Algının olgunun önüne geçtiği günler...

Tarih 14 Temmuz 2008...

Ergenekon kapsamındaki ilk iddianame Zekeriya Öz, Mehmet Ali Pekgüzel ve Nihat Taşkın tarafından hazırlandı. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, 25 Temmuz 2008’de, iddianameyi kabul etti... İddianame açıklandıktan sonra iktidara ve ‘cemaate’ yakın gazetelerde, tek bir yerden kaleme alınmış haberler yayımlandı: “...Türk İntikam Tugayı’nın (TİT)anlatıldığı iddianamede, İBDA/C ve Hizbullah’ın eylemlerine de yer verildi. İddianamenin bazı yerlerinde ise Necip Hablemitoğlu ve Ahmet Taner Kışlalı cinayetlerine değinildi. Ayrıca, bugüne kadar bilinmeyen ve açıklanmayan bir çok olaya ilişkin bilgilere de iddianamede yer verilirken Gazi olayları ile 1990-1992 yıllarında İstanbul’da cereyan eden olaylar anlatıldı...”

Ahmet Taner Kışlalı


Ancak...

İddianameden sekiz ay önce...

29 Ocak 2008’de Taraf Gazetesi’nde yazan Alper Görmüş (O dönemin cemaat adına keskin kalemi) Ahmet Taner Kışlalı cinayetindeki ‘tuhaflıklara’ dikkat çektiğini ve Ergenekon soruşturmasının açılmasıyla bu konunun üzerine gidilmeye başlanacağını ima ediyordu!

Ve... Zekeriya Öz’le birlikte hareket eden emniyet-asker-bürokrasi-siyaset, bütün suikastların Ergenekon tarafından yapıldığına hükmetmişti! Algı, olgunun önündeydi! Birileri de zaten emir eriydi! Neden Ergenekon’a girdim yazıya... Çünkü...

Bugün, Kemalist Ahmet Taner Kışlalı suikastının 22’inci yılı.

Tehlikeyi 22 yıl önce yazdı


Tarih 21 Ekim 1999...

09.28’de yazısını gazeteye faksladı, 09.35’te evden çıktı. Arabasının üzerinde gazete kağıdına sarılı bira kutusunu görünce aldı ve... 09.40’ta bomba patladı. Sol kolu o an koptu. Göğsünden biri 0.8 santim, öbürü 0.2 santim çapında metal parçalar çıktı. Sol koltuk altına 5 santimlik çivi girmişti. 10.25’te öldüğü açıklandı.

Suikasttan dört gün önce...

17 Ekim 1999’da şunları yazmıştı:

“...Türkiye’deki Nurcuların aslında iki önderi var. Birisi Mehmet Kutlular, ötekisi ise Fethullah Gülen. Said-i Nursi Atatürk’ü ‘deccal’ ilan etmiş. Cumhuriyete karşı savaş vermiş. Derken sahneye Prof. Şerif Mardin gibi, özellikle Amerikalılar nezdinde büyük saygınlığı olan bilim adamları çıkmışlar. Said-i Nursi’yi peygamberlik düzeyine çıkaran, mucizeler yarattığını öne süren, ‘Anadolu aydınlanmasının öncüsü’ gibi gösteren, övücü kaynakları alıp karşıt kaynaklara sırt çeviren, çok “bilimsel”(!) incelemeler döktürmüşler. Ve bu arada Fethullah Hoca almış başını gitmiş. Işık evleri. Öğrenci yurtları. Özel okullar. Devletin köşe başlarına kadar uzanan bir imparatorluk. Devletin okullarına devletçe ‘tavsiye’ edilen cumhuriyet ve çağ karşıtı kitaplar. Papa ile sağlanan görüşme. Devletin dış temsilcilerince havaalanlarında karşılanmalar. Elçiliklerde konuk edilmeler. Niçin? ‘Ilımlı İslam’ olduğu için. Müslümanları ‘cumhuriyet ile barıştıracağı’ için!

1999’da tehlikeyi gören Kemalist aydın...

Bitmedi...

Atatürk’ü yıkmak!


Ahmet Taner Kışlalı, yazısını şu cümlelerle bitiriyordu:

“... Öte yanda Fethullah Gülen. Son yıllarda, kamu önünde ağzından tek bir cumhuriyet karşıtı söz çıkmamış. Devlet büyükleriyle iyi ilişkiler kurmuş. Ordu dışında hemen tüm önemli kurumlarda önemli ‘mevziler’ elde etmiş. ABD’nin ‘etkin’ desteğini sağlamış. Hakkındaki bilgilerimiz arttıkça, Sayın Gülen beni korkutuyor...”

Son cümle: “Gülen beni korkutuyor...”

ATATÜRK MARKA MI?

Tehlikeyi gören Kışlalı’nın ‘Kemalistler’ tarafından öldürüldüğünü yazan iddianameler... O iddianameleri sorgusuz sualsiz kabul eden ve manşetlerine taşıyan gazeteler... Bugün karşımıza ‘demokrasi kahramanı’ diye çıkarılan Ahmet Altan ve gibiler... Sadece ve sadece Tayyip Erdoğan’a ‘muhalif’ oldukları için el üstünde tutulmaya çalışılan liberaller, salon solcuları... “Atatürk’ü marka” gibi görenler... “Sivil Atatürk” diyenler!

Hatırlatalım...

Prof. Ahmet Taner Kışlalı, 19 Mayıs 1996’da Viyana’da şu konuşmayı yapmıştı:

“... Atatürk’ü yıkmadan yapamazsınız... Eğer bu topraklar üzerinde ırka dayalı bir bölünme yapmak istiyorsanız, Türkiye’yi parçalamak istiyorsanız Atatürk’ü yıkmak zorundasınız. Onu yıkmadan bunu yapamazsınız. Öldürüldüğü akşam televizyonda şu sorunun yanıtı arandı; kimdi Uğur Mumcu? Kim bu kadar büyük bir heyecan yaratıyordu? Kişisel kanım bu sorunun en yalın biçimde yanıtını Cumhuriyet gazetesinin sayın sahibi Berin Nadi verdi. Dedi ki: ‘Uğur yürekli, ödün vermeyen, savaşçı, inançlı bir Kemalist’ti.’ Bugünkü düşmanlarımız ve bugünkü zorluklarımız, 1920’ler Anadolusu’nda devrimi gerçekleştirenlerin, bağımsızlığı gerçekleştirenlerin karşı karşıya oldukları düşmanları ve zorluklarıyla karşılaştırılamayacak kadar küçüktür. O gün Uğur’un arkasında ayaklarıyla ya da kafalarıyla yürüyen o milyonlarca insanı Kemalizm’in bayrağı altında kol kola getirdiğin zaman, bu toplumun yenemeyeceği düşman, çözemeyeceği sorun kalmayacaktır.”

SORU ŞU: Kışlalı ve Mumcu yaşasaydı Ergenekon’a dahil edilmezler miydi? Hem de bugün arkasından ağıt yakanlar tarafından!