Toplumsal yaşamın her aşamasında rastlanan şiddet olgusu, ciddi bir halk sağlığı sorunu olmasının yanı sıra, sosyal ve ekonomik kalkınma önünde de ciddi bir engeldir. Hangi şekilde gerçekleştirilirse gerçekleştirilsin, kime yönelik olursa olsun, şiddet eylemlerinin amacı, bireyler üzerinde denetim kurmak ve ayrımcılık yaratarak bireyi ikincilleştirmektir. Yaşam hakkının ihlal edildiği bir ortamda, diğer hak ve özgürlüklerden bahsetmek mümkün değildir.

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ

Şiddet, sebepleri ve sonuçları açısından çok boyutludur. Bu bağlamda şiddetin ortadan kaldırılması ancak toplumun tüm kesimlerinin ortak ve kararlı mücadelesi ve bütüncül bir yaklaşımla mümkündür. İstanbul Sözleşmesi tartışmalarını bu açıdan üzülerek takip ediyorum. Hele İstanbul Sözleşmesi ile “fuhuş, fahişe” kelimelerini yan yana getirmek tam da şiddet dilinin örneğiydi. Sözün sahibi ve bu minvalde akıl yürütenler, yedinci yüzyılda tüm dünyada hükmünü sürdüren bir anlayışla kadına bakıyorlar.  Amaç değerler yozlaşması ile mücadele ise bunun sebeplerini şiddetle mücadele sözleşmelerinde aramasınlar; İslam’ın en temel kavramları da olan, liyakat, hakkaniyet ve adaletin yerle bir edildiği, kayırmacılığın tavan yaptığı, israf ve istismarın ayyuka çıktığı politikaları sorgulama cesaretinde bulunsunlar. Bu da ayrı bir yazı konusu.

EMSAL NİTELİĞİNDE KANUN

Demem o ki şiddet temelli yapılacak çalışmalarda, disiplinler arası yaklaşım ve çok sayıda kurum ve kuruluşun önleme, koruma, cezalandırma ve politika boyutuyla sürecin içinde yer alması önem arz etmektedir. İstanbul’da imzaya açılmış olması nedeni ile İstanbul Sözleşmesi olarak da anılan Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi’ni onaylayan ilk devlet Türkiye’dir. Bu ülkemizin şiddetle mücadeledeki kararlılığının göstergesidir.

İstanbul Sözleşmesi’nin iç hukuka yansıtılması amacıyla, Sözleşme tedbirlerine uygun şekilde 6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun hazırlanarak yürürlüğe konulmuştur. Yasal altyapıyı daha da güçlendirerek, kadına yönelik şiddetle mücadeleyi bir üst seviyeye taşıyan Kanun, uluslararası alanda da getirdiği kapsamlı düzenlemelerle emsal niteliğindedir.

SEFERBERLİK ŞART

Ülke, sınır ve coğrafya tanımadan, dünyanın farklı bölgelerinde, farklı biçimlerde ortaya çıkan şiddet sorununun çözümü için, insanlığın ortak bir duruşa ihtiyacı vardır.

Küresel anlamda yaşanan şiddete karşı dur demek için de hak ve adaletten yana olan sesimizin yükselmesi gerekiyor.

Ait olduğumuz kültür, yaşamın her safhasında; iyiliği, güzelliği, sevgiyi, kardeşliği, merhameti, adaleti ve öfkeyi yenmeyi; kısaca insanlığın yararına olacak her türlü sosyal ve ahlaki prensipleri içerir. Şiddet yoluyla insanlara fiili saldırıda bulunmayı, işkence yapmayı veya daha da kötüsü onların hayat haklarını ellerinden almayı yasaklar.

Bırakın şiddeti, insanların şeref ve haysiyetiyle oynamayı, onurlarını rencide etmeyi, kişileri küçümsemeyi ahlaksızlık olarak görür.

Ezcümle, şiddetle mücadele ‘amasız-şartsız’ bir seferberlik anlayışı içinde, topyekûn mücadele olmalıdır.