Geçen hafta Yüreğir Devlet Hastanesi’ndeki ilaç yolsuzluğu başta olmak üzere çeşitli usulsüzlüklere ilişkin yazım büyük ses getirdi. Bu iddialar hastanede çalışan bir hekimin her türlü riski göze alarak cesaretle yaptığı girişimler sonucu ortaya çıktı. Yoksa belki daha uzun yıllar hastanede oluşturulduğu iddia edilen yolsuzluk, usulsüzlük kervanı sürüp gidecekti.

Yazımız etkili olmakla kalmayıp yeni iddiaları da ortaya çıkardı. Meğer daha bizim yazmadığımız neler neler varmış, Adana’daki gazete ve internet siteleri olayı daha derinlemesine araştırdı ve çarpıcı sonuçlara ulaştı. Türkiye’nin en çok seyredilen ulusal TV’sinde de konu gündeme geldi.



Kısaca hatırlatmam gerekirse bazı doktorlar piyasada 3 bin TL’ye kadar fiyatı olan psikiyatri ilaçlarını alakasız kişilere fazla fazla yazıyor ve anlaştıkları eczane vasıtasıyla paraya çevrilen ranta ortak oluyorlardı. Hatta ölü kişilere ilaç yazıldığı bile belgelenmişti. Bunun yanında başka doktorlar üzerinden hasta bakan ve nöbetinde kendisini 500-600 hastaya bakmış gibi gösterip döner sermaye katkısını çoğaltan doktorlar olduğu söyleniyordu.

Bu işler yıllardır sürüyormuş. Şimdiye kadar bazı şikayet ve incelemeler yapılmasına ve hastane yönetimi bundan haberdar olmasına rağmen nasılsa bir çözüm bulunamamış.

Ben olayı yazdıktan sonra bazı basın organları da yeni iddiaları belgeleriyle gündeme taşıdı.

Sahte rapor düzenleyip çıkar sağlamaktan, hak edilmemiş fazla mesai ücretlerine kadar ne ararsanız var.

Neyse burada sevindirici olan olay ortaya çıkar çıkmaz Sağlık Müdürü Ahmet Özer’in derhal konuya el atarak üst kurumları olay hakkında bilgilendirmesi ve yasal işlem için gerekli girişimleri derhal başlatması.

Zaten Adana Valisi Mahmut Demirtaş da hemen soruşturma açılması talimatını vermiş.

Ahmet Özer


Sağlık Müdürü Ahmet Özer, bu konunun yakın takipçisi olduğunu belirtiyor ve “Sorumlu kim olursa olsun gereken yapılacaktır” diyor.

Acaba hastane yöneticileri bu olaylardan ne zaman haberleri oldu, haberleri olunca ne yaptılar, yetkili makamlara bilgi verdiler mi?

Bunları bilmiyoruz. Fakat olaya müfettişler el attı. İncelemeleri sonunda bütün bunlar ortaya çıkar.

Böyle durumlarda soruşturma yapılan yerlerde yönetimler, “soruşturmanın selameti” açısından geçici olarak görevden alınırlar, yerlerine başka yöneticiler atanır. Öyle ya, bir yerde soruşturma yapılıyorsa o yerin yöneticileri aynı makamlarda olursa deliller yok edilme riski taşır.

Herhalde, hastane yönetiminin yerine de soruşturma bitene kadar başka yöneticiler atanacaktır.

Aksi durum şüphe uyandırır.

Bu kadar olay olurken yönetimin sessizliğini korumuş olması karşısında “Acaba kendilerine güçlü bir siyasi destek mi var? Arkalarında kim var?” diye düşünmeden edemiyorum.

Çünkü öğrendiğime göre, hastane müdürü AKP eski Kahramanmaraş Milletvekilinin kardeşiymiş.

Kahramanmaraş’tan burayı mı yönetiyorlar?

Acaba böyle bir siyasi destek mi var? Fakat böyle bir siyasi destek varsa o da deşifre olmalı.

