Henüz 6 yaşında. Adını sizlerle de paylaşmayacağım. Çünkü artık sıkıntı yaşamamalı.

Görseniz, gözleri çipil çipil. Karşılaşsanız, yanaklarını sıkmaktan, kucaklamaktan kendinizi alamazsanız. Her çocuk gibi yani. Fakat O'nu diğerlerinden, yaşıtlarından ayıran başka bir özelliği var; zekâsı.

Okuma yazmayı çok önceden kendi kendine öğrenmiş. İnternetten videolar izleyerek de İngilizcesini bir hayli ilerletmiş. Üç yaşından beri  satranç oynuyor. Sayılarla arası çok iyi. Aklından iki-üç basamaklı rakamları toplayıp çıkarmaya başlayalı iki yıl olmuş.

Bir de insan anatomisini çok merak ediyor. Sürekli, insan vücut yapısı ile ilgili videolar izleyip ailesine sorular yağdırıyor. Yaşıtlarından çok çok ilerde.

Belki de bir bilim insanı olarak ülkemize, insanlığa çok faydalar sağlayacak Fakat ileri zekalı olduğu testlerle belirlenmiş bu çocuğun başına bakın neler geldi.

Sözünü ettiğim yavrumuz çok hareketli. Zekası ile yaşıtlarından çok farklı olan bir çocuğun, yaşıtlarıyla aynı davranışları sergilemesini beklemek zaten saçma olmaz mı? O da öyle tabi.   Çevresi bu duruma ‘yaramazlık’ sıfatını yakıştırırken, O yerinde duramıyor. Sürekli bir şeylerle ilgilenmek zorunda.

Gittiği anaokullarında da bu durumunda dolayı sıkıntılar olmuş, bu sıkıntısını da etkinliklere katılmayarak dışa vurmuş. Anne ve babası onun ilkokul çağı geldiğinde harıl harıl okul aradılar. Fakat sonunda adreslerine en yakın devlet okuluna kayıt ettirmek zorunda kaldılar.

Derslerinde son derece başarılı, fakat biraz haşarı.
 Yerinde duramıyor. Sınıf öğretmeni, zaten zeki olduğu her halinde belli olan bu çocukla ilgilenmek, ailesiyle durumu konuşmak yerine, sürekli cezalandırdı. Onu sınıfta en arka sıralarda oturttu. Yaşıtlarının sataşmalarına hiç ses çıkarmadı. Farklı bir çocuk olduğu ortadayken, bu farklılıkların nedenini merak bile etmedi.

Ailenin destek aldığı pedagog, çocuğun bir ve ikinci sınıfları atlayarak doğrudan 3. Sınıftan eğitime devam etmesini önerdi.


Fakat çocuğun annesi okulda kendine bir muhatap bulamadı. Öğretmeni yaramazlıklarından dem vurup, “Bu çocuk geri zekalı, otist. Bunu okuldan alın” diyerek  aileyi tersleyince,
Onlar da ne yapacağını bilememiş.

Çocuğun farklı davranışlarını incelemek
, hatta yardım etmek bir yana, öğretmen kendi kendine "geri zekalı" teşhisi bile koymuş yani. Durum, okul müdürüne yansıyor fakat o da,
“Çocuğu okuldan alın, bu sorunlara kesin çözüm bulana kadar da getirmeyin" emrini buyurarak kestirip atmış.

Bu arada pırlanta zekâlı çocuk aslında neler olup bittiğini de anlıyor tabi. Annesine sürekli “Öğretmenim beni neden sevmiyor? Bana neden kötü davranıyor?” diye soruyor.

Fakat alabileceği bir yanıt yok, çünkü annesi de çaresiz.

Kısa süre sonra, çocuğu kolundan tuttukları gibi okulun önüne koyuyorlar. Yanlış okumadınız, aynen böyle oluyor. O neler olduğunu anlamadan  donup kalıyor.

O anı annesi gözyaşları içinde anlattı: “Oğlum okulun önünde yalvardı. Lütfen beni okuldan atmayın öğretmenim. Ben okulumu da derslerimi de çok seviyorum diyerek ağladı. Fakat kimse oralı olmadı. Ne yapacağımı şaşırdım.”

Aile elinden geldiği kadar profesyonel destek alırken,  çocuk psikoloğunun yaptığı zeka testi sonuçları da çıkıyor: “Bu çocuk bir çok konuda yaşıtlarının çok çok ilerisinde. Özel eğitim
almalı.”


Aslında anne ve baba bu sonuca hiç şaşırmıyor. Çünkü onlar üstün zekalı olduğunu daha önceden bilmeseler bile, çocuklarını kapı dışarı eden öğretmen ve okul müdürünün aksine, zekasında bir gerilik olmadıklarından eminler.

Şimdi anne da baba da ne yapacaklarını düşünüyor.

Eğitim sisteminin eksikliğine, cahilce davranan bir öğretmen ve vurdumduymaz okul müdürü eklenince, resmi olarak ‘ileri zekalı” olduğu belirlenen küçücük bir çocuğun hayatı zindan oldu.

Minicik çocuk herkese küstü. Olup biten karşısında çaresiz kalan annesine, kolundan tutup okuldan atan öğretmenine, sınıftaki arkadaşlarınaeğitim sistemine, okula küstü. Okula gitmiyor. Bütün gün evinde, insan anatomisi ile ilgili videolar izliyor. Okula ve sisteme küs ama öğrenme merakından da vazgeçmiyor.Şimdi bana biri bu durumu açıklasın.

Şimdi, belki de iyi bir eğitimle çok daha keskin bir hale gelecek zekânın nasıl böyle heba edildiğini biri bana anlatsın. Acaba Milli Eğitim Bakanı Prof. Dr. Mahmut Özer’in böylesi üzüntü verici bir olaydan haberi olur mu?

Acaba ülkemizde, böylesi parlak kaç çocuğumuz, geri zekâlı muamelesi ile ziyan oluyor.

Acaba sistemin dönüp bakmadığı bu parlak çocuklara bizler nasıl sahip çıkabiliriz?

Ülkemiz adına, insanlık adına.