Geçmiş zaman; uçakta en çok satan gazeteleri okuyorum. Yanımdaki yolcu açtığım sayfaları dikizliyor.

Okumak istediği bir gazete varsa verebileceğimi söylüyorum: “Gerek yok” diyor.

Bu cümleyi öyle bir tonla söylüyor ki, “Elimi bile sürmem” demek istediğini anlamamak mümkün değil.

Topluma “ana akım” diye belletilen gazetelerin, iktidar ve reklam verenlerin talep düzlemine eşitlendiğini okur anlamayacak mıydı?

Evdeki hesap çarşıya uymamıştı. Akıllarınca AKP’nin aldığı yüzde 46.6 oy oranı (2007 genel seçim) okuyucu havuzunu da garantiliyordu.

Oysa ki okur “Kimi alkışlayacağım” merakıyla değil, hayatına değer katacak haber ve yorum için gazete satın alıyordu.

Okuyucu protestosuyla karşılaşacaklarını bilemediler ya da bilmek işlerine gelmedi.

Herkesin ağzında aynı laf: Gazeteler zarar ediyor.

Aslına bakarsanız ana akım medya profilinin değişeceğinin ilk sinyali 5 Aralık 2007 günü verilmişti.

Sabah-ATV grubu 1.1 milyar dolara, TMSF’nin “tasarladığı” ihaleyle iktidara en yakın tek alıcıya o gün teslim edildi!

İhale bedelinin 750 milyon dolarını Vakıfbank ile Halk Bankası trink diye verdi.

Kamu finansmanı ile kamu borcunun ödendiği, rekabet şartlarının oluşmadığı garip bir ihaleydi.

Yeniden Sabah olayını deşmeyeceğim. Merak edenler Milliyet’in Milliyet olduğu zamanlarda kaleme aldığım köşe yazılarımdan ayrıntıları okuyabilirler.

Aynı yıl basın dünyasını etkileyen bir başka gelişme yaşandı. İşi yalnızca yayıncılık olan Burak Akbay’ın patronajında Sözcü gazetesi yayın hayatına başladı.

Süreç içinde en çok satan gazete olmanın yanı sıra kamuoyunda etkili olmayı da başardı.

Toplam tirajların ve reklam gelirlerinin düşmesini yalnızca internet yayıncılığının gelişmesine bağlayanların durup düşünmesi gereken yer tam burası!

İnsan denilen organizma 5 duyudan ibaret değil, vicdanlı olma yeteneğine de sahip.

Geçen hafta Sözcü’den aldığım davete icabet ettim.

Yayın Yönetmeni Metin Yılmaz tarafından “Yazarlarımız özgürdür” diye karşılandım: “Reklam gelirlerine odaklı bir yayın değiliz, okurumuzla büyüyoruz” dedi.

“Aman ya hele şükür” diye geçirdim içimden. Nedir bu herkesin işi olsun gazeteciliği!

Ekonomi Müdürü Hayri Çetinkaya’yla haber peşinde yolumuz çok kereler kesişti, editörlerden Nuray Tarhan ile yıllarca aynı gazetelerde çalıştık. Onlarla aynı gazetede buluşmak temiz havaya
çıkmak gibi geldi.

Yıl 1992. Köşe yazarlığı kariyerime Sözcü’nün usta kalemi Necati Doğru yönetimindeki Milliyet Ekonomi Servisi’nde başlamıştım.

“Gelir Vergisi şampiyonları” listesinin ikinci sırasında patronunun adının yer aldığı habere, “Manukyan’ın altında kaldılar” başlığı atan gazetecinin yanında...

Yeniler hatırlamayabilir; Karaköy’de 37 genelev işleten patroniçe Matild Manukyan 1990’lı yıllarda 6 kez vergi rekortmeni olmuştu.

Necati Ağabey merhaba!

Ekonomi gazeteciliğinin keskin kalemleri Çiğdem Toker’le, Murat Muratoğlu’yla da köşe komşusu olmak benim için mutluluk ama asıl güzellik ne biliyor musunuz?

İlkokul arkadaşımın tebrik mesajında paylaştığı duygu: “Artık evimizdesin...”

Kabul buyrunuz.


Akıllı ol!


Ne zaman “stratejik” diye başlayan bir cümle duysak, dudak büküyoruz.

İç ve dış siyasette, ekonomik kararlarda “stratejik” diye başlayan cümlelerin yaldızlı aldatmacadan ibaret olduğunu o kadar çok gördük ki...

26. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, bir TV programında aslında askeri bir kavram olan “stratejik planlamayı” Atatürk’e atıf yaparak anlatıyor:

“Stratejik planlama yapmaya nereden başlamanız lazım? Son hedeften. İlk önce son hedefi tespit eder planlamayı yapacak kişi. Planlamaya başlayalım, bir yerlere gidelim
strateji olmaz. Mustafa Kemal 19 Mayıs’ta çıktığı zaman Samsun’a, nihai hedefi koymuş; nedir o? Cumhuriyet.”

Gelelim bugüne... Ekonomide stratejik planlar tutmuş mu?

2019-2023 dönemini kapsayan “11. Kalkınma Planı” geçen temmuz ayında onaylandı.

2023 yılı için konulan hedefler 2014-2018 dönemi 10. Kalkınma Planı’nın yaklaşık yarısı kadar azaldı.

11. Kalkınma Planı’nda; gayrisafi yurt içi hasılanın (GSYH) 1 trilyon 80 milyar dolara, kişi başına düşen milli gelirin 12 bin 484 dolara, ihracatın 226,6 milyar dolara ulaşması ve işsizlik oranının da yüzde 9.9 düzeyine inmesi hedefleniyor.

Bu hedefler, 10. Kalkınma Planı’nda GSYH için 2 trilyon dolar, kişi başına milli gelir 25 bin dolar, ihracat 500 milyar dolar ve işsizlik oranı da yüzde 5 olarak belirlenmişti.

Planlar pilava döndü; stratejileri tutmuş olabilir!

Özel sektör “strateji” yerine, “vizyon” sözcüğünü kullanıyor.

Zorlu Holding geçen hafta “Akıllı Hayat 2030” vizyonu projelerinden, kurum içi girişimcilik platformu “Parlak Bi’Fikir” ödüllerini açıkladı.

Zorlu’nun yüzde 25 ortaklığında hayata geçecek seçili projeler, grubun dışına çıkarak birer start-up olacak.

Grup şirketlerinden Vestel’de bin 500 Ar-Ge çalışanı olduğunu vurgulayan Zorlu Holding Yönetim Kurulu Üyesi Emre Zorlu, “Ar-Ge ve inovasyonu kapalı kapılar ardında yaparak ancak bir yere
kadar gidebiliyorsunuz. Alttan fikirlerin gelmesini sağlayacak ve inovasyonu harekete geçirecek kurum kültürüne ihtiyaç var” diyor.

Ar-Ge denilince akla hemen patent sayısı geliyor...

Yaklaşık 96 bin çalışanı olan Koç Grubu’nun Rekabet ve Fikri Haklar Koordinatörü Murat Peksavaş bu algıya atış yapıyor: “Patent çıkarmak yeterli olmuyor, çoğu anlamsızlaştı. Yeni iş yapma
şeklimiz start-up’lar.”

“Üretim geliştirme” (ÜrGe) de kurtarmıyor, bunun yerini inovasyon alıyor. Örnek: İnovatif girişimleriyle kişisel serveti 110 milyar dolara ulaşan Microsof’un kurucusu Bill Gates. Hemen arkasında da 109 milyar dolar servetle Amazon’un kurucusu Jeff Bezos geliyor.