Cumhuriyeti kuran parti CHP’nin Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, kısa arayla iki kez “organize suç örgütü lideri” olarak anılan Alaattin Çakıcı tarafından ağır hakaretlerle dolu mektuplarla tehdit edildi. “Kamuoyuna” vurgusuyla üstelik.

Adını koymak gerekiyor ki, tehdit girişimi yalnızca Kılıçdaroğlu’nu değil, meşru siyaset alanının tamamını, temsil ettiği tüm yurttaşları, can güvenliklerini, toplumsal huzurunu da hedef alıyor.

Bu yazı yazılıncaya dek ne Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan bir tepki gelmişti, ne de yargı reformu üzerine daha dün güçlü mesajlar veren Adalet Bakanı Gül’den. Buna karşın fiili iktidar ortağı MHP’nin Genel Başkanı Devlet Bahçeli’den güçlü bir destek mesajı geldi. Mesaj, son günlerde yükselen yargı reformu tartışmasına “ayar” olarak da yorumlanıyor.

AÇIKLAMAYI SAVCILIK YAPMADI

Normal bir hukuk devletinde ilk tehdidin ardından birden çok Cumhuriyet savcısının, resen (kendiliğinden) ceza soruşturması başlatması gerekirdi. Ardından da kamuoyunu sağlıklı bilgilendirilmesi için savcılığın açıklama yapması beklenirdi.

Öyle olmadı. Evet bir soruşturma başladığını öğrendik. Ama savcılık açıklaması yahut böyle zamanlarda başvurulan devlet ajansı AA kanalıyla değil. AKP Grup Başkanvekili Bülent Turan, TBMM’de gazetecilerin sorularını yanıtlarken “savcılık soruşturması bilgisi aldığını” söyledi. Turan’ın “Hakaret, tehdit, küfür, kötü söz kimden gelirse, kime karşı yapılırsa bu yanlıştır, doğru değildir. Hukuk çerçevesinde gereği yapılır, yapılmalıdır” sözlerine itiraz edecek bir şey yok kuşkusuz. Ancak devamında, “Bu tartışmanın başladığı yer Sayın Kılıçdaroğlu’nun grup konuşmasıdır” sözü dikkat çekiyor. Turan şöyle sürdürüyor:

“YAKALANDIKLARI ANAYASA”

“İkincisi, söz konusu kişi iddia konusu suçlarına ilişkin 20 sene ceza almış ve cezasını çekmiştir. Artık cezasızlık dönemini yaşamaktadır. Sayın Kılıçdaroğlu’nun grup konuşmasıyla başlayan bu tartışmada, konuyu özellikle büyütmelerinin, halen gündem yapmalarının esas maksadının yakalandıkları Anayasa çalışmalarını gizleme, Türkiye’nin temel kimliğini bozma iddiasının ortaya çıkması, Anayasa’daki Türklük, Atatürkçülük tarzı ifadelerin bile çıkarılması ve eyalet tartışmalarının açılması şeklinde yapılan çalışmanın bir anlamda ortaya çıkmasından kaynaklı telaş olduğunu düşünüyorum. Yoksa şimdiye kadar Sayın Bahçeli’ye, Sayın Erdoğan’a ve zamanın Başbakanı Binali Bey’e aynı kişinin o kadar hakareti, tehdidi oldu ki... Şimdiye kadar siz Sayın Erdoğan’a ve Sayın Bahçeli’ye bu kişinin veya başka kişilerin hakaretinden veya tehdidinden, Kılıçdaroğlu’nun bir cümle rahatsız olduğunu duydunuz mu?”

Yani, Çakıcı’nın vakti zamanında Tayyip Erdoğan’a, Devlet Bahçeli’ye, Binali Yıldırım’a da birçok kez hakaret ve tehditte bulunduğunu hatırlatıp enteresan bir denklem kuruyor Turan. Ama ilgi çekici olan bu da değil. “Yakalandıkları Anayasa çalışması” ifadesi.

Turan’ın gizli saklı bir proje gibi anlattığı Anayasa çalışması, partisinin gurur kaynağıydı. AKP, CHP, MHP ve HDP’nin katıldığı, TBMM’de ayan beyan, basını defalarca bilgilendirme toplantılarıyla geçen koca bir 2 yıldan söz ediyoruz.

Toplumu bu kadar belleksiz sanmaları ne tuhaf.


Sağlık bütçesi ve şehir hastaneleri


Sağlık Bakanlığı’nın hastane yaptırırken -bütçe kaynaklarını rehin alan Kamu Özel İşbirliği (KÖİ) modelini bırakarak genel bütçe kaynaklarına yönelmesiyle, ihaleler de başladı.

Ancak bu ihaleler Kamu İhale Kanunu’ndaki açık ihale usulüyle değil acil durumlarda başvurulan 21/b maddesine göre yapıldı. Hastanenin yapılacağı şehir halkının dahi ihalelerden haberi olmadı.

