Her tehlike, fırsat içermez. Ama her fırsat, tehlike içerir. Fırsat kovalayan, belli bir ihtimalle tehlikeyi de göze almış demektir. Fırsat kovalamam, dolayısıyla herhangi bir tehlikeye maruz değilim önermesi geçersizdir. Çünkü fırsat kollamak veya kovalamak yaradılıştandır. Bunda bir yanlışlık yoktur. Mesele, kovalanan fırsatın, alınan riske değer olup olmadığındadır. Alınan her riskin mutlaka bir gerçekleşme ihtimali vardır. Tüm canlılar fırsat ve tehlike dolu bir ortamda yaşar. Mesela yaşamak, yaşlanmaktır; yaşlanmak ise hastalanma ihtimalini artırır. Bu tehlikeden tamamen kurtulmak için canlı kalmamak gerekir. Bu da hayatın kendisine aykırıdır. Daha da önemlisi, insan, sosyal bir yaratıktır. Kendisinin merkezinde olduğu gitgide genişleyen ve adına “cemiyet” denen çemberler içinde yaşar. İnsana doğma ve yaşama fırsatı veren ve aynı zamanda onu, iradesi dışında tehlikeye atan en küçük cemiyet, kişinin ailesidir. Fırsat ve tehlike çemberlerinin en küçüğü aile, en büyüğü insanlık, hatta evrendir. Basit bir örnek: Binilen otobüsün şoförü, menzile bir an önce varma amacıyla gaza basarken, aldığı kazaya sebep olma riski, yolcuyu da kapsar. Bir başka örnek: Ülkeyi idare edenlerin fırsat kovalarken, giriştikleri tehlikeli işler de tüm milleti bağlar. Amerika’nın Rusya veya Çin’le itişmesi veya tersi, her milleti riske sokar.

TEHLİKEYİ SEVERİM

AKP, fırsatçı bir zihniyetin ete kemiğe bürünmüş halidir. Bu yüzden AKP döneminde Türkiye’nin, gerek yurtiçinde, gerek yurtdışında karşı karşıya kaldığı tehlikeler artmıştır. AKP, fırsatçı olma ilhamını seçmeninden almıştır. Ama geçen zaman içinde AKP önderliği, eylem ve söylemiyle seçmenine aldığından daha “yüksek dozda” fırsatçılık ilham eder olmuştur. Neticede son 19 yıl içinde hemen her yerde iktidara gelen “AKP kadroları” Türk toplumunu fütursuzlaştırmış onu daha “gözü kara” hale getirmiştir. İşin ilginç tarafı AKP zihniyeti bu süreçte AKP’lilere mahsus olmaktan çıkmış, toplumun her kesiminin “risk iştahı” artmıştır. Siyasi tercihi farklı da olsa, yurdum insanında “az emekle, kısa zamanda çok para kazanmak” için önüme fırsat çıkmasını beklemem, tehlikeyi göze alarak fırsatı kendim yaratırım davranışı yaygınlaşmıştır.

ORMAN YANGINLARI, SEL-SEYLAP

Pek tabii orman yangınlarını hükümet çıkartmamıştır. Ama söndürmede yavaş kalmıştır. Sele sebep olacak anormal yağmurları da hükümet yağdırmamıştır. Ama derenin içine 10 katlı binayı AKP’nin yetiştirdiği fırsatçılar inşa etmiştir. Bu riskli yatırımı öngören girişimciler, finanse edenler, imar izni verenler, projelendiren ve onaylayan mühendisler bu toplumun “elit” insanlarıdır. Bu “leb-i-dere” lüks apartmanlardan daire alanlar, garip-gureba, fakir-fukara değildir. Önemli bir kısmı kuşkum yok, AKP seçmeni bile değildir. Onlar da memleketteki kötü gidişten, hırsızlıktan, yolsuzluktan şikayetçidir. Akşamları Sedat Peker dizisi seyretmişler ve mafyöz pisliğinin bu kadar çok yere bulaşmış olmasına üzüm üzüm üzülmüşlerdir. Ama fırsat bulsa aynı yere daha büyük bina kondurmaktan geri durmayacaktır. Peki yaşanan bu musibetlerden kim ne ders almıştır? Hiç kimse almasa bile “devlet” almış olmalıdır. Zaten devlet, halkından daha akıllı olmak zorundadır. Bu, onun varoluş nedenidir.

Son söz: Uygunsuz düzene uyum gösteren, uygunsuz olur.