Yıl başında bir grup Suriyeli genç, ÖSO bayrağını dalgalandırdı.
Mayıs 2011’de, Hatay’ı adres göstererek kurulan ve haziranda silahlı eylemlere başlayan ÖSO, bu bayrağı seçmişti.
Suriye’de savaşan IŞİD, NUSRA ve yüzlerce silahlı grubun ayrı ayrı bayrakları var.
İstanbul’daki eylemin örgütlü olduğunu düşünmüyorum.
Büyük olasılıkla ÖSO’cu bir genç, bayrağı cebine koyarak arkadaşlarına ‘Gelin Taksim’de eğlenelim’ demiş ve içkili bir halde halay çekerek bayrağı sallamıştır.
Birçok AKP mitinginde ÖSO bayrağını görebilirsiniz.
Aralık 2018 sonu itibarıyle Türkiye’de 3 milyon 618 bin 624 Suriyeli var. Bunların 1 milyon 963 bin 553’ü erkek, 1 milyon 655 bin 71’i kadın. Erkeklerin yarısı yaşlı ve çocuk ise geri kalanları askerlik çağında yani 18-40 yaş grubunda.
Hadi diyelim 400 bin kişi.
Hepsi de asker kaçağı.
Ülkelerini sevmiş olsalardı kaçmazlardı.
Suriye ordusunda 5-6 yıldır terhis olmayan insanlar var ve Suriye devleti, bunların direnişiyle 300 bin teröristi yendi.
Diyebilirsiniz ki Türkiye’dekiler muhalif.
O zaman bu 400 bin kişi gidip ÖSO, Nusra, IŞİD ve diğer gruplara katılabilirdi ama yapmadılar.
Türkiye’de çalıştıklarına dair Türk makamlarından aldıkları belgeleri İstanbul’daki Suriye Başkonsolosluğu’nda (devletin konsolosluğu) tasdik ettirip askerlik tecili yaptırıyorlar.
Bedelli askerlik yasası var ama yararlanmıyorlar.
Özetle keyifleri yerinde.
Yerinde olduğu için geri gitmiyorlar.
Ne devletin kontrol ettiği bölgelere, ne de TSK’nın ÖSO ile birlikte kontrol ettiği bölgelere.
Devletin bölgelerinde artık hiçbir sorun yok.
2018’de Türkiye, Lübnan, Ürdün, Mısır ve Irak’tan 1.2 milyon Suriyeli döndü.
Savaş sırasında teröristlerden kaçarak Şam, Lazkiye ve benzeri güvenli kentlere sığınanlardan 3 milyonu evlerine döndü.
Her şey normalleşiyor.
Ama TSK’nin kontrol ettiği Fırat’ın batısında ciddi sorunlar var.
Birçok yerde Nusra ile TSK’nin desteklediği gruplar arasında kanlı çatışmalar yaşanıyor. Son iki haftada en az 500 militan öldürüldü. Soçi Anlaşması gereği ekim sonu silahlandırılması gereken Nusra; İdlib dışında Halep, Hama ve Azez çevresinde bir çok yeri ele geçirdi.
Büyük olasılıkla yakında Afrin’den kaçan YPG/SDG güçlerini de bölgeden kovmaya çalışacaktır.
YPG’liler çok moralsiz, çünkü TSK operasyonları sırasında, komutanları onları bırakıp kaçmış.
Şimdi aynı moralsizlik Fırat’ın doğusunda...
Amerikalılar bırakıp kaçacağı için 50-60 bin militanı olan YPG ile çoğunluğu Arap olan ve 80 bin militanı olan Suriye Demokratik Güçleri (SDG) arasında ciddi sürtüşme ve gerginliklerden söz ediliyor. Menbiç gibi birçok yerde SDG’nin konutanları arasında Türkiye ya da İran kökenli PKK ya da PEJAK üyesi Kürtler var.
SDG ve PYD/YPG, Suriye devletiyle barışmanın yollarını arıyor.
Haziranda Esad, ‘Amerika ile iş birliği yapanlar vatan hainidir’ demişti.
Kim ne yapar bilinmez (bilinir!) ama önümüzdeki süreçte Fırat’ın doğusunda her şey Suriye devletinin istediği yönde gelişecek. Bu dönemde Türkiye, Şam ile diyalog içinde olursa PYD sorun olmaz.
Geriye İdlib konusu kalıyor.
İçinde bol miktarda Türkiye olduğu için karışmak istemem.
Ancak umarım TSK, farklı gruplar arasında devam eden çatışmalara taraf olmaz ve hiçbir şekilde şehit haberleri gelmez.
TSK’nın kontrol ettiği Cerablus’tan İdlib’e kadar 350 kilometrelik sınır hattında onlarca silahlı grup var. 50-60 bin kadar militanları var. Bir o kadar da Nusra’nın var. 2018 yılında Suriye devletiyle anlaşıp bulundukları bölgelerden çıkıp Fırat’ın batısına gelenlerle birlikte yüzbinlerce muhalif buralarda yaşıyor.
Adamlar ‘Her şeyimizi Türkiye karşılıyor’ diyor.
Bölge çok karışık olduğu için Türkiye’deki Suriyeliler dönmek istemiyor.
Keşke Türkiye, başından beri bu işe bulaşmasaydı.
Keşke Türkiye, bir an önce bu bölgeden ve bölgedeki gruplardan uzak dursaydı.
Keşke Türkiye, buradaki Suriyelileri ülkelerine geri gönderebilse.
Keşke 2011’den önce olduğu gibi gerçek Suriye bayrağı, Türkiye’nin her yerinde dalgalansa.
İşte o zaman Ay Yıldızlı Türk bayrağı da yalnız Suriye’de değil, bu coğrafyanın her yerinde dalgalanacaktır.
Dostluk ve kardeşlik için.
‘Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.’