26. GENELKURMAY BAŞKANI İLKER BAŞBUĞ’DAN 30 AĞUSTOS ZAFERİ’NİN YIL DÖNÜMÜNDE ÇARPICI AÇIKLAMALAR:


Başbuğ, böyle dedi ve ekledi: Atatürk bu başarısını Türk Milleti’ne, TBMM’ye ve Türk Ordusu’na dayandırdı.


Atatürk’ün gösterdiği yolda ilerleyen Türkiye’yi hiçbir gücün yenemeyeceğine olan inancımızı korumalıyız...


Sevgili okurlarım,


“Büyük Taarruz”un ve “Büyük Zaferin” 97’nci yıl dönümü hepimize kutlu olsun.

Bildiğiniz gibi; Yunan ordusu 15 Mayıs 1919’da İzmir’i işgal etmiş, ancak 3 yıl 4 ay sonra kahraman Türk Ordusu, bu güzel kentimi­zi Yunan ordusunun işgalinden kurtarmıştı. Bu sürece “Kurtuluş Savaşı” diyoruz. “Milli Mücadele” sürecinde 7’den 77’ye tüm ku­şakların mutlaka bilmeleri gere­ken binbir güçlükle karşı karşıya kalındı. Yani Kurtuluş Savaşı kolay kazanılmadı.

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin 26’ncı Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Baş­buğ ile 30 Ağustos nedeniyle yaptığımız söyleşide bunları ele alacağız.

★★★

UĞUR DÜNDAR (U.D.): Sayın Başbuğ, başa dönersek, Yu­nanistan’ın İzmir’e çıkışını anlatır mısınız? Nasıl oldu bu çıkış?

İLKER BAŞBUĞ (İ.B.): Kurtuluş Savaşı mücadelesine iki önemli olayın büyük etkilerinin olduğunu söyleyebiliriz. Birincisi, Rusya’da Ekim 1917’de ger­çekleştirilen ihtilaldir. Bu İhtilal sonucunda Rusya 1’inci Dünya Savaşı’ndan çıkmış ve Kurtuluş Savaşı esnasında da Türkiye’nin yanında yer almıştır.

İkincisi, 15 Mayıs 1919’da İzmir’e Yunan askerinin çık­masıdır. Bu olay Anadolu’daki silahlı mücadelenin, yani Kuvayı Milliye hareketinin doğmasını tetiklemiştir. Özellikle Batı Ana­dolu uyanmıştır. 1. Dünya Savaşı çıktığında Yunan Kralı Konstantin, Almanya’ya yakınlık duyuyordu. Başlangıçta Yunanistan savaşta yansızlığı seçmişti.

Giritli Venizelos ise Yunanis­tan’ın İtilaf devletleri ile ha­reket etmesi halinde, ‘Büyük Yunanistan’ın (Megali İdea) kurulması yönünde önemli kazanımlar elde edeceğini düşünüyordu.

11 Haziran 1917’de Kons­tantin tahttan uzaklaştırıldı. Yunanistan 1. Dünya Sava­şı’na katıldı. Çünkü başta İzmir olmak üzere Batı Ana­dolu’nun kendilerine verilece­ği sözünü almışlardı.

Ekim 1920’de Konstantin tekrar tahta geçti. Ama bu sefer Sevr’i kabul ettirmek üzere, Anadolu’da yeni bir askeri hareketin yapılması­na destek verdi.

(U.D.): Bütün bunlar bu süreçte Yunanistan’da da büyük bir güç mücadelesinin olduğunu gösteri­yor. Peki, Yunanistan’ın Anado­lu’da bir savaşa girmesine karşı çıkan başkaları olmadı mı?

YUNANLAR, İÇİMİZDEKİ HAİNLERE GÜVENİYORDU

(İ.B.): General İoannis Metak­sas karşı çıkanlardan biriydi. Me­taksas, “Yunanistan küçük ama onurlu ve müreffeh bir mem­leket olmak durumundadır. Maceraya lüzum yok, İzmir’e çıkmamalıdır” de­mişti. Ama, baştakiler onu dinlemediler.

(U.D.): Yunanis­tan’ın, Anadolu’yu ele geçirip kontrol altında tutma planlarını anlatır mısınız?

