23 Nisan 1920’de Ankara’da açılan TBMM ile Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli atıldı. Milli Mücadele’de TBMM Hükümeti ile Osmanlı Saray Hükümeti arasında iki yıl devam eden bir egemenlik savaşı yaşandı. Osmanlı Saray Hükümeti TBMM’yi yok etmek için çok uğraştı. Sonunda “saray” kaybetti, “meclis” kazandı


Üç gün sonra TBMM’nin açılışının 100. yıl dönümü... Başka bir ifadeyle Anadolu’nun merkezinde, Ankara’da yeni Türk devletinin temellerinin atıldığı, egemenliğin saraydan/sultandan alınıp millete verildiği günün 100. yıl dönümü.

23 Nisan 1920’de Ankara’da Atatürk’ün başkanlığında toplanan TBMM (o zamanki adıyla BMM) üzerinde padişahın herhangi bir etkisinin ve yetkisinin olmadığı tarihimizdeki ilk meclistir. TBMM, daha önceki meclislerimiz gibi egemenliğin, “kayıtlı, şartlı” olarak millete verildiği bir meşrutiyet meclisi değil, egemenliğin “kayıtsız, şartsız” millete verildiği bir cumhuriyet meclisidir. TBMM, hem işgalci emperyalizme, hem de işgalcilerin işbirlikçisi Osmanlı Saray Hükümeti’ne rağmen kurulmuştur.

[caption id="attachment_5759278" align="alignnone" width="880"] TBMM, üzerinde padişahın herhangi bir etkisinin ve yetkisinin olmadığı tarihimizdeki ilk meclistir. TBMM’nin açılışıyla sarayın saltanatının yerini milletin egemenliği aldı. (23 Nisan 1920’de TBMM’nin açılışı)[/caption]

TBMM, SARAY HÜKÜMETİ’NE RAĞMEN AÇILDI

16 Mart 1920’de İstanbul resmen işgal edildi. Padişah Vahdettin, o gün kendisini ziyarete gelen bir meclis kuruluna, Boğaz’da demirli İngiliz donanmasını göstererek, “Bir millet var koyun sürüsü, ona bir çoban lazım, o da benim!” dedi. (1)

18 Mart 1920’de Osmanlı Mebusan Meclisi çalışmalarına ara verdi. 10 Nisan 1920’de Padişah Vahdettin meclisi kapattı.

5 Nisan 1920’de, Dördüncü Damat Ferit Hükümeti kuruldu. İngilizler ve Padişah Vahdettin, bu hükümet eliyle Anadolu’daki milliyetçilere karşı bir iç savaş başlattı. (2)

10 Nisan 1920’de Şeyhülislam Dürrizade Abdullah, Kuvayı Milliyecilerin katledilmelerinin “dinen caiz” olduğunu bildiren fetvalar hazırladı. Fetvalar İngiliz uçaklarıyla Anadolu’ya atıldı. Aynı gün Damat Ferit de bir bildiri ile Milli Mücadele’yi kınadı.

İhanet fetvaları ve hükümet bildirisi etkisini hemen gösterdi. Anadolu’nun dört bir yanında Milli Mücadele karşıtı iç isyanlar patlak verdi. 1920 Nisan-Haziran arasında Bolu, Düzce, Hendek, Adapazarı isyanları, Anzavur ayaklanmaları, Konya, Yozgat, Milli Aşireti isyanları Ankara’yı kuşattı. Halide Edip Adıvar’ın ifadesiyle o günlerde “Anadolu ateşler içinde yanmaktaydı.”

18 Nisan 1920’de Osmanlı Saray Hükümeti, Milli Mücadele’yi bastırmak için Kuvayı İnzibatiye (Halifelik Ordusu) adlı bir paralı ordu kurmaya karar verdi. 14 Haziran 1920’de Kuvayı İnzibatiye, Kuvayı Milliye’ye saldırdı, ancak yenilip İzmit’e sığındı.

11 Mayıs 1920’de İstanbul Divanı Harbi, Atatürk, Ali Fuat Cebesoy, Halide Edip gibi bazı isimler hakkında idam kararı verdi. 24 Mayıs 1920’de Padişah Vahdettin, bu idam kararını onayladı.

