NATO güçleri, Libya’ya 2011’de saldırdı…
Tam da “Arap Baharı” senaryosunun Tunus’la başlayarak sahneye konulduğu zamanlardı. Zamanın Başbakanı Erdoğan, önce “NATO’nun ne işi var Libya’da” tepkisi göstermiş, daha üzerinden bir gün geçmeden de Türk uçakları NATO saldırısına katılmak üzere havalanmışlardı!..
Böylece, Türkiye, en zor zamanlarında Türkiye’ye yardım eli uzatan, Kıbrıs çıkarması sırasında uçaklarımıza yakıt veren, büyük ihalelerde Türk işadamlarını gözeten Libya ve lideri Kaddafi’nin yıkılması ve ülkenin enerji kaynaklarının paylaşılması savaşına resmen katılmış oldu!..
NATO niçin saldırmıştı Libya’ya peki?.. Görünürdeki neden çok “kutsal”, çok “insani” çok övgüye değer bir nedendi:
-Kaddafi diktatördü! Halkına acı çektiriyordu!..
Kaddafi yıkıldığı ve kendi halkının içinden çıkan hain işbirlikçiler tarafından vahşice öldürüldüğünde, tam 42 yıldır Libya’yı yönetiyordu!.. Diğer bir deyişle Kaddafi tam 42 yıldır diktatördü zaten!.. Hatta saldırıdan kısa bir süre önce İtalya’da muazzam törenlerle karşılanmış, Fransa Cumhurbaşkanı’nın sarayının bahçesine o ünlü çadırını kurup, görüşmelerini orada yapmıştı!.. Yani Batı, Kaddafi’nin diktatör olduğunu 42 yıl sonra aniden kavrayıvermişti, yerseniz!..
Halkına işkence yapıyor, acı çektiriyor denilen Kaddafi döneminde sağlıktan eğitime tüm hizmetler ücretsizdi… Evlenenler bedava ev sahibi oluyordu. Akaryakıt, yiyecek gibi ürünler ise neredeyse bedavaydı!.. Aslında hesap gayet açıktı:
-Kurt kuzuyu yiyecekti!..
Türkiye işte bu kirli savaşa NATO üyesi sıfatıyla dahil olmuştu!.. Sonuç ne oldu peki?.. Libya parçalandı, ülkenin doğusunda Tobruk’ta “Temsilciler Meclisi” ismiyle bir yönetim, batısında Trablus merkezli Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) oluştu. Yanılmıyorsam bir de yurtdışında bir hükümet kuruldu!.. Tabii ki emperyalist güçler, enerji kaynaklarının üstüne bir akbaba misali üşüştü!..
-Asıl istenen sonuç buydu zaten!..

Türkiye’ye karşı seferberlik!..


Türkiye’nin durumu ne oldu sorusu aklınıza gelebilir…
Libya’da 8 yıldır devam eden aşiretler arası iç savaşın sürekli kaybeden tarafı Türkiye ne yazık ki!.. Ne Kaddafi döneminde yapılan işlerin karşılığı olan hak edilmiş alacaklarını doğru dürüst alabildi, ne yeniden inşa sürecine dahil olabildi, ne de enerji kaynaklarından pay alabildi!..
Üstüne üstlük daha geçen gün Halife Hafter yönetimindeki Tobruk merkezli Temsilciler Meclisi tarafından “düşman ülke” olarak ilan edildi, iyi mi!..
Libya Ulusal Ordusu, birkaç gün önce Türk yapımı bir insansız hava aracını (İHA) düşürdüklerini, bu nedenle Türkiye’nin ticari ve askeri varlığını hedef alacağını açıkladı!.. Üstelik hemen harekete geçerek bölgedeki Türk mağazalarını kapattı ve Türk vatandaşlarını gözaltına almaya başladı… Son olarak 7 Türk denizcisini gözaltına alan yönetim bu kişileri daha sonra serbest bıraktı ancak limanları ve hava sahasını Türkiye’ye kapattığını açıkladı!.. Ardından da Türkiye’ye karşı seferberlik başlatıldı!..
Türkiye’ye karşı savaşa varacak denli bu öfkenin nedeni ne peki?.. Çünkü Türkiye Libya Ulusal Ordusu’nun bağlı olduğu Temsilciler Meclisi’ne karşı Batı destekli Trablus’taki UMH’yi destekliyor da onun için!.. Çünkü Müslüman Kardeşler yani “İhvan” o tarafta da onun için!..
Halbuki Hafter Hükümeti’nin arkasında Fransa, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan bulunuyor. ABD’nin de tarafsız gibi durmasına karşın Hafter’i desteklediği biliniyor!..
-Kısacası aşiretler tepişiyor, ülkenin geleceğini ise Batılı akbabalar afiyetle yiyor!..

Kardeş Libya’dan aşiretler Libya’sına!..


Yüzyılı aşkın zaman önce Libya’yı işgal eden İtalyanlara karşı o toprakları savunmaya başta Mustafa Kemal olmak üzere Türk subayları koşmuştu!..
Yüz yıl sonra emperyalizmin güdümünde, kendi zenginliklerini Batı’ya peşkeş çeken bir aşiret reisi, Türkiye’ye savaş ilan edecek noktaya gelip, seferberlik çağrısı yapabiliyor!..
-Bu rezil durum, bu iktidarın marifeti olarak Tarih Baba’nın kara kaplı defterine geçecektir!..
Çünkü Türkiye’yi yönetenler, tıpkı Suriye’de olduğu gibi, Libya’da da tarihsel kardeşliğe sığmayacak bir saldırıda yer almış, aşiretler arasında seçici davranmış, bunun sonucunda da o tarihi kardeşliği gömmekle kalmamış, bir kabilenin savaş ilanı ile yüz yüze kalmıştır!..
Bu iktidar, şimdilerde yeni parti kurma girişimiyle gündeme gelen, zamanın Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Başbakan’a verdiği akıllar sayesinde “Stratejik Derinlik” saçmalığı ile “Libya’da geride kaldık, aman Suriye’de ön alalım” diyerek, Suriye savaşına en başta balıklama atlamıştır!..
Türkiye’nin evlatları şimdi İdlib’de, bu bataklıktan kurtulmanın şartlarını kanlarıyla, canlarıyla ödeyerek yaratmaya çalışmaktadır!..
Ülkenin iyi yetişmiş, dünyayı tanıyan diplomatlarını “monşerler” diye aşağılayarak harcayan zihniyetin, Türkiye’yi getirdiği yer işte budur:
-Bir kabilenin bile savaş ilanı yapmaya cüret ettiği devlet!..