“Egebank”ın hortumlamasıyla ilgili yazınızı okuyunca benim için trajik, eşim için ise keyfili bir hatıra canlandı gözümüzde. O tarihte ben CNN Turk Haber Merkezi’nde Anadolu Yakası’ndan sorumlu polis muhabiri olarak görev yapıyordum. İstihbarat Şefim Soner Yalçın ısrarla Murat Demirel’in kaçırdığı bu arabalardan bahsediyor ve dikkatli olmam konusunda beni ve diğer meslektaşlarımı uyarıyordu.

★★★

Polis ve jandarma İstanbul’un her yerinde bu arabaların peşindeydi. Soner Bey, haberi atlamamamız için o kadar baskı kurdu ki neredeyse gece gündüz kayıp Egebank araçlarını arar olduk. Çok sayıda oldukları ve markaları dışında kimsede sağlam bir bilgi yoktu.
Jandarma ve polisin Anadolu Yakası’ndaki tüm üst düzey yetkililerini tek tek ziyaret ettim. Haberin çok önemli olduğunu ve bizim bölgede bulunurlarsa acilen haber vermelerini rica ettim.

★★★

O tarihlerde yeni evliydim. Eşim Aslı Başar da Star Haber Merkezi’nde muhabir olarak görev yapıyordu. Zamanla evimizin tek konusu bu arabalar oldu. Çünkü şefim Soner Yalçın sürekli arayarak ‘Eğer senin bölgenden çıkar da haberi atlarsan yaktım çıranı’ diyerek beni bunaltıyordu. Anadolu Yakası’nda o kadar çok aracın sığabileceği otoparkları tek tek gezip, her yere haber saldım. Artık içim rahattı. O kadar rahattı ki tanıdığım ilçe emniyet müdürleri bile, beni arayıp arabaları bulup bulmadığımı soruyorlardı!..

★★★

Aradan bir hafta geçti. Bir gün, rutin haberleri toparlayıp merkeze gönderdikten sonra, bölge muhabirlerinin akşam üzeri buluştuğu Salacak’taki çay bahçesine gittim. Gün içerisinde eşim Aslı ile üç-dört kez konuştum. Darıca Hayvanat Bahçesi’ne gittiğini, Türkiye’ye ilk kez gelen bir hayvanın haberini yaptığını anlattı. Akşam üzeri olduğu için dönüşe geçtiğini düşünerek yine aradım, ama açmadı. Herhalde işi bitmemiştir diye düşünüp önemsemedim. Meğer benim aradığım saatlerde o meslek hayatının en önemli haberini yapıyormuş!..

★★★

Aslı, Darıca Hayvanat Bahçesi’nden çıkıp eve doğru giderken, Sultanbeyli civarında aynı renk, aynı marka ve aynı model bir sürü arabanın inşaat halindeki bir binanın katlarında olduğunu fark ediyor. Bina TEM çevre yoluna paralel, yaklaşık 10 sokak içeride yarım bırakılmış bir inşaat... Çok dikkatli bakmadıktan sonra görmek mümkün değil.
Şu işe bakar mısınız? Anadolu Yakası emniyeti iki aydır bulamıyor. Ben girip çıkmadığım delik bırakmamışım. Ama Aslı arabaları eliyle koymuş gibi buluyor. (Aradan yıllar geçmesine rağmen bu olayı her konuştuğumuzda ben hâlâ şansa bulduğunu iddia etsem de o, uyanık gazeteci olduğunu söyleyip hava atıyor!.)

★★★

Hemen ilk çıkıştan geçip, arabaları gördüğü inşaatı buluyor. Günlerdir evimizin vazgeçilmez konusu olan  gri ve mavi renkli arabaların önünde anonslar çekiyor. Tek tek içlerine bakıyor.
Egebank’a ait olduklarına kanaat getirince haber merkezini arayıp, canlı yayın aracı istiyor.

★★★


Ben Salacak’ta meslektaşlarımla çay içerken ana haberin başlamasına kısa süre kala Soner Yalçın arayıp ‘Star Haber arabaları bulmuş. Eğer senin bölgenden çıkarsa yaktım seni’ diyor. Ben kendimden o kadar eminim ki ‘Benim bölgemde olmalarına imkan yok şefim’ diyerek üste çıkmaya çalışıyorum. Ama bir yandan da telaşla çay bahçesindeki televizyona koşuyoruz. Ekranda Uğur Dündar, Egebank’ın kayıp arabalarının bulunduğunu, muhabir Aslı Başar’ın Sultanbeyli’den canlı yayında olduğunu anons edince, olduğum yere yığılıp kalıyorum.

★★★

O anda tüm Anadolu Yakası muhabirlerinin telefonları çalmaya başlıyor. Benim telefon ekranında çok önemli bir durum olmadıkça asla aramayan Mehmet Ali Birand’ın ismi beliriyor. Merhum Birand, hemen haber merkezine gelmemi söylüyor. Soluk soluğa gittiğim haber merkezinden içeri girer girmez Soner Yalçın altı ay süreyle yüzlerce kilometre ötede bir yerde görevlendirildiğimi söylüyor. Mehmet Ali Birand odasına çekip, Aslı ile ayrılıp ayrılmadığımızı soruyor. Ayrılmadığımızı hatta çok mutlu olduğumuzu söyleyince ‘Biz yanlış transfer yapmışız. Keşke seni alacağımıza Aslı’yı transfer etseymişiz’ diyor.

★★★

Aslı yaptığı haberden prim ve takdir alırken ben, evimden çok uzaklara gönderildim. Bu olay, ‘aynı evde iki gazeteci olmaz’ sözünün bizim için yaşanmış örneğidir.
Bu arada ikimiz de bıraktık haberciliği. Sizler gibi ustalar­la çalıştıktan sonra bugünkü medya düzenine tahammül edemezdik. Bu güzel anıyı sizinle paylaşmak istedim. Bu kadar kötü­lüğün arasında beş dakika da olsa yüzünüzü güldürmek istedim.”

★★★


Mesleği bırakmak zorunda kalan değerli Başar Başar kardeşimin bu anısını okurken, dilerim sizler de benim gibi kendinizi tutamayıp gülmüşsünüzdür!
Haber peşinde koşmanın sürprizlerle dolu yanları da olduğunu bilmenizi istedim.