Sevgili okurlarım, başlıktaki cümle bir şarkının sözleri değil... Yazıyı okuyunca nedenini anlayacak, belki gülecek, belki de hayret edeceksiniz!

Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’la, bizim Recep Bey arasında geçmişte su sızmıyordu. Birbirlerine öylesine yakın dururlardı.

Recep Bey 2008 yılının ağustos ayında Esad’la eşini Türkiye’ye davet etti. Bodrum’da Rixos otelde -aile boyu- güzel bir tatil geçirdiler.

O sırada henüz cumhurbaşkanı olmayan bizim başbakan onları Bodrum havaalanında yine aile boyu karşıladı...

Sarmaş dolaş oldular, hasret giderdiler...

Recep Bey konuşuyordu:

“Türkiye ile Suriye arasında dostluk temellerini attık...”

★★★

Sonra geldik 2009 yılının aralık ayına... Bu kez Recep Bey Suriye gezisine çıktı. Esad’la yine sarmaş dolaş oldu. Öpüştüler, doyasıya koklaştılar.

Şam’da Esad’la ortak bir basın toplantısı düzenlediler.

Recep Bey Esad’a “Saygıdeğer Cumhurbaşkanı kardeşim” diye hitap ediyor ve şöyle diyordu:

“Suriye ile tarihi bir süreci başlattık. Bu gezimizde iki ülke arasında tam 51 mutabakat (uzlaşma) metni imzalandı. Ülkelerimiz arasında bölgeye ve dünyaya örnek olacak bu ilişkiler, gelecekte daha da güçlenerek devam edecektir.”

Hızını alamayınca sözlerini şöyle sürdürdü:

“Suriye bizim Ortadoğu’ya açılan kapımız ve ikinci evimizdir. Türkiye de Suriye’nin Avrupa’ya açılan kapısı ve ikinci evidir... Bunun önünü kimse kesemez. Karşılıklı ticaretimizde, 350 milyon dolardan başladık, bugün iki milyar dolara geldik. İnşallah ekonomik ilişkilerimiz beş milyar dolara çıkabilir. Siyasi, ekonomik, eğitim, kültür, her türlü alanda çalışmalarımızı yapabiliriz. Buna mani bir hal yok...

Bu konuda da değerli kardeşim Sayın Esad’ın yaptığı açıklamadan dolayı kendilerine minnettarım...”

★★★

Yukarıda size 2008 ve 2009 yılından iki örnek verdim. Şimdi gelelim 2010 yılına. 12 Eylül 2010 günü Türkiye’de anayasa referandumu yapılacaktı. Recep Bey her yerde mitingler düzenleyip “Evet deyin” çağrıları yapıyordu.

Kürsülerin arkasına koskoca “Evet” yazıları asılıyordu.

Yandaş ve işbirlikçi medya bu kampanyaya bütün gücüyle gaz veriyordu.

Bizim başbakan ise Türkiye’yi adım adım gezip “Aman haaa, evet demezseniz zor durumda kalırım” diye nutuk atıyordu.

★★★

Günlerden 15 Ağustos 2010...

Recep Bey bu kez Suriye’ye komşu, Gaziantep mitinginde konuştu.

Şimdi bu konuşmanın Suriye ve Esad’la ilgili bant çözümünü sizlere aynen iletiyorum. Lütfen dikkatle okuyunuz, kendisinin nasıl çelişkiler içinde olduğunu, dün ak dediğine bugün nasıl kara dediğini iyice görünüz.

