Milletvekili, ülkemizin çağdaş kenti İstanbul’da gece karanlığında dövdürülmüşse halk yumruklanmış demektir.

Bakan!

Milletvekili dövdürdü.

Adli yıl açıldı.

Adli yılın açılışında Adalet Bakanı halka, “Hukuk devleti ilkesini daha da güçlendireceğiz” sözünü verdi! Aynı günün gecesinde İstanbul Kadıköy’de 5 kişinin “saldırısına” uğrayan Türkiye İşçi Partisi (TİP) Hatay Milletvekili Barış Atay, kendisini İçişleri Bakanı’nın dövdürdüğünü söyledi. “Bu olayın faili (işleyen-yapan-eden) kendisine yönelik eleştiriyi alıntılayıp beni hedef gösteren Süleyman Soylu’dur...” dedi.

★★★

Milletvekili anlatıyor.

“Ana caddede yürüyordum. Ara sokağa girdim. Arkamda ayak sesleri duydum. Bir kişi arkamdan boynuma atıldı. Bu kişiyi sallayıp savurdum, ama 3-4 kişi beni yumruklamaya ve tekmelemeye başladılar. Kendimi savundum fakat yere düşürdüler, kafama ve vücudumun çeşitli yerlerine küfür ederek ve “vatan haini” diyerek vurdular. Bu arada arkadaşlarımın polisi araması üzerine koşarak uzaklaştılar.”

Gece pususu!

1 değil.

2 değil.

3 değil.

5 gazeteci de benzer “gece pususunda” ya evlerinin kapısından girerken ya gazetelerden evlerine dönerken yine tekme yumruk ve “vatan haini” küfürleriyle dövülmüşlerdi. Dövülen gazeteciler iktidarı, bakanları, liderleri eleştiren kalemlerdi. Ana muhalefet partisi lideri Kemal Kılıçdaroğlu ise “şehit cenazesinde” namaz kılıp ayrılırken “linç pususuna” düşürülmüştü.

Çok açık.

Gazeteci, milletvekili, muhalefet partisi liderini dövenler, “pusu hukuku uygulama” cesaretini birilerinden alıyorlar.

Kimden alıyorlar?

Milletvekili söyledi işte.

“Beni bakan dövdürdü”

★★★

Ve Adli Yıl açılışında hakimler ve savcımlar Partili Cumhurbaşkanı’nın Sarayı’nda toplandılar; Cumhurbaşkanı, adli yıl açılış konuşmasında kutsal kitaptan ayetler, sureler sıralayıp “adaletin mülkün temeli” olduğunu tekrarladığı saatlerde bir hanım gazeteci Şirin Payzın da “ölümle” tehdit edildi.

Bu yıl tarihe geçecek.

Milletvekili dövüldü.

Adli yıl açıldı.

Dövülen milletvekili, “Beni bakan dövdürdü” dedi.
Ülkemizde adalet, “çölde kayıp olan nehir gibi” oldu. Halkın içinde savcılara, hakimlere ve adalete güvenmeyenlerin oranı yüzde 100’e çıktı.