Eski yazı (Osmanlıca) okuyabilenler, Libya kelimesinin ilginçliğini de bilir. Çünkü bu kelimeyi düzünden de tersinden de okusanız aynıdır. Tıpkı bu ülkeye Doğu’dan da Batı’dan da girseniz, her yerinin çöl olması gibi... Merhum Necmettin Erbakan da “İslami Cemaatler ve Cemiyetler Birliği”nin toplantısına katılacağı için gazeteci arkadaşım Nebil Özgentürk’le 24 yıl önce Libya’ya gitmiştik. Osmanlı eserlerini görmüş, ünlü denizcilerden Turgut Reis’in külliyesini ziyaret etmiş, türbesinde Fatiha okumuştuk.

Götürüldüğümüz yerlerden birisi de Libya eski lideri Muammer Kaddafi’nin müzeye dönüştürülen sarayıydı. Saray derken öyle aklınıza dev bir yapı gelmesin. Son derece sıradan, bahçeli bir evdi. Çevresindeki evlerden farkı ise etrafının yüksek duvarlar ve tel örgülerle çevrili oluşuydu. Eğer duvarı, tel örgüyü aşıp bahçeye atlamak isterseniz düştüğünüz yerde uçları sivri demirlerden kurtulmanız mümkün değil. Küçük bahçede kaidenin üstünde “Demir yumruk” heykeli vardı. O da Kaddafi’yi temsil ediyordu.

HEP “İNŞALLAH” DEDİLER

“Saray” denilen bina, Kaddafi’nin evinde bulunmadığı bir gece ABD uçakları tarafından bombalanmıştı. Bomba tam yatak odasının üzerine düşmüş, Kaddafi’nin çocuklarından ikisi odada can vermişti. Dağınık, kanlı yatak o şekilde korunuyordu. Duvardaki temsili resmi görüp ABD’nin yaptığı bu saldırıyı kınamayan da yoktu.

Gelen yabancı heyetler mutlaka bu müzeye götürülüyordu. Harabe halindeki müzenin girişinde yağlı boya tablo, bombalama sırasında ABD uçaklarına karşı nasıl mücadele verildiğini sembolize ediliyordu. Öldürülen çocukların fotoğrafları gelen ziyaretçileri etkiliyordu. Gittiğimizde, Kaddafi ile görüşmek için Nebil Özgentürk’le çok uğraştık. Ama onun ne zaman, nerede olacağını kimse bilmiyordu. O yüzden bizi ne zaman, nerede kabul edeceğini de kimse söyleyemiyor, görüşme, röportaj yapma dileğimiz için de ulaştığımız yetkiler sadece “İnşallah” diyorlardı.

ABD DÜŞMANLIĞI

Bir hafta kaldığımız Libya’da, o görüşme gerçekleşmedi. Şunu görmüştük, her tarafta Kaddafi’nin fotoğrafları asılıydı. Halkının kendisini çok sevdiği söyleniyordu. Amerika’ya her fırsatta meydan okuyan tavrı sevilmesinde etkili oluyordu. Açıkçası biz de seviyorduk. Çok iyi anımsıyorum, benden Kaddafi’nin fotoğraflarını getirmem için ricada bulunanlar da olmuştu. Libya’da bazı olaylar bizi de şaşırtmıştı. Bunlar arasında binlerce dönüm çölün ormana dönüştürülmesi ve bir bölümünün tarıma açılması da vardı.

Türkiye’ye silah ambargosunun uygulandığı, akaryakıt sıkıntısının çekildiği bir dönemde Türk Silahlı Kuvvetlerimizin gerçekleştirdiği Kıbrıs Barış Harekatı sırasında uçaklarımızın benzinini, tekerleklerini Kaddafi göndermişti. Onların da Türkiye’ye karşı özel bir sevgisi vardı. Çünkü Kaddafi ve dönemin Başbakanı Callud, Türkiye’de askeri okulda öğrenim görmüşlerdi. İhtilal yapan askerler arasında Türkiye’de öğrenim görenler iktidara gelmişti.

O dönem başkentte yoksulluk da kol geziyordu. Hemen bütün otomobillerin kaza sonucu kaportaları göçük vaziyetteydi. Nasıl olsa yine kaza olacak diye otomobilleri yaptırmıyorlardı. Dahası, bu işleri yapacak ustalar da yoktu. Kale duvarının dibinde uyuşturucu kullananların fotoğrafını çekmeye çalışırken topluca üzerimize yürüdüklerinde bizlere de onlardan daha hızlı kaçmak kalmıştı.

ÇATIŞMA OLASILIĞI

Bugün, Trablus gündemden düşmüyor. Askerimizin Libya’ya gönderilmesine ilişkin tezkere TBMM’de kabul edildi. Askerimizin gönderileceği yer Türkiye’ye 2 bin 300 kilometre uzaklıkta Libya topraklarının yüzde 6’lık kısmı Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) denetiminde. Hafter güçlerinin ise başkente çok yaklaştığı belirtiliyor. Askerimiz gittiğinde çatışmalara katılır mı? Bu konuda en yetkili isimden şu açıklama geliyor:

“Tabii ki askerimizin çatışmaya girmemesi dileğimizdir. Ama oradaki gelişmeler askerimizin çatışma ihtimalini de ortaya koyuyor. Özellikle Trablus sokaklarında çatışma çıkması halinde çok sayıda insan hayatını kaybeder. Onları kurtarmak için bir kısmının Türkiye’ye getirilmesi de gündemde. Yani, Suriye’deki iç çatışmalardan kaçanları nasıl misafir ediyorsak, Libya’dan getireceklerimizi de misafir edeceğiz.”

İdlip’te bulunan cihatçı grupları Suriye ve Rusya da istemiyor. Acaba bu gruplar Libya’ya götürülüp Hafter’e karşı kullanılabilir mi sorusu da akla geliyor. Libya’ya asker göndereceğimize göre oradan Libyalıları Türkiye’ye getirmek de dahil olmak üzere bize hayli görev düşecek demektir. Yarın Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’ndan, salı günü de Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’dan Libya’ya asker göndermenin ayrıntılarını öğreneceğiz. Keşke o işler Birleşmiş Milletleri devreye sokarak yapılabilseydi.