3 Mart devrim yasaları, tarihimizin önemli kilometre taşıdır. Bu gün, görkemli törenlerle kutlanırdı. Son olarak 2004 yılında dönemin Genelkurmay Başkanı ve 1. Ordu Komutanı dışında kuvvet komutanları, ordu komutanlarının katılımıyla Ankara Ticaret Odası (ATO) salonunda yapılmıştı. Bir daha da benzerleri yapılamadı.

96 yıl önce, yani 3 Mart 1924’te çıkarılan üç kanunla Şer’iye ve Evkaf Vekâletleri kaldırıldı, bütün bilim ve eğitim kurumları Maarif Vekâleti’ne bağlandı. Halifelik kaldırıldı. Tanzimat’tan beri adım adım gelişen modernleşme akımı, Türkiye Ortaçağı’na kesin bir neşter attı. Padişahlığın kaldırılmasından, Cumhuriyet’in ilanından sonra sıra, milletin ilerlemesinde ayak bağı haline gelmiş üst yapı kurumlarının yok edilmesine gelmişti. Daha sonraki yıllarda tekke ve zaviyeler de kaldırılacak, medeni yasa kabul edilecek, yazı devrimi yapılacaktı.

BİR YANI ASYA ORTAÇAĞI

Türkiye’nin bir yanı Avrupa, bir yanı Asya idi. Avrupa ilericiliği, çağdaşlığı, Asya ise geriliği, çağ dışılığı temsil ediyordu. Başımızda “asri” olmamızın yollarını açan devlet adamları bulunuyordu. Yine de bu kesim, küçük bir azınlıktı. Asıl kalabalıklar, köylerde ve kasabalarda ağa ve tefeci tüccarların egemenliği altında geri bir hayat yaşıyorlardı.

Ağalar ve beyler, kendi iktisadi çıkarlarına dokunmayan bu devrim hareketlerini kabul etmiş göründüler. Ufak tefek kıpırdanmalar olduysa da boyun eğdiler ve Meclis’te de temsil edildiler. Gün geçti, devran döndü, devrim yasalarının sivri gelen yönleri törpülendi ve gericilik için daha az acıtıcı hale getirildi, sonra da esameleri okunmaz oldu. Türkiye tamamen ters bir yola girdi.

DİNDAR VE KİNDAR

Eğitimci-yazar, uzun yıllar sivil toplum örgütü yöneticiliğinde bulunan Zeki Sarıhan, Atatürk devrimlerinin ödünsüz bir savunucusudur. Ankara’da faaliyet gösteren İzmirliler Kültür ve Dayanışma Derneği’nde, Öğretim Birliği Yasası’yla ilgili görüşlerini aktarırken şunları söylüyor:

“Bu yasa hâlâ yürürlükte görünüyor, üstelik anayasaya aykırılıkları ileri sürülemeyecek sekiz devrim yasasından biri. Fakat ortada anayasal bir düzen yok. Milleti artık tek bir kişi yönetiyor. Eğitimin yönetimi de onun elinde. Vakıfların ve cemaatlerin okul sayısı gitgide artıyor. Şimdi artık laik eğitimi koruma çabası değil, eğitime ve devlete hangi tarikatın egemen olacağı kavgası veriliyor. Bir din devleti kurmak isteyen Fetullahçılar temizlenmekle bitmiyor, onların bıraktığı boşluğu diğerleri dolduruyor. Millî Eğitim Bakanlığı 1924’teki Maarif Vekâleti değil. Bütün amacı vatandaşları dindar ve kindar olarak yetiştirmek.”

 ALT ETTİLER

İdam cezası alan Temel’in dediği gibi “Bu da bize ders oldu!” Oradan, buraya neden geldik? Çünkü Cumhuriyet kadroları, üst yapı devrimleri için zamanına göre radikal kararlar aldılar ama alt yapıya dokunmadılar. Toprak ağalığını ve tefeciliği tasfiye etmediler. Kırsal alanda, devleti tahsildar ve jandarma temsil etti. Köylüler, devlete karşı kendilerine en yakın mütegallibeye (zorbacı) sığındılar. Bunlar, gitgide büyüdü. Sarıhan’ın deyimiyle, “Gerici Asyai ilişkiler, modern Avrupai ilişkileri alt etti” ve onun yerine devleti yönetmeye başladı.

Peki, bu hep böyle mi gidecek? Zeki Sarıhan’ın cevabı şöyle oldu: “Bu anlayışa karşı mücadele etmeye devam edeceğiz. İktidarda değiliz ama aydınlar olarak sayımız 1924’te olduğundan daha fazla. İktidar şansını yakaladığımızda, bir daha bugünkü duruma düşmemek için yapacağımızı biliyoruz.”

Devrim yasalarının izleri siliniyor, Atatürk’ün “Yurtta sulh, cihanda sulh” özdeyişi de, komşularımızla ilgili sözleri de yok sayılıyor.

Onlar da kahramandı


- Gazeteci-yazar ağabeyimiz Taha Akyol’un “Onlar da Kahramandı – Güce boyun eğmediler” kitabı raflarda yerini aldı. İtaatin adeta kutsandığı bir kültürde medeni cesaret gösterip “Hayır” diyebilenler de elbette kahramandır! Taha Akyol bu kitapta tarihimizde yüksek otorite karşısında hukuku üstün tutan, yanlışa boyun eğmeyen yargıçlardan, belediye başkanlarına, devletin zirvelerine, milletvekillerine kadar, insanların itaat ile hürriyet, menfaat ile fazilet arasında sınandığı kritik makamlarda bulunmuş onurlu, prensipli, şahsiyetli kahramanları anlatıyor.

- Gazeteci ağabeyimiz Tanju Cılızoğlu, İstanbul-Sansaryanhan’da 32 gün hücrede tutuldu. O günleri “12 Mart’ın Balyozu” kitabında toplamıştı. Tarihçi Kitapevi, genişletilmiş yeni baskısını yaptı. Usta kalem, bir döneme ışık tutuyor.

- Siyaset Bilimci Erkan Hacıfazlıoğlu ise Haşhaşi Tarikatı’nı yazdı ve kitap Altınordu Yayınları’ndan çıktı. Kitapta, mezhepler ve tarikatların ortaya çıkışı, bölünüşü ve takıyyelerini anlatan Hacıfazlıoğlu, aklı kullanmanın ve özgürlüğün önemini vurguluyor.