Polonyalı Marksist ekonomist Oskar Lange, 1975’te Türkiye’de yayımlanan ‘Ekonomi Politik’ kitabında şu tespiti yaptı: “... Sınıf mücadelesi içinde kıvranan bölünmüş bir kuruluşta birbirine karşıt iki ideoloji vardır: Kurulu sosyal ilişkiler düzenini korumak isteyen sınıf ve tabakaların dileklerini dile getiren tutucu ideoloji... Sosyal ilişkileri, üretim güçlerinin yeni gelişme evresinin gereksinimlerine uygun olarak değiştirmek isteyen sınıf ya da sınıfların dileklerini dile getiren ilerici bir ideoloji...”

Bugün... AKP’nin temsil ettiği çizgi ‘kurulu sosyal ilişkiler düzenini korumak isteyenlerin sesi’... Tutucu çizgi!

Örneğin...

Sayıştay’ın Genel Uygunluk Bildirim Raporları’na göre; 2014-2020 yılları arasında hayata geçirilen otoyol, havalimanı, köprü gibi altyapı projeleri için verilen garanti ödemelerin yarattığı tahribata karşı CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ne önerdi? 21 Mayıs 2020’de kendisine yöneltilen “Otoyollar, köprüler, havaalanları hatta hastanelerde kullanılma garantisi verilerek ve döviz üzerinden ve yetkili mahkemeler Londra, yani Türkiye dışındaki mahkemeler kabul edilerek verilen hazine güvencelerine ne diyorsunuz?” sorusuna şu yanıtı verdi:

“... Şimdi bunlar ihaleleri aldılar. Garantileri aldılar. Garantiler de döviz bazında, doğru. Hazine garantisi, o da doğru. Bir ihtilaf çıkarsa? Bunlar Erdoğan’a gittiler. Yav yarın CHP iktidar olsa, ya gelip bunları kamulaştırsa, ya da elimizden alsa ne yapacağız? Ne yapalım? Bizi değil, Türk mahkemelerini değil, Londra mahkemelerini yetkili kılarsan... (CHP’nin ilerde alacağı kararları biz Londra mahkemelerinde bozabiliriz) dediler. ‘Güvencemiz orası olsun’ dediler. Ne milliymiş ama. Londra mahkemelerine teslim ettiler. Şunu söyleyeyim. CHP iktidarında biz bunların tamamını kamulaştıracağız. Tamamını Türk lirasına dönüştüreceğiz. Ne dövizi?”

“Araç garantisinin yolu Londra’ya düştü”


2014-2020 yılları arasında hayata geçirilen otoyol, havalimanı, köprü gibi altyapı projeleri için verilen garanti ödemelerinin faturası ne kadar? Dövizdeki yükseliş nedeniyle söz konusu altı yılda toplam 77 milyar 949 milyon lira kur farkı ödendi. Türk Lirası’nın değerinin ABD doları karşısında sürekli düşmesi nedeniyle projeler için yapılan ödemelerdeki kur farkı da yıldan yıla arttı.

Siz bugün “yeni ekonomik model” diyen iktidarın, bu projeleri kamulaştıracağını ya da liraya döneceğini duydunuz mu? Duymadınız! Kılıçdaroğlu’nun “Londra mahkemeleri yetkili” cümlesini de açmak gerekiyor!

SÖZCÜ yazarı Nedim Türkmen, 4 Mayıs 2020’de “Müteaahitlere fahiş geçiş garantileri ödenecek... Araç garantisinin yolu Londra’ya düştü” başlıklı bir yazı kaleme aldı. Okuyalım: “... Araç geçiş garantili Yap-İşlet-Devret uygulama sözleşmelerinin ve Kamu-Özel İşbirliği sözleşmelerinin ‘ticari sır’ kapsamına alınarak, kamuoyundan gizlenmesine rağmen; bu sözleşmelerde uyuşmazlık halinde İngiliz yasaları ve Londra Tahkim Kurulu’nun yetkili kılındığını dolayısıyla Türk kanunlarının uygulanamadığını satır aralarından çıkardığımıza göre, şimdi ne olacak?”

Nedim Türkmen’in yazısından bir gün sonra...

‘Yanıtlanmayan ‘ticari sır’ soruları


5 Mayıs 2020’de İYİ Parti İzmir Milletvekili Aytun Çıray, köprüler ve şehir hastanelerinin yapımında uygulanan müşteri garantili yap-işlet-devret modelini 21. yüzyılın kapitülasyonları olarak niteledi ve konuyla ilgili Berat Albayrak’ın cevaplaması için Meclis’e bir soru önergesi verdi. Çıray şu sorulara yanıt istedi:

- İlgili firmalarla yapılan sözleşmelerde herhangi bir uzlaşmazlık yaşanması durumunda neden Türk Mahkemeleri yetkili olarak tanınmamıştır? Bunda müteahhitlik firmalarının Türkiye’deki yargı sistemine duydukları güvensizlik mi belirleyici olmuştur?

- 20 ile 25 yıl arasında değişen sürelerde araç geçiş garantisinin Türk Lirası yerine ABD Doları üzerinden verilmesinin, ilgili sözleşmelere, Türkiye Cumhuriyeti açısından Lozan’da yırtıp atılan Kapitülasyonlara benzer bir içerik ve statü kazandırdığı nasıl olup da görmezden gelinmiştir?

- Eğer böyle değildir deniyorsa, uyuşmazlıklarda yabancı mahkemeler ve tahkim kurullarının, başka bir deyişle yabancı hukuka ihtiyaç duyulmasının gerekçeleri ve rasyonel açıklamaları nelerdir?

- Ancak ‘mücbir sebep’ hukuk adını hak eden her yasa ve mevzuatta belirtilen sağlam bir hukuki hak olduğuna göre, COVID-19 salgınının ortaya çıkardığı ekonomik zorunluluk şartlarında KÖİ sözleşmelerinde yer alan, Türk Milletine vurulmuş ekonomik pranga mahiyetindeki hükümlerin değiştirilmesi için neden ilgili yabancı mahkemelere ve Tahkim Kurulları’na başvurulmamaktadır?

Yanıt geldi mi? Hayır!

SONUÇ: ‘Yerli-milli’ olduğunu iddia eden iktidar, inşaat firmalarıyla yapılan KOİ ve Yap-İşlet Devret sözleşmelerini yeniden gözden geçirmek zorunda. Ama yapamaz! Yeni bir iktidar sürecinde, kamulaştırma ya da TL’ye dönen sisteme karşı bu firmaların elinde tuttuğu koz ‘tahkim zorunluluğu’ ve İngiliz mahkemeleri! Yeni ekonomik model bu yüzden başarılı olamaz!