Dünyaya gözünü açtığında, bu kadar zengin bir hayatın kendisini beklediğini bilemezdi. Çiftçi Tahir ve Şakire’nin13 çocuğundan biriydi. 1938’de Mersin’e bağlı Aslanköy’de doğup, ilkokulu köyünde okudu. Gazi Eğitim Enstitüsü’nü bitirdi. İlk görev yeri Siverek’in Kalemli köyüydü. Kalemli olsa da adı, halkın korkusuyla büyüyen ağalık düzeni hüküm sürüyordu. Şanlıurfa’dan Tunceli’ye 22 yıl köy köy dolaşıp, heybesini insan hikayeleriyle doldurdu.

DOLARLAR REZİDANSLAR

Köşe başlarındaki eğitimin koltuk ağalarına hiç benzemiyordu. Yatıp-kalkıp dolar balyaları sayıp, gün aşırı yat, kat, rezidans alma derdine de düşmedi. Yüz binlerce öğretmen gibi devlete tek yükü (!) alın teri 3-5 kuruşluk maaşıydı. Zenginliği mi? Tertemiz adı ve öğrencileriydi. Kimdi? 1971’de TRT’nin açtığı yarışmada “Kırmızı Yel” kitabıyla büyük öykü ödülünü kazanan köy öğretmeni Osman Şahin. İnsanlık onurunu yiyip bitiren kemirgenlerin anlatıldığı “Fareler” öyküsünü Yönetmen Atıf Yılmaz fark etti.

KEMİRGEN FARELER

Milli Eğitim’in efsane bakanı Hasan Ali Yücel’in hak etse de, ‘bakan oğlu’ olduğu için yurt dışı bursu vermediği oğlu Şair Can Yücel’e gidildi. Kuzguncuk’ta komşusu ve dostu İhsan Yüce, senaryoyu yazmaya ikna edildi. 1978’de çekilen Kibar Feyzo’da kızı Gülo’yu başlık parasıyla satan Hüso’yu da Senarist Yüce oynadı. “Ekmek, şarap, sen ve ben...” dizelerini yazan bir şairdi. Çok mu romantikti? Maho Ağa’ya, “Ula şurda 141-142 başsınız sataram köyü haa!” cümlesi senaryoda tesadüf değildi. İşçilerin diğer sınıflar üzerinde baskı kurduğu için hapsini isteyen TCK’nın 141 ve 142. maddelerine atıf değil de neydi?

AĞLAYANLAR DA GÜLER

Toplumun, kasıtlı cahil bırakılmasını, maddi-manevi güç devşiren ağalık sistemini eleştiriyordu. İstanbul’a sürülen Kibar Feyzo, “Hak, hukuk, adalet, özgürlük, eşitlik, faşizm...” kelimelerini sendika eyleminde duydu. ‘Güleriz ağlanacak halimize...’ deyimini en iyi karşılayan yasaklı bir filmdi. Öğretmen Şahin, topluma ışık saçtıkça, Kenan Evren’i kızdırıyordu. 12 Eylül Darbesi’nde sürgün edildi. Yetmedi 1.5 yıl da hapse tıkıldı. Aradan 40 yıl geçti. Türkiye’de ne değişti?

BORÇ BOYU AŞMIŞ

Filmin sonunda ağayı öldüren Feyzo, “Hakim beyim, bakarsan o da bizim gibi bir insan. Tükürsek boğulur. Karşımızda görünce tükürüğümüz bile kuruyor. Maho Ağa gitti, yerine gelen onu aratıyor. Sen devletsin gurban, bu işin sonu nereye varır?” diye soracaktı. Sayıştay’daki hakimler borcu boyunu aşan Milli Eğitim’i didik didik inceledi. Sonunun nereye varacağını gösteren kara delikleri buldu. 33.7 milyar TL bütçe açığı hatta SSK’ya bile 2.2 milyar TL borcu olan MEB, üste 4.4 milyar TL de fazla para harcamıştı. Yük görülen öğretmen maaşlarını bile ödeyemeyecek hallere düşmek...

YÖNETENLER YÜKMÜŞ

Sayıştay, “Yetişmiş insan ve mali kaynaklar verimsiz kullanılıyor. Dengesizliğin en önemli nedeni dengesiz kadro dağıtımı. 138 bin öğretmen açığı var ama 45 bin öğretmen boş boş oturtuluyor. İhtiyaç fazlası bu kadrolar eğitim öğretime katkı sağlamadığı halde bütçeye maddi anlamda ciddi bir ‘yük’ getiriyor” diyordu. Yükün kaynağını kötü yönetim gören mahkeme, eğitimi zarara uğratanlardan da zararının tahsilini istedi. MEB’in bu şartlarda 3-5 güne en az 2 milyar TL bulup, 500 bin bilgisayar alıp, öğrenciye dağıtması çok zor görünüyor. Maho Ağa’nın duvarda, “Bu düzen değişecek...” yazısını görünce ter içinde, ayakları poposuna vurarak, kaçışını gösteren o sahne var ya, en iyisi eğitimi yönetenlere ders olarak izlettirilmeli ki; milletin çocukları parasızlıktan eğitim dışı kalmaktan kurtulsun.