(İ.B.): M. Kemal Atatürk, 1921 yılındaki notlarında Yunanların Anadolu’da ne yapmak istediklerini şöyle değerlendirmişti:

“Yunanlar Anadolu’da bir muhtariyet idaresi (özerk ida­re) oluşturmak ve ordularının hayatlarını devam ettirebil­mek amacıyla bu kaynaktan yararlanıp savaşa devam etmek istiyorlar. İdarenin başına da bir Yunan prensinin tayinini... Buna, İngiltere razı olmuş durumda.”

M. Kemal Atatürk’ün ifade ettiği gibi, Yunanistan’ın başlangıçtaki düşüncesi; Anadolu’da Yuna­nistan’a bağlı bir muhtar/özerk idarenin kurulmasıydı.

Yunanistan’ın dikkate aldı­ğı diğer bir husus da; İstan­bul’daki iktidarın kendilerine yardımcı davranışlar içinde bulunabileceği idi. Yani kendi­leri ile işbirliği içinde olabile­cek bazı kesim ve kimselerin bulunabileceğine inanmışlardı.

Yunanistan’ın bu değerlendirme­leri pek yanlış değildi! Türkiye’de maalesef her dönemde hainler oldu.

DAMAT FERİT VE SALTANAT ŞURASI NE İSTİYORDU?

15 Mayıs’ta Yunanların İzmir’i işgali üzerine, Sadrazam Damat Ferit, Şura-yı Saltanat-ı topladı. Şura-yı Saltanat çeşitli kesimler­den çağrılan kişilerden oluşuyor­du. Vahdettin meclisi kapatmıştı. Şura-yı Saltanat, büyük bir devletin koruması altına girilmesinden yanaydı.

M. Kemal Atatürk, Büyük Taarruz son­rasında yayımladığı “Zafer Bildirgesi”n­de bu konuya şöyle değinmiştir:

“İzmir’imizi ihti­ras siyaseti netice­sinde, adeta memnunen düşmana teslim eden heyet­lerle, milletin hiçbir münase­beti yok idi.”

İzmir’in kaybediliş şekli bu nedenlerle gerçekten hazindir, düşündürücüdür.

Yunanistan Şubat 1920’de İzmir’e yeni kuvvetler çıkardı. Bu kuvvetler, Haziran 1920’de de Uşak ve Bursa yönünde ilerlemeye başladı. 8 Temmuz 1920’de Bur­sa’yı işgal ettiler.

ATATÜRK, BURSA’NIN İŞGALİ İÇİN NE DEDİ?

M. Kemal Atatürk, Bursa’nın işgalini de şöyle değerlendirdi:

“Bursamızı istila eden Yu­nan kuvvetleri ise ancak İmparatorluğun askeri teşki­latıyla emel birliği, hareket birliği ederek muvaffak ol­muşlardır.”

10 Temmuz 1920 günü Büyük Millet Meclisi’ndeki toplantıda yapılan konuşmalar da “Bursa’nın işgali”nin ardındaki gerçekleri gün ışığına çıkaran ibret dersleriyle doludur.

Burdur Mebusu İsmail Suphi Bey şunları söylemiştir:

“Bursa’ya giren ve ne yazık ki Osmanlı bayrağını taşıyan Halife ordusu altındaki hain­ler yığını ile birlik olan Yunan­ların, oradaki mukaddes ma­betlerimizi, sanat eserlerimizi tahrip ve tahkir ettikleri ve Müslüman Türk kızlarının ırz­larını kirlettikleri işitilmiştir. İstanbul Hükümeti, Osmanlı sancağı verdiği Anzavur’u bir avuç vatanseverin üstüne yolladı. Osmanlı bayrağı önde olarak Bursa’ya giriyor. Asıl felaket buradadır.”

Görüldüğü gibi Bursa yalnız Yunan ordusu tarafından değil, Hilafet ordusunun da iş birliği ile düşmanlarca işgal edilmiş­tir.

Bursa, 2 yıl, 2 ay süreyle düşman işgali altında yaşadı. 30 Ağustos Başkomutanlık Meydan Muharebesi kazanıl­dıktan sonra, 11 Eylül sabahı Türk Ordusu Bursa’yı düşman işgalinden kurtardı.

Tarihi olayları doğru bilmeli, iyi anlamalı ve topluma da doğru şekilde anlatmalıyız. Bursa’nın kurtuluşu, 30 Ağustos Başkomu­tanlık Meydan Muharebesi’nin bir sonucudur.

