“... Zamanında kitaplar karıştırdım. Yaşam hakkında filozofların ne dediklerini anlamak istedim. Bir bölümü her şeyi kara görüyordu. ‘Mademki hiçiz ve sıfıra varacağız, dünyadaki geçici ömür sırasında neşe ve mutluluğa yer bulunamaz’ diyorlardı. Başka kitaplar okudum. Bunları daha akıllı adamlar yazmışlardı. Diyorlardı ki: Mademki sonu nasıl olsa sıfırdır, bari yaşadığımız sürece şen olalım!’ Ben kendi karakterim itibariyle ikinci hayat anlayışını tercih ediyorum. Fakat şu kayıtlar içinde: Herhangi bir kişinin yaşadıkça memnun ve mutlu olması için gereken şey, kendisinden sonra gelenler için çalışmaktır. Mantıklı bir adam ancak bu şekilde hareket edebilir.”

57 yaşında kaybettiğimiz büyük devrimci Mustafa Kemal Atatürk’ü, emekli Tuğgeneral Naim Babüroğlu’nun yeni kitabından (Tarihin Kıskandığı Lider/İnkilap Yayınevi) okurken zaman zaman gözlerim doldu zaman zaman tüylerim diken diken oldu!

Düşünün...

Elinden kitap düşürmeyen Atatürk’e 1938’den bu yana ‘vurmayan’ kalmadı! Tarikatçılar, liberaller, Ilımlı İslam, emperyalizm, siyaset...

Buna rağmen hala ayakta ve sürekli devrimin öncüsü.

Karanlıkta yolumuzu bulduran “Kutup yıldızı”.

Yani... Kutup Yıldızı’nı gökyüzünde bulmak oldukça kolaydır, daima pusulanın kuzey ibresi doğrultusunda bulunur. Gökyüzünün bu bölgesindeki en parlak yıldız olduğundan, başka bir yıldızla karıştırılma ihtimali düşüktür.

Karl Marx’ın “Filozoflar dünyayı yalnızca çeşitli biçimlerde yorumlamışlardır; oysa sorun onu değiştirmektir. Tüm toplumsal yaşam, özünde pratiktir. Teoriyi gizemciliğe saptıran bütün gizemler, ussal çözümlerini insan pratiğinde ve bu pratiğin anlaşılmasında bulurlar (Feuerbach Üzerine Tezler/1845)” tespitleri ışığında hareket eden devrimci Atatürk!

Altını çizdiği kitaplar


Yıl 1918...

Ruşen Eşref Ünaydın, Mustafa Kemal Paşa’yı İstanbul Akaretler’de evinde ziyaret eder. Ziyaret anını şöyle anlatır:

“... Yalnız kaldığım sürece odayı setrettim. Duvarlarda hep asker resimleri, Balka savaşının, Trablus muharebesinin, Harekat Ordusu yürüyüşünün, Harbiye Okulu öğrencilerinin anıları asılı idi. Yazıhanesi üzerinde, Balzac’ın Colonel Chabert’i, Maupassant’ın Boule de suif’i, Lavedan’ın Servir’i duruyordu. Şüphe yok ki Paşa, rahat dakikalarında boşluğu edebiyatla dolduruyor.”

10 yıl önce... Manavgat Halk Kütüphanesi Müdürlüğü, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ebediyete intikalinin 73. yıldönümü anısına Cumhuriyet Meydanı’nda kitap sergisi açtı. Halk Kütüphanesi’nin açtığı sergide, Atatürk üzerine yazılan kitaplarla okuduğu kitapların 24 ciltlik değerlendirmesi eser de bulunuyordu. Manavgat Halk Kütüphanesi Müdürü Hidayet Oktay, Atatürk’ün, resmi kayıtlara göre 3 bin 997 kitap okuduğunu söyledi: “... Atatürk, okuduğu kitaplarda önemli gördüğü konuların altını çizerek (d) dikkat ve önemli (ö) diyerek notlar düşmüş. Resmi kayıtlara göre, Ata’nın okuduğu kitap sayısı 3 bin 997. Okuyup kayda geçmeyen çok sayıda eserin olduğu biliniyor.”

Siirt Milletvekili Mahmut Bey’in günlüğünden okuyalım:

“... 21 Ağustos 1922, Akşehir. Düşmanda bir hassasiyet var. Bizim tarafta olağanüstü bir hareket, bir şey olduğunu hissetmiş gibi. Dileyelim ki asıl hedefi keşfetmemiş olsun. İki gündür Paşa, Çalıkuşu’nu okuyor. Öyle beğendi ve sevdi ki... Büyük hareketlerin öncesinde böyle bir şey okumak çok dinlendirici.”

Belleten Dergisi...


Dergi, 1910’da yayınlanmaya başlayan Tarih-i Osmani Encümeni mecmuasının devamı. 1931’de 101. sayısından sonra Türk Tarih Encümeni Mecmuası olarak adı değişen dergiye, 1937’de Atatürk tarafından Belleten adı verildi. Türkiye’nin en eski dergilerden biri olan Belleten, Latin alfabesi ile yayınlanan ilk tarih dergisiydi. Peki büyük devrimcinin okuduğu son kitap neydi?

Afet İnan’a göre:

“... Tarih 15 Ekim 1938... Günlerden cumartesi... Atatürk o gün kendisini iyi hissetmektedir. Afet İnan’ı çağırıp Tarih Kurumu çalışmaları hakkında bilgi ister. Bilgileri dinledikten sonra Tarih Kurumu’nun çıkardığı ‘Belleten’i görmek ister. Atatürk’ün en son okuduğu yapıt Belleten’in 5/6 sayılı nüshasıdır.”

Binlerce kitap okuyan, teoriyle pratiği birleştiren Atatürk’ün CHP’sinin programı bu yüzden daha da anlamlı değil mi?

Okuyalım:  “CHP... Emperyalizme karşı ulusal başkaldırının öncüsü olan... Kuvayi Milliye, Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerinin oluşumuna dayanak oldu. CHP’nin tarihsel kimliği, Atatürk devrimlerinin birikimleri ile Altı Ok ilkeleri eşliğinde şekillendi. Atatürk Devrimleri ve Altı Ok ilkeleri, emperyalizme, kurulu düzenin yanlışlıklarına, eşitsizliğe, gericiliğe, sömürüye, imtiyazlara başkaldırıdır. Uluslaşma sürecinin, laik Cumhuriyet yapılanmasının, çağdaşlaşma hedefinin, aydınlanma devriminin sürekliliğinin ifadesidir.”

10 Kasım hüzün günü değil! Çünkü... Tarikatçılara, liberallere, Ilımlı İslamcılara, Fetullahçılara karşı... Kuruluşun, kurtuluşun ve Altı Ok’un lideri Atatürk’ün partisi CHP’nin bir programı var ve bu program ‘Kutup yıldızı’.