Çıkmış kürsüye, çevreden toplanan partililere ve bindirilmiş kıtalara coşkuyla, el kol hareketleriyle hitap ediyordu:

“Türkiye on yıllar boyunca içine kapandı, içine kapatıldı. Ne dediler, ‘Türkiye’nin üç tarafı denizlerle, dört tarafı düşmanlarla çevrili’ dediler. Biz geldik bu anlayışı yıktık. Bu anlayışı ortadan kaldırdık. Bunu en canlı şekilde, en yakın şekilde Gaziantep yaşıyor. Türkiye ve Suriye daha 7.5 yıl öncesine kadar birbirine husumetle (düşmanlıkla) bakıyordu. (Apo olayı.) İki ülke zaman zaman savaşın eşiğine geliyordu. Biz geldik, ESAD KARDEŞİMLE oturduk, iki ülke arasındaki meseleleri konuştuk. İstişare ettik (danıştık.) Müzakere ettik... Ve Türkiye ile Suriye’yi bölgenin iki KARDEŞ, iki DOST ülkesi haline getirdik mi? (Kalabalıktan eveeet sesleri.)

Her alanda işbirliğine gittik mi? (Kalabalıktan eveeet sesleri.)

Ekonomide, ticarette, dış politikada, kültürde, sanatta, ulaştırmada, bayındırlıkta işbirliği anlaşmaları imzaladık mı? (Bu anlaşmaların imzalandığını bilen (!) kalabalıktan eveeet sesleri.)

Suriye ile aramızda ki mayınları temizlemek için adımlarımızı attık mı?

(Yine eveeet sesleri. Recep Bey madeni bulmuş, kalabalığı okşayıp güzelce bağırtıyordu!)

Suriye ile aramızdaki vizeleri kaldırdık mı? (Eveeet.)

Şimdi benim Gaziantepli kardeşim cebine pasaportunu koyuyor, istediği gibi Halep’e gidiyor, Şam’a gidiyor. Halep’teki, Şam’daki, Lazkiye’deki, Hama ve Humus’taki kardeşim de cebine pasaportunu koyuyor, Gaziantep’e geliyor. Soruyorum, kim kazandı? Gaziantep kazandı dii’mi? (Kalabalıktan eveeet sesleri.)

Esnaf kardeşim kazandı dii’mi? (Eveeet.)

Tüccar kazandı dii’mi? (Eveeet.)

Sanayici kazandı dii’mi? (Eveeet.)

Vatandaşım kazandı dii’mi?

(Recep Bey kalabalığı bir kez daha bağırtıyor: ‘Eveeet’...

Ve sözlerini şöyle bitiriyor:

Bütün o korkuların, bütün o tehditlerin ne kadar boş olduğu ortaya çıktı. Düşman üretme politikasından yarar değil zarar gördüğümüz ortaya çıktı.”

(Video çekimi burada bitiyor.)

★★★

Aynı Recep Bey şimdi kendi kaprisleri ve mezhep anlayışı nedeniyle Esad’la papaz oldu, başımıza yeni belalar açtı. Durup dururken ve ortada hiçbir şey yokken...

“Esad kardeşim” diyordu, “Türkiye ile Suriye’yi bölgenin iki kardeş, iki dost ülkesi haline getirdik, her alanda işbirliğine gittik, vizeleri kaldırdık” diyor ve övgüler düzüyordu!

Peki bu süre içerisinde ne oldu, ne değişti? Suriye’den Türkiye’ye bir tehdit mi geldi? Terör mü ihraç edildi? Saldırı mı oldu?

Hayır, hiçbir şey olmadı. Sadece ABD’den bir emir geldi:

“Biz Esad’ı devirmeye karar verdik, sen de gereğini yap, düşman olduğunu açıkla ve harekete geç!”

★★★

Atalarımız emir demiri keser diye boşuna söylememiş.

Yukarıda size bir süreci kısaca özetlemeye çalıştım.

Şimdi yazının başlığına bir kez daha bakabiliriz!

Neredeydik nerelere geldik!

Başımıza durup dururken yeni bir bela açtık, Ortadoğu ve Libya bataklığına sürüklendik, Libya’da bile “Birkaç tane” şehit verdik.

İslam alemi dahil bütün dünyayı kendimize düşman ettik, yedi cihanla papaz olmayı başardık.

Bu bataklıktan nasıl çıkacakları belli değil.

Evet valla, büyük lokma yediler, büyük konuştular.

Bakalım sonu nereye varacak, kendileri de bilmiyor!