(U.D.): Sakarya Meydan Muha­rebesi 23 Ağustos 1921 gününden 13 Eylül gününe kadar 22 gün 22 gece aralıksız olarak devam etti. Dünya tarihine, eşine az rastlanan bir meydan muharebesi olarak geçti. Kazanılan zafer, Yunan ordusu için sonun başlangıcı, Türk Ordusu için ise İzmir’e uzanacak yolun başlangıcı oldu.

1922 yılının baharına gelme­sine rağmen, Türk Orduları’nın, Yunan ordusuna taarruz ederek son darbeyi vurmak yerine neden beklemeyi tercih ettiği Meclis’te konuşuluyordu.

Sayın Başbuğ; Ata­türk, Büyük Taarruz için neden bir yıl kadar bekledi?

(İ.B.): Evet, Mart 1922 baş­larında TBMM’de “Niçin taarruz etmiyoruz, ordumuz durduğu yerde çürütü­lüyor! Gazi niçin cepheye gitmiyor? Bir insan hem TBMM Reisi, hem Başkomutan olabilir mi? Hemen bir harp encümeni kurulmalı ve bu iş halledilmelidir” diyen muhalif sesler yükseliyordu.

4 Mart 1922 günü M. Kemal Atatürk bu sorulara TBMM’de cevap verdi. O tarihi konuşmada şunları söyledi:

“Ordumuzun kararı taar­ruzdur. Ama yarım hazırlık­la, yarım tedbirle yapılacak taarruz hiç taarruz etmemek­ten daha kötüdür. Düşmana taarruz için üç vasıtanın hazırlığının yeterli olduğunu görmek istiyorum. Birincisi, milletin kendisidir. Milletin varlığı ve istiklali için gön­lünde, vicdanında belirmiş olan istek ve emellerinin sağlamlığıdır. İkincisi, milleti temsil eden Meclis’in göste­receği kararlılık ve yiğitliktir. Üçüncü vasıta ise milletin silahlı evlatlarından oluşan ordumuzdur.”

26. Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ (Solda)


ATATÜRK’ÜN BAŞARISININ DAYANDIĞI ÜÇ ETKEN

M. Kemal Atatürk, başarısı­nı, bütün gerçekleştirdiklerini hep üç temele dayandırmış­tır. Bunlar; Millet, Meclis ve ordudur. Vahdettin, ülkenin en zor günlerinde Meclis-i Mebusan’a ihtiyaç duymayarak kapatırken M. Kemal Atatürk, Kurtuluş Savaşı’nı TBMM’den yönetmiştir. Bu çok önemlidir.

(U.D.): Mart 1922’de Türk Ordusu, Büyük Taarruz için hazır değil miydi?

(İ.B.): Düşmana nazaran daha az kuvvetle savunma muharebesi yapılabilir. Ama, taarruz için kuvvet üstünlüğü­nün sağlanması önemlidir. Ta­rihi gerçekleri bilmeliyiz. Sakarya Meydan Muharebesi’nden önce, seferberlik ilan edilmesine rağmen istenilen sayıda asker seferber edilemedi. Türk Ordusu’ndaki er mevcudu 96 bin 326 civarındaydı. Yunan ordusunda ise 120 bin er bulunuyordu.

Osmanlı Devleti 1. Dünya Savaşı’nda neredeyse 2.5 milyon asker çıkarabilirken, bu ölüm kalım savaşında ancak 96 bin 326 asker toplayabilmiştir.

KURTULUŞUN İLK IŞIĞININ YANDIĞI YER SAKARYA’DIR

(U.D.): Bunun nedenlerini de anlatır mısınız?

(İ.B.): Osmanlı Devleti 1911’den beri harp içinde. 11 yıl geçmiş. Anadolu bitkin ve harap. Anadolu’nun insan gücünden ancak bu kadar asker seferber edilebilmiş. Diğer bir neden ise; iç isyanlar. İç isyanlar daha yeni bitmiş. Kardeş kavgası yeni sona ermiş. Anadolu’da henüz kurtuluş ışığı yanmamış.

