Haziran ayının ilk haftası edebiyat dünyası için yas ayıdır.

Büyük ustalar Nazım Hikmet, Ahmed Arif ve Orhan Kemal hep haziranın başında göç etmiş.

2 Haziran’da Orhan Kemal ve Ahmed Arif’i, 3 Haziran’da da Nazım Hikmet’i anıyoruz. Onların direnç ve umut dolu eserlerini tekrar tekrar okuyup, mısralarını, cümlelerini sevdiklerimizle paylaşıyoruz.

Bu vesileyle umudun, korkudan daha büyük olduğunu, cesaretin de bulaşıcı olduğunu, şiirle dahi yayıldığını fark ediyoruz.

★★★

Ben üniversite yıllarımdan bu yana ne zaman daralsam, ne zaman ümidimi yitirsem hemen Nazım’ın “seni düşünmek” şiirini okurum:

“Seni düşünmek güzel şey, ümitli şey/

Dünyanın en güzel sesinden/

En güzel şarkıyı dinlemek gibi bir şey/

Fakat artık ümit yetmiyor bana/

Ben artık şarkı dinlemek değil/

Şarkı söylemek istiyorum.”

Ben sadece bir aşk şiiri gibi görünen bu dizeleri hep yaşama dair bir mesaj olarak görürüm. Bir kadını, doğayı, minik bir hayvanı, bir çiçeği, bir nehri, ağaçları/kuşları sevmenin güzelliğini düşünürüm. Ümitlenirim ama ümit etmenin yeterli olmadığını, ümit edilene ulaşmak için cesur olmak, harekete geçmek, direnmek gerektiğini anımsarım. Yarım kalmış ya da başlamak isteyip henüz başlayamadığım işler için hemen adım atar, harekete geçerim.

★★★

Sabah ilk dinlediğiniz şarkının nakaratı dilinize dolanır mı?

Benim dolanıyor. O nedenle cuma sabahı Ankara’dan İstanbul’a gelirken, yola çıkar çıkmaz Nazım’ın “seni düşünmek” şiiriyle bestelenmiş Ezginin Günlüğü şarkısını açtım. Amacım gün boyunca “ben artık şarkı söylemek istiyorum” dizesinin dilime dolanmasıydı.

Ancak, telefonumda kullandığım müzik yazılımı Spotify, o şarkıdan sonra REDD grubunun “Nefes bile almadan” şarkısını çalmaya başladı:

“Kelebek kadar ömrümüz var/

Sevmek lazım, hemen başlayalım/

Kaybedecek daha neyimiz var...”

Dilime takılmasa da aklıma takıldı bu dizeler. Kelebek kadar ömrümüz vardı ve o da uçup gidiyordu. Hemen başlamak lazımdı.

Ne üzücü bir tesadüftür ki Bolu’daki mola yerinde haberlere bakarken REDD grubuyla ilgili bir haber gözüme çarptı. Grubun solisti Doğan Duru, kirasını ödemek için iki gitarını sattığını açıklamış. Bu üzücü gelişmeyi duyururken şu mesajı paylaşmış:

“İki gitarımı sattım, kiramı ödedim. Müzisyenlere yardım, destek için enstrümanları satma konusunu üzüntüyle karşılıyorum. Destek, yardım vs. gibi şeyler yerine sesimizi yükseltmeli, sahnelerimize kavuşmalıyız. Bu konuyu normalleştirmeyelim, İsyan etme noktasındayız, edelim!

Kimsenin kahramanlığının yeterli olmayacağı bir konu bu. Sahte kahramanların pelerinine vantilatör tutmayın. Bizim işimiz sahnede olmak. Başka bir çözüm yok. Amacımız destek yaratmak değil sahneye çıkmak için şartları zorlamak olmalı.”

★★★

REDD grubunu çıktığı günden beri dinlerim. Müzikleri kadar şarkı sözlerini de çok beğenirim. Doğan Duru, son 15 ayda mağdur olan müzisyenlerden sadece biri ve tepkisinde son derece haklı.

Şunu kitabın ortasından yazmak lazım: İktidar, korona ile mücadele döneminde kendi yaşam biçiminde olmayan her alanı yok saydı, ölüme terk etti. Resim/heykel yapmak, şarkı dinlemek, konsere gitmek, eğlenmek, dans etmek, tiyatro izlemek umurlarında dahi olmadı.

Doğan Duru haklı: Artık, Nazım’ın da dediği gibi şarkı söylemeleri, sahneye çıkmaları lazım.

Biz de onları dinlemekle yetinmeyip dans etmek, eğlenmek, gülmek, kahkaha atmak, hatta çilingir sofraları kurup dost meclislerinde memleketin kurtarıldığı sohbetlere katılmak zorundayız.

Yoksa ümidimizi kaybedip, ilk adımı atacak, harekete geçecek cesareti de bulamayacağız.

Hayatın renklerini de unutacağız. Siyahla beyaza mahkum olup, yönetenlerin yarattığı bu renksiz, sessiz, davul derisi gibi gerilmiş ortamda, yine onların inşa ettiği siyah ve beyaz evlerden birini seçip orada yaşamak zorunda kalacağız.

Buna mecbur değiliz.