Sevgili okurlarım, insan bazen güzel şeyler yaptığı zaman hem mutlu olur, hem de bunu başkalarıyla paylaşmak ister. Ben de bugün Türkiye’nin şu sıkıcı gündeminden biraz uzaklaşmak ve sizlerle, benim açımdan güzel bir şeyi yeniden paylaşmak istiyorum.

Bu yazıyı okuyunca içinizden bile olsa “Aferin Emin Çölaşan, kırk yılda bir iyi bir iş yapmışsın” derseniz o ses bana mutlaka ulaşır. Çok, ama çok sevinirim.

Bugüne kadar 20’den fazla kitabım çıktı ve bunların toplam satışı yaklaşık 1.5 milyonu geçti. Bir gazeteci açısından Türkiye için rekor olmasa bile çok iyi bir rakamdır.

En çok satan kitabımı sorarsanız Turgut Nereden Koşuyor net 270 bin satmıştı. İkinci sırada resmen 75 baskı yapan, ancak çok daha fazla satan, korsan baskılarıyla birlikte en az 1 milyon kişinin okuduğu Kovulduk Ey Halkım Unutma Bizi geliyor. (Özellikle bu kitapla korsancıları zengin ettik, hatta bana teşekkürlerini ilettiler!)

★★★

Ben ayrıca köşemde, bazı kitapları tanıtmaktan da mutlu olan bir gazeteciyim.

Çeşitli zamanlarda yazarlarından imzalı kitaplar gelir. İtiraf edeyim, bunların bazıları ilgi alanımın dışındadır ve okuma fırsatım olmaz.

Bazılarını baştan sona okurum, gerekli gördüklerimi eve götürür ya da gazetede tutarım... Çünkü onlar bana ileride kaynak olacak ve işime yarayacaktır.

★★★

İmzalı kitapların her biri, bana verilmiş en büyük armağandır. Onları gazetede özellikle biriktirir ve zamanı gelince, yeteri kadar birikince Ankara’da Başkent Üniversitesi Kütüphanesi’ne armağan ederim.

On binlerce öğrencinin okuduğu bu seçkin üniversitenin kütüphanesinde benim adıma açılmış özel bölümler ve verdiğim raflar dolusu imzalı kitaplar var.

Bu konuda anlayışım şudur:

“Kitap, evde göstermelik tutulan bir nesne değildir. Kitabın turşusu kurulmaz. O nedenle, onu başkalarının da okuyup yararlanması gerekir.”

★★★

Kitap kalıcı bir olaydır. Bir söz vardır, doğruluğuna inanırım:

“Gazetede çıkan köşe yazılarının ömrü 24 saattir. Gazete ertesi gün unutulur, büyük olasılıkla bir kenara atılır. Ama kitap kalıcıdır. Kitap atılmaz, saklanır.”

Kitap yazan insanlara kim olursa olsun büyük saygı duyarım...

Çünkü her kitapta emek, göz nuru, alın teri vardır. O nedenle, bana bugüne kadar imzalı kitabını gönderen ve çoğunu tanımadığım her yazarı mutlaka arayıp teşekkür ettim. Bunu bir görev, emeğe ve alın terine saygı olarak bildim.  

★★★

Rahmetli ustamız Aziz Nesin’le yıllar önce bir söyleşi yapmıştım. Orada bana söylediği sözleri hiç unutmadım:

“Aslında yazarlık mucize gibi bir şey. Burada sizin bir yardımcınız yok. Hatta yardımcı sandığınız insanlar bile size zarar verir. Karınız, sevgiliniz, arkadaşınız zarar verir. Yani bu iş kadının doğururken, insanın ölürkenki yalnızlığına benzer.

Yazı yazmak dünyanın en saygın emeğidir. Kitap yazarının kazandığı para da dünyanın en helâl kazancıdır... Çünkü yazar, bir şey yazarken hiç kimseyi sömüremez. Olsa olsa kendi kendini sömürür... Çünkü yazdığı esere beynini, kanını, canını, alın terini koyar. Tabii ben burada gerçek ve namuslu yazarlardan söz ediyorum. Öyle örtülü ödenekten para alanlardan, bir yanda ticaret yapıp öbür tarafta kendisinin veya zenginlerin çıkarları için yazanlardan değil...”