Bana bir yetkilimizin söylediği gibi devlet hastanesi kimsenin babasının dükkanı değil…

Öte yandan Yüreğir Devlet Hastanesi hakkındaki yazımdan sonra hastaneyle ilgili çok sayıda başka bilgiler gelmeye başladı. Bunlardan bir tanesi; hastanede başhemşirenin erkek olmasıyla ilgili. Eskiden adı başhemşire olan şimdi ise Sağlık Hizmetleri Müdürü olan makamda İbrahim Mişe adlı bir bey görev yapıyormuş. Kendisini tanımam, belki de işini çok iyi yapan, yetkin bir kişidir, bilemem. Bana gelen şikayet zaten işle değil bu kişinin erkek olmasıyla ilgili. Başhemşire erkek olduğu için şimdiye kadar hep kadın başhemşire ile çalışmaya alışmış hemşire bayanlar, sorunları olduğu zaman bu kişiyle rahat iletişim kuramıyorlarmış. Mesela kadın oldukları için özel durumları ya da hastalıkları konusunda izin bile isteyemiyorlarmış. Buraya koskoca hastanede kadın başhemşire bulunamamış mı?

Bana gelen ikinci bir ihbar da Üroloji Polikliniği Bilgi İşlem Merkezi’nde doktorların şifresini kullanan bir personel, hasta bezlerinden fazla fazla alakasız insanlara yazıp buradan maddi çıkar elde ediyormuş.

Hazır devlet hastanesine soruşturma için müfettişler gelmişken bu ihbarları da söylemeyi bir borç biliyorum.

Malum tüyü bitmemiş yetimin hakkı var…

BELEDİYE KONSERVATUVARI YENİDEN TÜRK MÜZİĞİ OKULU OLABİLİR


Geçtiğimiz günlerde Korolar Birliği Federasyonu Başkanı Suat Yener hocam ile Adana Büyükşehir Belediyesi Konservatuvar Müdürlüğü’ne atanan Ali Dağıstanlı hocam ziyaretime geldi. Kendileriyle güzel ve keyifli bir sohbet yaptık. Gaziantep Üniversitesi Türk Müziği Devlet Konservatuvarı’nda öğretim üyesi olan Ali Dağıstanlı, Halk Müziği Ana Sanat Dalı Bölüm Başkanlığı’nı bırakarak Başkan Zeydan Karalar’ın isteğiyle Adana’ya gelmiş.

Zaten Ali Dağıstanlı hocam 30 yıl önce 1987-90 arasında Adana Büyükşehir Belediyesi Konservatuvarı Türk Halk Müziği Bölüm Şefi’ydi. Fakat Gaziantep Üniversitesi’nde konservatuvar kurulunca onu çağırmışlar.

Ali Dağıstanlı


“1990’ın başında gittiğim Gaziantep’ten aynı zamanda Adana’yı da sürekli olarak izledim ama çoğu zaman da üzülerek izledim” diyor. Adana Belediye Konservatuvarı’nın eğitim fonksiyonunun bittiğini, adeta bir toplanma yerine, bir çalışma sahasına ya da sadece bir konser mekanına dönüştürüldüğünü, bu arada 4 yıllık eğitimin de iki yıla düşürülmüş olduğunu, bundan çok büyük üzüntü duyduğunu söylüyor.

Zaten Adana’ya geliş amaçlarından birisi de Adana Büyükşehir Belediyesi Konservatuvarı’nı ayağa kaldırmak, eski parlak eğitim günlerine geri döndürmekmiş. Bu arada bazı çok önemli tespitleri var. “Çukurova Üniversitesi ve Mersin’de konservatuvar olmasına rağmen Türk müziği eğitimi yok, koskoca Çukurova’da Türk müziği eğitimi yok, bu bir misyondur,  bu misyonu Adana Büyükşehir Belediyesi yapabilir. Aslında üniversitelerimiz Türk müziği eğitimi yapsalar işimiz daha kolay olurdu ancak üniversitelerimizin konservatuvarları hep batı müziği eğitimi üzerine yoğunlaşmış, bu nedenle Türk müziği eğitimi konusunda misyon üstlenecek bir kurumun boşluğu var, işte Büyükşehir Belediyesi Konservatuvarı yıllar önce olduğu gibi bu misyonu yeniden üstlenebilir. Bunları yapmazsak çocuklarımız şuraya buraya savruluyor diye hayıflanmaya hakkımız yok. Çocuklarımızı Türk müziği alanlarına yönlendirebiliriz” diyor.