Kamuoyu; bakanlığın bütçe kaynaklarıyla Samsun, Antalya ve Aydın için 900-1000 yataklı üç hastane ihalesinde 21/b usulünü tercih ettiğini bu köşede yayımlanan yazılarla öğrendi. Davet edilen şirket isimleri, teklifleri, yaklaşık maliyetleri, kurdaki artıştan nasıl etkilendikleri ve KÖİ modeliyle kıyaslandığında, KÖİ’nin halka yüksek faturasını 31 Ağustos, 2, 4 ve 18 Eylül tarihli yazılarımda açıkladım. Yanı sıra 2021 bütçe teklifi TBMM’ye sunulduğunda şehir hastanesi müteahhitlerine seneye 16.1 milyar TL aktarılacağını da okurlarla paylaştım.

★★★

Bu konu, Çarşamba günü Sağlık Bakanlığı bütçesinin TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’ndaki görüşmelerinde gündeme geldi. Sadece bu değil elbette. Bütçe görüşmelerinde, halk sağlığına ilişkin bir numaralı konu Covid-19’da dair pek çok başlık tartışıldı. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın verdiği bilgilerin bir bölümüne bu yazıda değineceğim.

SAĞLIK HARCAMASI YETERSİZ

Sağlık Bakanlığı’nın bu yılki bütçe büyüklüğü 58 milyar 876 milyon TL’ydi. 2021 bütçesinde yüzde 31.8 artırılarak 77.6 milyar TL’ye yükseltildi.

ŞEHİR HASTANELERİ

Bakan Koca’nın verdiği bilgiye göre -son üç yılda- KÖİ modeliyle 13 şehir hastanesi hizmete girdi. 5 adet KÖİ modelli hastane inşaatı sürüyor. Açılan ve hizmet veren 13 şehir hastanesinin yatak kapasitesi 17 bin 509.

Sağlık Bakanı, yazının girişinde anlattığım “yeni nesil” yani bütçe kaynağıyla yaptırdıkları şehir hastaneleri hakkında da bilgi verdi. Buna göre 1850 yatak kapasiteli 2 şehir hastanesinin ihale süreçleri tamamlanmış, inşaat yakında başlayacak. Bu durumda Samsun, Antalya ve Aydın’da yaptırılacak hastanelerden biriyle ilgili tereddüt ya da gecikme olduğunu anlıyoruz.

6500 yatak kapasiteli 6 şehir hastanesinin ihale hazırlıkları ise sürüyormuş.

“KURLAR YERİNDE KALSAYDI”

Şehir hastanelerine muhalefet milletvekillerinden yoğun eleştiri gelince, Komisyon’un AKP’li üyesi Uşak Milletvekili İsmail Güneş’in, “Tabii ki kurlardaki birtakım artışlardan dolayı... Eğer kurlar yerinde kalsaydı bu cazip olacaktı” dediğini not düşelim.

Güneş her KÖİ projesinin kötü olmadığını da söyleyip devam etmiş:

“Ben size şöyle söyleyeyim: İstanbul Havaalanı aşağı yukarı 46 ayda tamamlandı. Bugün Almanya gibi güçlü bir ülke 2006 yılında başladığı havaalanını 14 yılda bitirdi. Bak, şimdi, iyi olanları, güzel olanları söylemiyorsunuz ama bunu kümülatif değerlendirmek lazım. Türkiye’deki tüm kamu-özel ortak iş birliklerini kümülatif değerlendirmek lazım arkadaşlar.”

SAĞLIK HARCAMALARI

Bakan Koca’nın Türkiye’de sağlık harcamalarının OECD ortalamasına göre düşük kaldığını ve artırılması gereğini vurgulaması dikkat çekici. (Özeleştiri niteliğindeki sözleri iktidar mensubundan duymaya alışık olmadığımız için)

Sağlık Bakanı, bütçe ödeneklerinde koruyucu sağlık hizmetleri için ayrılan kaynağın yüzde 24.1 artırılarak 19 milyar TL’ye çıkarıldığını aktarmış. Bu veri de muhalet cephesinden eleştiriye uğradı. Koruyucu sağlık hizmetleri ile şehir hastanesi müteahhitlerine ayrılan tutar (16.1 milyar TL) karşılaştırıldığında sağlık politikasının özü net biçimde ortaya çıkıyor çünkü.

MESLEK HASTALIĞI SAYILSIN

Covid-19’un meslek hastalığı kabul edilmesi talebi, hekimler ve meslek kuruluşları tarafından son günlerde sıklıkla dile getiriliyor. Bakan Koca’nın bu haklı talebe daha önce “Bakanlığımızın görev alanına girmemektedir” cevabını verdiği basına yansımıştı. Çarşamba günkü Komisyon görüşmeleri nihayet bir tutum değişikliğine sahne oldu. Oturum bitmek üzereyken Koca’dan bir taahhüt geldi. Sağlık Bakanı’nın sözlerini Meclis tutanaklarından aktarıyorum:

“Meslektaşlarımın görev başında Covid-19’a yakalanmasının meslek hastalığı olarak kabul edilmesinden ve kaybettiklerimizin şehit statüsünde sayılmasından Bakan olarak memnuniyet duyarım. Yüce Meclisimizin bu yolda atacağı adımı saygıyla karşılarım.”

Covid-19 nedeniyle yaşamını yitiren hekimler, sağlık çalışanları artarken, geç kalınsa da önemli bir taahhüt bu. Tek mesele,  TBMM’nin Saray’a rağmen bir adım atamayacağı gerçeği.