13 Mayıs 1920’de Padişah Vahdettin, Kuvayı Milliye’ye karşı savaşan 16 Kuvayı İnzibatiye isyancısını Mecidiye Nişanı ile ödüllendirdi.

27 Mayıs 1920’de Padişah Vahdettin, Fevzi (Çakmak) Paşa hakkındaki idam kararını da onayladı.

6 Haziran 1920’de İstanbul Divanı Harbi, İsmet İnönü, Mustafa Fehmi Gerçeker, Rıfat Börekçi, Bekir Sami Kunduh, Celalettin Arif, Yusuf Kemal Tengirşek, Hamdullah Suphi Tanrıöver, Albay Fahrettin Altay paşalar hakkında idam kararı verdi. 15 Haziran 1920’de Padişah Vahdettin, İnönü ve diğer asker-sivil yurtseverler hakkındaki idam kararını onayladı.

13 Temmuz 1920’de Padişah Vahdettin, Kuvayı Milliye’ye katılan subaylara 7 yıl hapis cezası verilmesi hakkındaki kararı onayladı.

Demem o ki, TBMM, Osmanlı Saray Hükümeti’nin ihanet fetvalarına, idam fermanlarına, Anzavur ve Kuvayı İnzibatiye ihanetlerine, çok sayıdaki padişahçı iç isyana rağmen açıldı.

TBMM yeni Türk Devleti’nin temelidir


Osmanlı meclisindeki bazı milletvekillerinin Ankara’daki TBMM’ye katılması TBMM’yi, Osmanlı Mebusan Meclisi’nin devamı yapmaz. Açıldığı zamanki adıyla “Büyük Millet Meclisi”, adından da anlaşılacağı gibi ne Osmanlı Mebusan Meclisi’nin bir devamıdır, ne de yeni bir Osmanlı meclisidir; 23 Nisan 1920’de Ankara’da açılan TBMM, yeni Türk devletinin temelidir. Şevket Süreyya Aydemir’in dediği gibi “23 Nisan 1920, Türkiye Milli Kurtuluş Hareketi’nin kendi devletini kurduğu tarihtir...” (3) Ya da Samet Ağaoğlu’nun dediği gibi “18 Mart 1920 tarihi, Osmanlı Meşrutiyeti’nin son günüdür. O gün Boğaziçi’nin sularına gömülen bu imparatorluğun yerine bir ay sonra 23 Nisan 1920’de Ankara’nın çorak ve bataklık yaylasında yeni bir devlet doğmuştur.”(4)

Her şeyden önce TBMM, bir meşrutiyet meclisi değildir; meşrutiyet meclisindeki egemenlik, padişahın yetkileri nedeniyle “kayıtlı, şartlı” bir egemenliktir. Ancak TBMM’deki egemenlik, “kayıtsız, şartsız” bir egemenliktir. Çünkü TBMM’de padişahın hiçbir yetkisi yoktur.

[caption id="attachment_5759280" align="alignnone" width="800"] Padişah Vahdettin’in Atatürk ve arkadaşları hakkında verilen gıyabi idam kararını 24 Mayıs 1920’de onaylayan iradesi. (BOA, İ. DUİT. 175-46-1) Vahdettin, TBMM’nin açılmasından bir ay sonra Atatürk’ü idama mahkum etti.[/caption]

Meclisin açılacağı günlerde bazı şeyhler, Hacı Bayram tekkesinde Mevlevi Çelebisinin başkanlığında toplanıp “Yapacağımız işler için padişahtan izin almak lazımdır” kararı almış, hocalar heyeti de meclise sunmak için bu yönde bir takrir hazırlamıştı. İstanbul’dan gelen Osmanlı Mebusan Meclisi Başkanı Celalettin Arif Bey de “Bu meclis İstanbul meclisinin devamıdır. Ben de zaten İstanbul meclisinin reisiyim. Yeni seçimlere, yeni kanunlara ne lüzum var? Ben başkanlık sandalyesine oturayım...” demişti. (5) Ancak Atatürk, yeni açılan meclisi padişaha ve Osmanlı meclisine bağlamak isteyen bütün bu istekleri ustaca reddetti.