Dağsıtanlı, Çukurova’nın taşıdığı büyük sanat potansiyelini de doğru alanlara kanalize edilmesi halinde Adana’nın yeniden bir sanat merkezi olabileceğini belirtiyor. Geçmişte belediye konservatuvarının Türkiye’nin en önemli müzik dairelerine, üniversitelerine, korolarına, TRT’ye sanatçı ve akademisyen yetiştirdiğini bu kişilerin görevlerini başarıyla sürdürdüklerini kaydederek “İşte tekrar bunları yapmak için geldim” diyor.

Bu arada birçok projesi de var. Mesela birisini anlatırken, “Konservatvuarda öğrenci sayısı çok azalmış, eğitim çok ötelenmiş,  orta dereceli okullarda valilik izniyle yetenekli çocuk taraması yapacağız, velilere yazacağız, onlara ücretsiz kurs vereceğiz, bu olayın önemini kavrarsak Türkiye’de Adana olarak bir numara oluruz. Sosyal yapının dönüşümü de kültür ve sanatla olur, süreklilik isteyen, halka dokunan projelerle olur. Tamam festivaller yapıyoruz ama önemli olan kültür ve sanatta süreklilik olmasıdır” diye konuşuyor.

Bu arada Dağıstanlı hocamla konuşurken belediye konservatuvarının kurulmasına öncülük eden en başta kişinin eski gazeteci ağabeyimiz Özer Öztep olduğunu hatırlatıyor ve Özer Öztep’i de rahmetle anıyoruz.

Aslında bu sohbetten bir gün önce Ali Dağıstanlı hocamı, Çukurova Belediyesi’nde Korolor Birliği’nin konser etkinliğinde dinlemiştim. Kendisi konuk olarak geldiği konserde sahneye davet edildi ve daveti kırmayarak bir bozlak okudu. Ama ne okudu. Sazıyla, sesiyle, ustalığıyla, halk müziğine hakimiyetiyle bütün salonda adeta zamanı durdurdu ve söylediği türkü bittiğinde de dakikalarca alkışlandı. Yani onun akademik yönünün yanı sıra halk müziği sanatçısı yönünü, ustalığını da belirtmem lazım ki konservatuvarın başına nasıl tam isabetli bir seçim yapıldığını anlatmış olayım. Zeydan Başkan, burada da nokta atışı yapmış yani.

Bu arada değerli dostum ve ağabeyim olan Korolar Birliği Federasyonu Başkanı Suat Yener hocamız da her zamanki gibi engin bilgi ve tecrübesini konuşturuyor. “Konservatuvar amatör korolardan faydalanacak ama burada tam tersi oluyor, bir saz takımına bakıyorum 22 kişilik saz kadrosu 10 yılda bir tane solist yetiştirmemiş. Çocuk ve gençlik korolarının olmaması büyük eksiklikti. Aslında iki sene öncesine kadar çocuk korosu vardı ama barındırmadılar, bu sefer çocuk korosunu devam ettirmek istedik, Korolar Federasyonu olarak bir çocuk korosu kurduk, inşallah gençlik korosunu da kurarız” diyor. Evet, konuları işi tam bilen insanlarla konuşunca başka oluyor. Çok güzel fikirler alıyoruz.

Ben Ali Dağıstanlı hocamın Adana’da kültür ve sanata önemli katkılarda bulunacağına, Adana Büyükşehir Belediyesi’nin sanat ve sanatçıya bakışını çok daha olumlu bir noktaya taşıyacağına inanıyorum. Ve hocalarıma başarılar diliyorum…