Bu sözüm hem meclisten içeri, hem de dışarıdır. Yani “ecnebi Türk” pozuna girip “maalesef ülkemizde iktisat konusunda çok büyük cehalet var” demeyeceğim. Olmadığı için değil, iktisadi konularda zırvalamaya her ülkede rastlandığından öyle konuşmayacağım. İktisadi hüküm içeren ifadelerin bir kısmında (hatta çoğunda) ciddi tutarsızlık olmasının sebepleri iki kümede toplanabilir. Birinci kümeye “mikro bakışın mikropluğu” ikinci kümeye de “muhasebe bilmemenin kaçınılmaz tutarsızlığı” adları verilebilir.

HERKESE YETMESE DE BANA YETER

Bireyler, iktisadi olayları bireysel (mikro) ölçekte anlamaya eğilimlidir. Anlamak çoğu kez sonucu kabul etmek anlamına geldiği için, olaylara daha geniş bir açıdan bakmaktan korkar. Çünkü bütünsel (makro) açıklamayı eğer anlar ve doğru bulursa, bunun bireysel taleplerinden taviz vereceği şeklinde anlaşılmasından korkar. Basit bir örnek: 30 sıralı bir uçakta koltuk seçerken kendisine önden yer vermeyen memurun “herkesi önlerde oturtamayız” açıklamasını doğru bulur ama kabul etmez. Onu biliyoruz, ben herkesi ön sıraya oturtmak değil kendim oturmak istiyorum der.

VERGİ ALAMAYAN BORÇ ALIR

Seçmenlerini tavlamak isteyen siyasetçiler veya okurlarını kaybetmek istemeyen gazeteciler “vergiler düşmeli-sosyal harcamalar” artmalı diye konuşur. İktidarda olanlar ise “muhalefet desteksiz atıyor, kaynak göstersin” der. Muhalefet de  “israfı durdurun veya zenginlerden alın fakire verin” diye cevap verir. Az gelişmiş ülkelerde iktidarlar (bizim AKP bu konuda başta gelir) ne sükseden vazgeçip israfı durdurur, ne de özellikle yandaş zenginlerin ümüğünü sıkmaya razı olur. O zaman da devletin içten ve daha çok dıştan borçlanmasından (yani cari açık yaratmaktan) başka çare kalmaz.

KAMU BORCU, DEVLETİN DEĞİL HALKIN BORCUDUR

Koronavirüs belasının hızlı yayılmasını önlemek için tüm devletler, milli gelirlerini düşürme pahasına ekonomik faaliyeti, sokağa çıkma yasakları koyarak ciddi oranda yavaşlattı. Pek tabii milyonlarca insan işsiz kaldı. Cari açığı olmayan yani dış borcu bulunmayan (ABD’nin cari açığı vardır ama gerçekte dış borcu yoktur) ülkeler gelirsiz vatandaşlarını kollamak ve zora düşen firmalarını yaşatmak için astronomik “destek paketleri” açıkladılar. Milli gelirin azaldığı bir ortamda vergileri ve tahvil çıkartarak borçlanmayı arttırmak hemen, hemen imkânsızdır. Borçlanma para basarak yapılacaktır. Eğer para basmak da kamunun borçlanması demekse ki, öyledir, günün sonunda bu borcu ödeyecek kimdir? Pek tabii ülke halkıdır. Peki, bu borcun alacaklısı kimdir?  Yine o ülke halkıdır. Vatandaş merak eder, bu borçlar nasıl ödenecek diye? Hâlbuki muhasebe mantığına göre kimse kendi kendine borçlu veya kendinden alacaklı olamaz.

Son söz: Devlet borcunu ödemez, gelir dağılımını değiştirir.