Atatürk, 24 Nisan 1920’de, TBMM’nin ikinci oturumunda, tam 4 saat süren uzun bir konuşma yaptı. Sonra yeni meclisin yapısını ve işleyişini belirleyen bir önerge sundu. Mecliste kabul edilen bu önergeye göre; 1. Hükümet kurmak zorunludur. 2. Geçici olarak bir hükümet başkanı tanımak veya bir padişah kaymakamı atamak caiz değildir. 3. Millet Meclisinde belirmiş olan milli iradeyi vatanın mukadderatına fiilen el koymuş tanımak esas ilkedir. TBMM’nin üstünde bir kuvvet yoktur. 4. TBMM, yasama ve yürütme yetkilerini kendinde toplar. Meclisten seçilecek bir heyet hükümet işlerini yürütür. Meclis başkanı, hükümetin de başkanıdır. Bu esaslara son olarak şunu da eklemişti: “Padişah ve halife her türlü zor ve baskıdan kurtulduğu zaman meclisin belirleyeceği kanuni esaslar içinde durumunu alır.”

Çok açıkça görüldüğü gibi TBMM üzerinde padişahın hiçbir etkisi ve yetkisi yoktu. Ülkeyi artık halife/padişah değil, TBMM yönetecek ve halife/padişahın geleceğine de meclis karar verecekti.

TBMM’nin 20 Ocak 1921’de kabul ettiği 1921 Anayasası (Teşkilatı Esası Kanunu) ile “Türkiye Halk Hükümeti” adlı yeni bir yönetim kuruldu. Bu anayasanın “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” diyen birinci maddesi ile Anadolu’da adı konmamış bir cumhuriyetin temelleri atıldı.

“Padişahı kurtarma söylemi” tamamen bir stratejiydi


TBMM, Vahdettin’in ihanetinin farkındaydı


TBMM açılırken bazı milletvekilleri yeni açılan meclisin “kurucu” değil, “geçici” bir meclis oluğunu ileri sürmüşler, meclise bir “padişah vekili” atamak istemişlerdi. Atatürk’ün, 1927’de Nutuk’ta belirttiği gibi Osmanlı Devleti, onun halife/padişahı artık fiilen ortadan kalmıştı. Fakat 1920’lerin Ankara’sında mutlak çoğunluk, TBMM’yi, vatanla birlikte hilafet ve saltanat makamlarını kurtarmak için açılmış geçici bir meclis zannediyordu. Ayrıca o sırada Osmanlı Saray Hükümeti, Atatürk’ün halife/padişaha isyan ettiği propagandası yapıyordu. Bu nedenle Atatürk, ilk birkaç ay, meclisin amacının, aynı zamanda “halife/padişahı kurtarmak” olduğunu söyledi. Onun bu söylemi, tamamen bir stratejiydi.

O günlerin canlı tanıklarından Yunus Nadi Bey şöyle diyor: “Halife ve padişah, Anadolu’da kardeşi kardeşe kırdırmak üzere elinden ve dilinden ne gelirse hepsini yapıyordu. Anzavur’u önce Karasi’ye, sonra Adapazarı taraflarına saldırtan o idi. Padişah ve halife bir taraftan Şeyhülislama fetvalar yazdırıyor, diğer taraftan kendisi beyannameler çıkarıyor ve hezeyandan azarak Yunan ordularına, adeta hilafet orduları denilecek kadar ileriye gidilmiş bulunuyordu.” Yunus Nadi Bey, dönemin hassas koşulları nedeniyle bunun bir süre görmezden gelinerek “halife/padişahı düşmandan kurtarma” stratejisi izlendiğini belirtiyor. (6)

[caption id="attachment_5759281" align="alignnone" width="800"] Atatürk’ün, Padişah Vahdettin’den ilk kez ‘hain’ diye söz ettiği 25 Eylül 1920 tarihli meclis konuşmanın meclis tutanaklarındaki tercümesi (TBMM Gizli Celse Zabıtları, Devre 1, C.2, 25 Eylül 1336 (1920), s.135,136)[/caption]

