Türkiye’de AKP iktidar dönemini tek kelime ile anlatmak gerekirse, bu kelime kesinlikle “algı” olur.
Bir yandan bol bol hamasi nutuk, diğer yanda izlenen tam tersi politikalar.
Mesela dış politikada;

S-400 MUAFİYETİ BEKLERKEN, İRAN PETROL MUAFİYETİ GİTTİ.

Maliye Bakanı -damat- Berat Albayrak’ın seçimlerden hemen sonra Washington’a yaptığı ziyareti yandaş medyadan okursanız, bunun bir “zafer ziyareti” olduğunu düşünebilirsiniz.
Oysa ortaya çıkan sonuçlar, ziyaretin baştan sona “hüsran” olduğunu gösteriyor.
Albayrak’ın Amerikalı dev yatırımcılarla yaptığı toplantının sonuçları Amerikan basınına “ikna edici olmadı” yorumlarıyla yansıdı.
Trump’la görüşmenin ardından ise, Albayrak’ın S-400 alımına uygulanacak Amerikan yaptırımının önüne geçebilecek formülleri görüştüğü yazıldı çizildi.
Ve bilin bakalım ne oldu?
AKP ve yandaşlar, S-400’lerin alımını konusunda ABD’den “yaptırım muafiyeti formüllerini” pompalarken, ABD Başkanı Donald Trump hali hazırda Türkiye’ye Türkiye’ye tanınmış “petrol ve doğalgaz alımı muafiyetini” iptal etti. Mayıs’tan itibaren Türkiye, eğer İran’la petrol ticaretine girerse, yaptırıma uğrayacak. “Dimyat’a pirince giderken, eldeki bulgurdan olmak” atasözü sanki somutlaşıverdi...

PYD/YPG ile masaya oturmak


AKP sözcülerinden dış politikada son birkaç yıldır en yüksek sesli çıkışlar, PKK terör örgütünün Suriye uzantısı PYD-YPG’ye karşı yapılıyor.
Suriye’nin kuzeyinde PYD-YPG’nin kontrol ettiği bölgeye “Bir gece ansızın gelivermek”ten, “HDP eşittir PKK, eşittir PYD-YPG”ye kadar ne açıklamalar duyduk.
Ne kadarı hayal, ne kadarı gerçek?
ABD Savunma Bakan Yardımcısı Charles Summers geçen hafta, PYD-YPG’nin ana bileşeni, hatta yöneticisi olduğu Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile Türkiye arasında birçok meşru konuda doğrudan görüşmelerin devam ettiğini söyleyiverdi.
CHP Genel Başkan Yardımcısı Ünal Çeviköz de hemen Bakan Çavuşoğlu’na sordu; “Türkiye ile SDG arasındaki doğrudan görüşmeler ne zaman başladı, ne konuşuyorsunuz?”
Elbette ne Amerikalı Bakan Yardımcısı’nın açıklamasını, ne de Çeviköz’ün sorusuna AKP’den tepki gelmedi.

Belediye başkanlarını “topal ördek” yapacaklar


Sadece dış politikada değil, iç politikada da hamasi nutuklar ve hayaller ile, gerçekler birbirini hiç tutmuyor.
Bir yandan “Türkiye ittifakı”ndan, “kızgın demiri soğutmaktan” bahsediliyor; Diğer yanda CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na yönelik organize bir linç girişimi yaşanıyor.
Bitmedi;
Avrupa’ya “muhalefetin kazandığı belediyelerin çalışmalarına müdahale etmeyeceğiz” mesajı veriliyor, ama gerçekte bunun tersi adımlar atılıyor.
Türkiye’yi ziyaret eden ziyaret eden Belçika Başbakan Yardımcısı Didier Reynders ile, Bakan Çavuşoğlu ile görüşmesinin ardından kısa bir sohbet imkanı buldum. Reynders aynen şöyle söyledi:
“Farklı siyasi partiler ile açık bir diyalog kurmanın önemine inanıyoruz. Türkiye’deki yerel seçimlerin ardından hükümetin hiçbir ayrımcılık yapmadan farklı belediyelerin tümüyle çalışmak istediği mesajını aldım.  Bizim için de Türkiye’deki bu farklı ortaklarla çalışmak ilginç olacak. Demokrasi budur. Birlikte çalışmak gerekir.”
Ancak Belçikalı Bakan’a söylenen “muhalif belediyelere müdahale etmeyeceğiz” mesajından sadece saatler sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan, belediye encümen seçim sistemini değiştirmenin işaretini verdi.
Peki bu değişiklik ne anlama gelecek?
Mevcut sistemde büyükşehir belediyeleri, Başkan, encümen belediye meclisinden oluşan üçlü bir yapı tarafından idare ediliyor. Başkan ve Meclis üyeleri yerel seçimlerle gelirken, encümen farklı bir sistemle oluşturuluyor. Encümeninin beş üyesini belediye meclisi kendi içinden seçiyor, beş üyesini ise bizzat Başkan atıyor. Böylece encümende çoğunluk Başkan’dan yana oluyor.
Erdoğan’ın ortaya attığı değişiklik ile, encümende Meclisi’nin ağırlığı arttırılmak isteniyor. Ankara’da, İstanbul’da, Eskişehir’de ve daha birçok ilde, Başkanlar CHP’den olmasına rağmen, Belediye Meclisi’nde çoğunluk AKP-MHP bloğunda.
Meclis’in yanısıra, encümende de AKP-MHP bloğunun çoğunluğu elde etmesi, Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu başta,CHP’li Başkanların tüm yetkilerini tırpanlamak anlamına geliyor.
Seçimlerin anlamsızlaştırıldığı; -Seçilen Başkanlar KHK’lı diye görev ikinci gelen partiye verildi-
İfade özgürlüğü daha çok kısıtlandığı; -FETÖ’ye karşı en sert mücadelelerden birini veren eski Emniyet İstihbarat Müdürü Sabri Uzun Cumhurbaşkanı’na hakaretten hapse atıldı,-
“Hukukun üstünlüğü” ilkesinin eriyip gittiği; -yeniden hapse giren eski Cumhuriyetçilere buradan selam olsun. Gönlümüz onlarla-
Ekonomik kriz iyice derinleştiği bir Türkiye var artık.
AKP’nin “Yeni Türkiye”sinde, pompalanan hayallerin hiçbiri gerçek olmuyor...