Naumoski, Stefanov, Mulaomerovic, Arroyo, Larkin&Micic... Türkiye’nin en çok kupa kazanan teknik adamı Ergin Ataman’ın en büyük özelliği yaratıcı, skorer oyuncuları sevmesi. Bu tip oyunculara sahipse, durdurulması güç bir takım çıkarıyor ortaya.

Sadece savunmaya kafayı takan tembel meslektaşlarının aksine Ataman, işin rakip potada bittiğinin farkında. Farkı da burada! Yaratıcı oyunculara özgürlük tanırsanız; egolu yıldızlara ‘takım olma’ bilincini aşılarsanız; düzeni, çarkları oturtursanız; oyun zekanızı sahaya yansıtırsanız; krizleri doğru yönetirseniz... Başarı kaçınılmazdır.

Bugün Efes, Avrupa’nın en büyüğü olduysa; imzanın asıl sahibi Tuncay Özilhan’dır. En kötü dönemlerde bile pes etmeyip hatalardan ders alan, bahane aramayan, prensiplerinden taviz vermeyen ve en önemlisi; doğrunun ne olduğunu iyi bilen bir başkan... Örnek olsun!

Efes, Türkiye’nin ‘süper’ denilen ligindeki macerasını 38 maçta 1 yenilgiyle noktaladı. Play-off’taki 8 maçı ortalama 24.3 sayı farkla kazandılar. Yarı finaldeki Beşiktaş’ın, finaldeki Fenerbahçe’nin yöneticilerinin bahanesi hakemlerdi; ikinci maçlardan sonra. Ama baltayı taşa vurdular! Beşiktaş 22.3, Fenerbahçe 29.6 sayı fark yedi ortalama; ne hakemi! Basketbol camiasını futbolla karıştırdılar. Rakamların yalan söylemediğini, sahada ve saha dışında neler olup bittiğini bilir camia. Hedef şaşırtmaya çabalasanız da kandıramazsınız. Nitekim (sosyal medyadaki taraftar tepkilerini gördük) kandıramadılar!

Fenerbahçe için söylenecek şey şu: Obradovic sonrası bozulan düzenin, doğru Kokoskov tercihine rağmen yanlış oyuncu seçimlerinin sonucu, CSKA ve Efes serilerinin 0-3 bitmesi oldu. Mücadele bir yere kadar. Yetenekleri sınırlı oyuncu sayısı fazlaysa, hayal kırıklığı kaçınılmazdır.