Kurtuluşun ilk ışığının yan­dığı yer Sakarya’dır. Büyük Ta­arruz öncesi asker sayımız 207 bin 947’ye çıkıyor. Yani Sakarya’daki gücün 2 mislini geçiyor. Bunu ger­çekleştiren M. Kemal Atatürk’ün halkı ümitsizlikten kurtarıp umut dolu bir noktaya getirmiş olmasıdır. Buna rağmen, Büyük Taarruz’a iştirak eden Yunan ordusu mevcu­du 224 bin 997 civarındaydı.

(U.D.): 26 Ağustos 1922 günü başlayan Büyük Taarruz’u nasıl değerlendiriyorsunuz?

“ALLAH’IN GÖSTERDİĞİ DOĞRU YOLA DAYANARAK”

(İ.B.): M. Kemal Atatürk, 20 Ağustos günü Akşehir’dedir. Ora­da, Cephe Komutanı İsmet Pa­şa’ya 26 Ağustos 1922 sabahıda taarruz emrini verdi. Bu durumu hemen Bakanlar Kurulu Başkanı Rauf Bey’e şu şekilde bildirdi:

“Batı cephesindeki ordula­rımız, Allah tarafından gös­terilen doğru yola dayanarak Ağustos’un yirmi altısı, cu­martesi günü düşmana taarru­za başlayacaktır.”

Büyük Taarruz bir imha muha­rebesidir. Yunanlar’ın karşı taar­ruz icra edememesi, kuvvetlerini Dumlupınar mevziine başarılı bir geri hareket ile çekememesi ve Türk Ordusu’nun devamlı ve kesin­tisiz bir şekilde düşman kuvvetleri üzerinde baskıyı devam ettirmesi, zafere giden yolun açılmasının ana nedenleridir.

Türk Ordusu, Afyon-İz­mir arasındaki yaklaşık 400 kilometrelik yolu, sadece 15 günde almıştır.

M. Kemal Atatürk, 30 Ağus­tos Başkomutanlık Meydan Muharebesi’ni Yunanlar’ın ve Rumlar’ın kalbini kırdığı (sındırdığı) için “Rum Sındığı Meydan Savaşı” olarak isim­lendirmiştir.

(U.D.): Son olarak ne söylemek istersiniz?

(İ.B.): M. Kemal Atatürk, Sakarya’da ve Büyük Taarruz’da yalnız Yunan ordusunu ve onun komutanlarını değil, aynı zaman­da İngiltere Başbakanı Lloyd George, Yunanistan Başbakanı Venizelos ve Türk Ordusu’nun üzerine Hilafet Ordusu’nu gönde­ren, düşmanlarla işbirliği yapan İstanbul’daki Sultan Vahdettin’i de yenmiştir.

Dost ve düşman, artık Türk Milleti’nin ve M. Kemal Ata­türk’ün yenilemeyeceğini çok iyi anlamıştır.

M. Kemal Atatürk bu başarısını Türk Milleti’ne, TBMM’ye ve Türk Ordusu’na dayandırmıştır.

M. Kemal Atatürk’ün gös­terdiği o yolda ilerleyen ve o yoldan ayrılmayan Türkiye’yi hiçbir gücün yenemeyeceğine olan inancımızı korumalıyız.

Umarım Yunanistan Ege’de tarihi bir hata yapmaz


(U.D.): Bugün de Türkiye ile Yunanistan arasında özellikle Ege Denizi’nde, Doğu Akde­niz’de ve Kıbrıs konusunda ciddi problemler, hatta kriz var. Geç­mişte, 29 Mayıs 1974’de Çan­darlı gemimizin Ege Denizi’nde petrol rezervi araştırmalarına başlaması ve Ocak 1966’da yaşanan Kardak Krizi nedeniyle Türkiye ile Yunanistan, nere­deyse savaşın eşiğinden iki kere döndüler. Bugün de böyle olay­larla karşı karşıya kalınabilir mi?

(İ.B.): Umarım, Yunanistan 15 Mayıs 1919’da yaptığı gibi tarihi bir değerlendirme hatası yapmaz!.. Umarım, bugün de Yunanistan’da General Metaksas gibi sağduyulu kimseler vardır!.. Ama burada asıl önemli olan husus, ülkelerdeki yönetim makamlarında olanların, “sağduyulu kişilerin” söyle­diklerini dikkate alıp, alma­malarında yatıyor...