★★★

İlk imzalı kitabımı bana henüz ODTÜ öğrencisi olduğum dönemde, hocam Ergin Günçe armağan etmiş ve şimdi bile özenle sakladığım “Gencölmek” isimli şiir kitabını aynen şöyle imzalamıştı:

“Emin Çölaşan’a. Bu kitap hızlı yaşamaya, çabuk ölmeye ve güzel bir cesedi olsun istemeye karşı bir direniştir. Bütün genç ölenlere yakılmış bir ağıttır. Sakın genç ölme. 29 Aralık 1964.”

Bana bunları yazan hocam Ergin Günçe ne yazık ki “Genç öldü.” Onu uzun yıllar önce Esenboğa’da bir uçak kazasında yitirdik.

Bu ilk imzalı kitabım için ne kadar mutlu olmuştum.

O zaman öğrenciydim ve ileride benim adıma imzalanmış binlercesine sahip olacağım aklımın köşesinden bile geçmezdi.

★★★

Yazarları tarafından gönderilen imzalı kitapları biriktirmeye yıllar öncesinden başlamıştım. Gün geldi, bunlar eve sığmaz oldu... Ve bu kitapları Başkent Üniversitesi’ne bağışlamaya karar verdim.

Şimdi tam rakamı anımsamıyorum, ilk partide 500 dolaylarında kitap vermiştim.

Bu rakam zamanla artmaya başladı. Kitaplar biriktikçe parti parti oraya veriyorum. Son partiyi birkaç gün önce gönderdim. Şimdi gelen en son teşekkür yazısına göre, Üniversite Kitaplığına bağışladığım imzalı kitap sayısı 6.249 olmuş. Üniversite yönetiminden gelen 2 Ağustos 2021 tarihli yazı aynen şöyle:

“Sayın Emin Çölaşan, 28 Temmuz 2021 tarihinde göndermiş olduğunuz 138 adet kitapla, yazarlarından imzalı olarak bağışladığınız kitap sayısı 6.249’a ulaşmıştır. Üniversitemiz Kütüphanesine yapmış olduğunuz değerli katkılarınızdan dolayı teşekkürlerimi sunarım. Saygılarımla. Prof. Dr. Ali Haberal. Rektör.”

★★★

Türkiye’de olmadığını kesin olarak biliyorum da acaba böyle bir koleksiyonun benzeri dünyada var mıdır? Büyük olasılıkla yoktur.

Bir üniversite kitaplığına bağışlanmış, öğrencilerin, hocaların, çalışanların ve toplumun hizmetine sunulmuş, sayısı yıllar içerisinde 6 bini aşmış ve tamamı yazarları tarafından Emin Çölaşan adına imzalanmış bir kitap koleksiyonu...

★★★

Sevgili okurlarım dedim ya, bu kitap bağışları gazetecilik mesleğinde yaptığım en olumlu, en hayırlı işlerden biridir.

Bu yazımda sizlerle güzel bir olayı paylaşmaya çalıştım. Yazımın başında da belirttiğim gibi, içinizden bile olsa bana “İyi etmişsin arkadaş” derseniz, inanın o ses bana ulaşacaktır...

Ve yazımı bir dilekle sürdürüyorum.

Okumadığınız, bundan sonra da okumayacağınız kitapları lütfen evinizde veya iş yerinizde süs eşyası gibi saklamayın. Onları, okuyacak birilerinin bulunduğu yerlere bağışlayın. Üniversiteler, okullar, askeri birlikler, cezaevleri, hastaneler, sivil toplum kuruluşları, belediyeler, beldelerdeki küçük kütüphaneler ve her neyse... Böylece başkalarının da kitap okumasını sağlayın.

★★★

Şimdi sizlerle önemli bir gözlemimi de paylaşmak istiyorum...

Gönderilen her imzalı kitabın yazarına kim olursa olsun telefonla ulaşıp teşekkür ettim ve çoğundan şu sözleri duydum:

“Sizden başka kaç kişiye kitabımı gönderdim ama arayıp teşekkür eden sadece sizsiniz!”

Bu da toplum olarak içine sürüklendiğimiz duyarsızlığın, umursamazlığın ve hatta saygısızlığın bir başka üzücü boyutudur.

Bu vesile ile bana bu uzun yıllar içerisinde imzalı kitaplarını gönderen tanıdığım veya tanımadığım binlerce yazara da teşekkürlerimi bir kez daha iletiyorum.