Sevgili okurlarım, aylardan beri bir aşı tantanası yaşıyoruz. Bunu sadece biz değil, bütün dünya yaşıyor.

Olalım mı olmayalım mı?..

Yararlı mı yoksa ancak musluk suyu kadar etkili mi!..

Kimin ürettiği aşı daha iyi?..

Bu dünyada yaşamakta olan, aşı yaptıran veya yaptırmayan yüz milyonlarca insandan hiçbiri bu soruların yanıtlarını bilmiyor.

Sadece bizler değil, devletler ve hükümetler bilmiyor.

★★★

Dün ben de aşı oldum...

Randevuyu Sağlık Bakanlığı veriyor. Size haber geliyor, Bakanlık tarafından onanmış olan sağlık kuruluşunda yaptırıyorsunuz.

Şimdi bu koşullar altında gel de aşılanma!..

Allah korusun bir süre sonra virüsü kapıp aletlere bağlanırsanız dövünürsünüz “Hazır fırsat varken ben bu aşıyı neden olmadım” diye kendinizi suçlarsınız.

Aşıdan sonra hafif bir ateş, halsizlik, ya da ufak tefek ağrılar olabilirmiş. O yüzden, aşılandıktan sonra yaklaşık yarım saat kadar sağlık kuruluşunda beklemeniz gerekiyor.

Eğer yanlış bilmiyorsam, aradan dört hafta geçtikten sonra ikinci doz aşıyı da yaptırmak gerekecekmiş.

★★★

Ancak iş aşılanmakla bitmiyor.

Bu işin perde arkasında çok önemli gelişmeler var... Ve bir sürü şey ülkemizde toplumdan ne yazık ki gizleniyor.

Geçen haftalarda burada bazı sorular sormuştum:

-Türkiye bu aşılardan bugüne kadar kaç doz getirtti? Birim fiyatı ne kadardır?

-Bundan sonrası için planlanan miktar nedir? Yani kaç milyon doz daha ithal edilecektir?

Şimdi sıra bence en önemli soruya geliyor...

Türkiye bir yolsuzluklar ülkesine dönüştü. Her taşın altından yolsuzluk çıktığını hepimiz biliyoruz.

O halde soralım:

-Türkiye olarak bugüne kadar bu korona aşısına kaç milyon dolar ödedik?

-Bundan sonrakiler için ne kadar ödeyeceğiz?

-Bu büyük satışlardan komisyonu kimler almaktadır?

★★★

Dikkat ediniz, bunlar çok basit ve çok masum sorular...

O halde niçin gizli tutuyorlar?

Yanıt vermekten niçin kaçınıyorlar?

Kafalara takılan birkaç soru daha var.

-Biz hep bu Çin aşılarını mı kullanacağız?

-Başka pazarlara açılmamız da acaba söz konusu olacak mı?

-Yakın veya uzak gelecekte aşısız kalma tehlikemiz var mı?

Bu gibi sorular, ya da kuşkular havada bırakılamaz.

Zahmet olacak ama Sağlık Bakanlığı bir yanıt verirse Türk Milleti olarak bilgi sahibi oluruz.



Sevgili okurlarım bütün dünya, insanlık alemini ve hatta bilim dünyasını bile avuçlarının içine alan gözle görülmez, elle tutulmaz (!) bir virüsün oyuncağı olmuş durumda.

Her ülke kendince önlemler alıyor.

Ama bazı önlemler dünya genelinde uygulanıyor.

Örneğin statlarda ve kapalı salonlarda bütün maçlar seyircisiz oynanıyor.

Bu işin takımlar açısından epeyce tatsız olduğu bir gerçek.

Ama ne yaparsınız ki, salgının daha beter yayılmasını önleyen etkili yöntemlerden biri.

Üstelik spor kulüpleri bu işten parasal olarak zararlı çıkıyor. Bu da bir gerçek.

★★★

Halen Futbol Federasyonu Başkanı olarak görev yapmakta olan Nihat Özdemir, Türkiye’nin en büyük müteahhitlerinden biri.

En büyük ihaleleri başarıyla (!) alıyor.

AKP iktidarının has adamı.

Federasyon Başkanlığı gibi önemli ve etkin bir göreve sırf bu özelliği nedeniyle ‘tepeden inme’, Recep Bey’in talimatı ve kulisleriyle getirildi.

★★★

Bu beyefendi birkaç gün önce bir açıklama yaptı:

“Statlara seyirci alınmadığı için kulüplerimiz zor durumda. Gelir kaybı giderek artış gösteriyor. Maçların artık seyircili oynanmasını istiyoruz!”

Millet kırılıyor, sağlık kuruluşları korona nedeniyle tıka basa dolu, her gün yüzlerce insanımız bu bulaşıcı meret yüzünden can veriyor.

★★★

Ama gelin görün ki Başkan Bey “Maçlara kısıtlı sayıda bile olsa seyirci alınsın” diye bastırmaya başladı bile.

Alacaklar taraftarları içeriye, binlerce kişi yüz yüze, göz göze, yan yana oturacak, tezahürat yapacak, hele de gol olunca kucaklaşacak, sarılıp öpüşecek!

O zaman nerede kalacak maske-mesafe önlemleri?

Nihat Bey bu anlamsız açıklamasıyla yaptığı yanlışın acaba farkında mı!..

Alınan bu zorunlu önlemler sadece spor kulüplerini değil, bütün işletmeleri ve her kesimden milyonlarca insanımızı da zora soktu.

★★★

Yeri gelmişken şunu da belirtmek gerekir... Kulüplerin maddi durumu gerçek bir felaket tablosu.

Rakamlar birkaç gün önce açıklandı.

Dört büyükler diye anılan Fenerbahçe, Beşiktaş, Galatasaray ve Trabzonspor’un toplam borç miktarı 9 milyar (eski parayla 9 katrilyon) lira.

Maçların seyircili oynanmasının bu korkunç borç yüküne herhangi bir olumlu katkısı olmaz.

Bu gibi açıklamalar hem yanlıştır, hem de tehlikelidir!

Koronadan yatan ve can veren on binlerce insanımıza, kapanan, batık duruma düşen iş yerlerinin sahiplerine ve özellikle de işsiz kalan milyonlarca insanımıza saygısızlıktır.

Başkan Bey’in biraz daha sorumlu davranması gerekir.