TBMM açıldıktan 5 ay kadar sonra, 18 Eylül 1920’de meclis gizli oturumunda yapılan görüşmelerde bazı milletvekilleri sözü döndürüp dolaştırıp hilafet ve saltanat konusuna getirdi. Bunun üzerine 25 Eylül 1920 tarihli meclis gizli oturumunda Atatürk söz alıp şunları söyledi: “İkide bir de meclisi alinizin bu mesele üzerinde müzakere ve münakaşa açması caiz değildir kanaatindeyim. Bugün bu makamı işgal eden zat, bu millet ve memleket için hain bir adamdır (alkışlar). Müsaade buyurunuz beyim, hain bir adamdır (alkışlar ve bravo sesleri). (...) Maatteessüf şimdi hilafet ve saltanat makamını işgal eden zat bu millet için hain bir adamdır. (...) Halife ve padişah sıfatını takınmış olan kimsenin bu milleti iğfal, ifsad etmek için bizzat iştigal eylediği birtakım mefsedetkarane (bozguncu örgütleri) vardır. (...) Esir olan adam padişah olamaz. Hainane hareket ediyor. Binaenaleyh bu mesele ile iştigal caiz değildir.” (7)

Görüldüğü gibi Atatürk, ilk kez 25 Eylül 1920 tarihli meclis gizli oturumunda Padişah Vahdettin’i tam dört kez “hainlikle” suçladı. Gizli Celse Zabıtlarına bakılınca Atatürk’ün Vahdettin’e “hain” dediği anlarda meclisten alkışlar yükseldiği anlaşılıyor. Çünkü o günlerde meclisteki pek çok milletvekili artık Vahdettin’in ihanetinin farkındaydı.

TBMM’nin açılışının birinci yıl dönümünde, 23 Nisan 1921’de, mecliste TBMM’nin açıldığı günün “milli bayram” olması konusunda bir görüşme yapıldı. İşte o görüşmede de bazı milletvekilleri Padişah Vahdettin’in “hain” olduğunu söylediler. Saruhan Milletvekili Mahmut Celal (Bayar), İngiliz casusu Papaz Fru’nun, bugünkü padişahı avucunun içine aldığını söyleyince İstanbul milletvekili Neşet Bey, “O da onun gibidir. Kahrolsun!” diye bağırdı. Bursa milletvekili Muhittin Baha Bey’in söyledikleri ise çok daha anlamlıydı: “Efendim, 22 Nisan ile 23 Nisan arasındaki farkı düşünmek (...) 22 Nisan’da bize hıyanet etmiş, yüksek halifelik ve saltanat makamına tecavüz etmiş bir adam (Vahdettin) ve onun takımı vardı. Millet başsızdı. (...) Millet burada 23 Nisan’da ilk sözünü söyledi ve bu milli davaya atıldı, yoktan bir ordu çıkardı. Dağılan halkı bir araya topladı. Milletin başına musallat olan halifeyi orada yalnız bıraktı.

23 Nisan 1920’de Ankara’da açılan TBMM ile Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli atıldı. Milli Mücadele’de TBMM Hükümeti ile Osmanlı Saray Hükümeti arasında iki yıl devam eden bir egemenlik savaşı yaşandı. Osmanlı Saray Hükümeti TBMM’yi yok etmek için çok uğraştı. Sonunda “saray” kaybetti, “meclis” kazandı. Bu egemenlik savaşını kazanan TBMM, Atatürk’ün devrimci iradesiyle 1922’de saltanatı kaldırdı. 1923’te cumhuriyeti ilan etti. 1924’te halifeliği kaldırdı. Böylece Türkiye’de saray saltanatının yerini millet egemenliği aldı.

Demem o ki, hem saray hükümetinden, padişahtan yana olup hem TBMM’den yana olunmaz; ya saray hükümetinden, padişahtan yanasındır, ya milletin gerçek temsilcisi durumundaki TBMM’den. Cumhuriyetlerde ikisi bir arada olmaz; saray hükümeti ve meclisin yan yana olduğu rejimlerin adı cumhuriyet değil meşrutiyettir.

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’mız kutlu olsun.

KAYNAKLAR, DİPNOTLAR:


1- Ali Fuat Cebesoy, Milli Mücadele Hatırları, s. 349,350.

2- Sina Akşin, İç Savaş ve Sevr’de Ölüm, s.3,vd.

3- Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam, C. II, s. 249.

4- Samet Ağaoğlu, Kuvayı Milliye Ruhu, s. 39.

5- Aydemir, s. 256.

6- Yunus Nadi, Birinci Büyük Millet Meclisi, s. 44

7- TBMM Gizli Celse Zabıtları, Devre 1, C.2, 25 Eylül 1336 (1920), s. 135,136.