Ülkem cayır cayır yandı, yanmaya da devam ediyor. Ah güzel vatanım ah.

Sosyal medyada dolaşıma giren her görüntü, her kare, her fotoğraf, her video yüreğimi yakıyor. Bir ağaç kaç yılda yetişir? Şu birkaç gün içinde yanarak, acılar içinde kaç tür canlı can verdi? Yangın yerlerinin yer üstü yer altı ne durumda? Yanan ormanlar kuraklığı ne derece etkileyecek? Bu cennet yerlere yine koca koca beton binalar mı dikilecek? Vs. vs. Cevabı olmayan sorular zihnimde uzuyor, uzuyor ve gözyaşlarıma hâkim olamıyorum. Köylülerin feryatları, ölen vatandaşlarımız, yanmış kül olmuş çiftlikler-araziler, heyula haline gelmiş mekanlar, yarı var yarı yok hayvan fotoğrafları, zamanında ve yeterince müdahale yapılamadı tartışmaları, yanlış politikaların sonuçları. On üç uçak tek bir kişinin, Cumhurbaşkanı’nın emrine amade (dünyada başka örneği var mı bilmiyorum) ve fakat koca devletin kendine ait bir tane yangın uçağı yok. Şaka gibi.

Bir anda yurdun her yerine yayılan eş zamanlı yangınların nedeni ne, sabotaj var mı yok mu, yetkililerden tatmin edici bir açıklama hâlâ yok. Yangın söndürmede başarılarıyla tanınan THK uçaklarının âtıl halde bekletilmesini ise havsalam almıyor; keza bu konuyla ilgili çelişik açıklamaları da. Tüm bunlar yaşanırken YKS sınav sonuçlarında bir milyon çocuğumuz sınavın ilk aşaması temel yeterlilikte (TYT) baraj altı kaldı. Matematik ve fen derslerinde sıfır çekenlerin sayısı iç yakıyor. İşsizliğe, yoksulluğa hiç girmeyeyim. Millet bu ve benzer devasa sorunlarla boğuşurken sınırdan elini kolunu sallaya sallaya giren neredeyse tamamı erkek mültecilerin görüntüleri, gerçekten biz hukuk devleti miyiz dedirtecek cinsten.

Ülkem yanıyor.

Sorunlar alev alev.

Kalemim isyanda.

Bu kadar can cayır cayır yanarken “canı muhafaza” ilkesini yazmak ağır geldi bana, bağışlayın beni sevgili okurlarım. Haftaya kaldığımız yerden devam edelim.