Tam “Ne kadar şiddet dolu bir toplum olduk” diye hayıflanacaktım ki; önceki gün zirveyi henüz görmediğimizi anladım.

MHP Genel Başkanı ve hükümet ortağı Devlet Bahçeli “İdam cezasının hukuk mevzuatımıza tekrar alınması iğrenç ve ilkel suçların işlenmesini caydırabilecektir. Türkiye’nin toplumsal dirliği, insan hak ve güvenliği, ilaveten hukuksal istikrar açısından idam cezası mutlaka gündeme alınmalıdır” dedi.

★★★

Kadın cinayetleri ve cinsel saldırıların ardı arkası kesilmiyor. Trafik canavarları az mı? Geçtim onları. Genç bir adam, sokakta elinde tabanca kabzası ile döve döve birisini öldürebiliyor.

Evde, sokakta sanki “şiddet serbesttir” kampanyası düzenlemişiz gibi bir pervasızlıktır sürüp gidiyor.  Ne ahlak, ne vicdan dinliyor bu caniler... Bizi bu çukurdan yalnızca hukuk çıkarabilir.

★★★

Hükümet acilen “İstanbul Sözleşmesi” olarak “Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetle Mücadele” maddelerini tam ve eksiksiz olarak uygulamalı.

Tecavüzcüleri hapishanelerden, karakollardan salıveren, kadının yaptığı 20-30 şikayet başvurusuna aldırış etmeyen, sokak çetelerini cesaretlendiren siyasetin; “idam istemesi” şiddetin zirvesini göstermekten başka bir anlam taşımıyor.

★★★

İngilizce “Barış İçin Kadın Girişimi” sözcüklerinin ilk harflerinden oluşmakta olan ve “Barışı Kazan” anlamına gelen WINPEACE dün bir açıklama yayımladı.

İlk kez 1996 yılında Kardak krizinde; Yunanistan, Türkiye, KKTC ve Kıbrıs Rum Yönetimi’nden kadınların bir araya gelerek kurduğu WINPEACE, Doğu Akdeniz krizine savaşsız bir çözüm bulunması çağrısı yaptı.

Açıklama kadına yönelik şiddete de dikkat çekiyor:

Dünya çapında bir ekonomik kriz döneminde, savaş girişimlerinde kullanılacak kaynaklara, halklarımızın temel ihtiyaçlarını karşılamak için büyük gereksinim olduğunu vurgulamak isteriz. Covid-19 salgını hem kadınlarla erkekler arasında mevcut eşitsizliği hem de toplumsal eşitsizliği daha da derinleştirmiştir. Hükümetlerin tüm çabalarını pandemiyle ve bu toplumsal cinsiyet eşitsizliğiyle mücadeleye yoğunlaştırmaları gerektiğine inanıyoruz.

Covid-19 gibi ölümcül tek bir sorunla yüzleşen bir dünyada; insanların ötekileştirilerek, ayrıştırılarak savaşmasını isteyen hangi virüs acaba?

Dünya fosil çukuruna battı!


İnsanoğlunun doğanın yerleşim ve yaşayış planına çomak sokması sonucu ortaya çıkan virüsler, önüne çıkanı silip süpürüyor.

Biz bu küresel salgına; pandemi diyoruz...

Covid-19 sürecinde, doğaya diklenmemek gerektiğini anlamış olmalıyız değil mi?

Çin’de uçan bir yarasa, Ankara’nın üzerine tükürebiliyor! Yine de “gelişmiş dünya” akıllanmadı; atmosfere zehirli gazları salmaya devam ediyor...

★★★

Ülkeler Covid-19 sürecinde fosil yakıtlara 151 milyar dolar para ayırırken, temiz enerjiye bu miktarın neredeyse yarısı olan 89 milyar dolar finansman sağlanma taahhüdünde bulundu. Fosil yakıtlara aktarılan finansmanın yüzde 20’si iklim hedefini gerçekleştirmek için yeşil koşullara tabi tutuldu. Covid-19 sürecinde fosil kaynak yoğun yatırımlarına 3 milyar dolar yönlendiren Türkiye’nin bu yatırımları, düşük karbon dönüşümüne koşullandırmadığı ileri sürüldü.

★★★

Bu veriler; aralarında Uluslararası Sürdürülebilir Kalkınma Enstitüsü (IISD)Columbia Üniversitesi ve Stockholm Çevre Enstitüsü’nün (SEI) de bulunduğu 14 kurumun hazırladığı raporda yer alıyordu. 15 Temmuz’da yayımlandı. G-20 ülkelerinin, pandemi boyunca fosil yakıtlara temiz enerji teknolojilerinden daha fazla para yardımında bulunma taahhüdünde bulundu.

IISD Uzmanı Dr. Ivetta Gerasimchuk, “Hükümetlerin Covid-19 krizine verdikleri tepki, küresel salgının öncesinde var olan eğilimleri devam ettiriyor, hatta güçlendiriyor. Ulusal ve bölgesel ölçekteki karar vericiler, fosil yakıt kullanımını ve üretimini büyük ölçüde sübvanse ediyor. Petrol, doğalgaz, kömür gibi fosil yakıtlara dayalı elektrik üretimi yeniden canlandırıldı.”

★★★

Çeşitli kurumların hazırladığı enerji raporlar, Türkiye’nin 2050 yılına kadar enerji ihtiyacının yüzde 90’ını yenilenebilir kaynaklarla üretebileceği iddiasında. Çok uzak değil, bu oranın 2023’te yüzde 47’ye, 2030’da yüzde 65’e çıkması mümkün...

Üstelik yenilenebilir kaynakları da kapsayan yeşil ekonomi; hem teknolojik yenilikleri arttırma, hem de istihdam sağlama kapasitesi ile “krize saplanan sömürü ekonomisine” bir çıkış yolu da sunuyor.

Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) “2018 Dünyada İstihdam ve Sosyal Görünüm Raporu”, dünya genelinde 2030 itibarıyla 72 milyon kişinin işini kaybedeceğini, bu karşılık yeşil ekonominin yeni 24 milyon iş fırsatı doğuracağını kaydetti. Rakamlar üç aşağı, beş yukarı oynayabilir.

Pandeminin bütün öngörü-uzgörü süreçlerini kısalttığı bir dönemi yaşıyoruz.

Fosil yakıt savaşlarında dostlarımızı çoğaltmak, düşmanlarımızı azaltmak zorundayız.  Asıl olan mavi kürenin geleceği...