İnsanın insana yaptığı hakiki iyilik, annelerden ve babalardan gelir. Kusursuz, hesapsız, eksiksiz iyilik özünde bir büyük korumayı, sakınmayı, canından öte tutmayı taşır.

Anneler iyilik kaynağıdır.

Babalar iyilik pınarları.

Oğulları için...

Ve kızları için...

Ben bugün babalar bölümünü yazacağım. Anneler çocuklarını “ana rahminde” taşıyarak yaratırlar ama babalar çocukları aslında önce “kalplerinde” var ederler. Sonra oğullarından ve kızlarından kalplerinde verdiği biçime benzemelerini beklerler. Milyonlarca babanın sesi olan bir mektup aldım. Bu mektupta bir baba, bugünün Türkiye’sinde oğlunun durumunu anlatıyor. Aslında bir babanın acı dolu feryadını haykırıyor.

Bu bir babanın mektubu!

Ama 20 milyonun sesi!

Bugünün Türkiye’sinde çocukları işsiz olan ve işi olsa da her an işten atılır, iş yeri kapanır işsiz kalır korkusu yaşayan 20 milyon baba var.

★★★

Mektup şöyle başlıyor:

“Sayın Necati Bey,

Benim iki oğlum var. Biri üniversiteyi bitirdi. Diğeri okular gidiyor. Ben şoförlük yaparak, uzun mesai saatleri çalışarak, çocuklarıma ekmeği helalinden yedirterek büyüten milyonlarca babadan biriyim.

Büyük oğlum 1994 doğumlu.

Çalışkan, temiz kalpli.

Yazları okul tatil olduğunda aileye katkısı olsun diye elektrik malzemesi satan dükkanda “kamyondan yük indir - bindir yaparak” çalıştı. Orta ve lise sınıflarını taktir belgesi alarak geçti.

Üniversite sınavına girdi.

Tıp fakültesini kazandı.

Ama uçak mühendisi olmak istedi, oğlumun hayaline saygı duydum, uçak mühendisi olmasını teşvik ettim. Özel bir üniversiteyi yüzde 50 burslu kazandı.

Alnının akıyla bitirdi.

2 yıllık mezun.

Yemin ederim ki, TAI, HAVELSAN, ROKETSAN, THY her yere başvurdu ama AK Parti üyesi olmadığı için, değil işe girmek mülakata bile çağrılmadı. İddia ediyorum, dürüstçe bir sınava ve mülakata alınsın geçmezse ben onun diplomasını YERİM... Ben oğlum işe alınsın diye hangi iktidar milletvekiline başvurduysam; “oğlun AK Gençliğe üye olsun sonra gel...” diyorlar. 18 yaşındaki üniversite sınavına girecek ikinci oğlum bana “ben niçin okuyayım, en yüksek puanlı abimin durumu ortada” diyor. Ben şu anda emekliyim, emekli maaşım var ama yetmiyor, yevmiyeli çalışıyorum, eşim ise çocuk bakarak ayda 1200 TL kazanıyor. Kuran hakkı için 19 ay sonra evimize yatak almak kısmet oldu. 19 aydır battaniye ve pike üzerinde yattık. Şimdi söyler misiniz; emekli ve çocuğunu en yüksek puanlı mühendislik okutan bir babaya bu reva mıdır? Yazacağım bu kadar. İsim vermeden yazarsanız iyi olur...”

★★★

Bu babanın e-mektubu bana geldiği gün iktidar partisi AKP’nin kurucularından Bülent Arınç, içine düştükleri durumu “3 M”
ile açıklıyordu. Oğlu da şu anda AKP Milletvekili olan Bülent Arınç’ın parti liderine ve üst kadrolarına anlasınlar diye yaptığı “3 M eleştirisi” anlayabilenler için gerçeğin sesiydi.

3 M:

Mücahittik.

(İnanmış insanlardık.)

Müteahhit olduk.

(Köşe dönücü olduk.)

Şimdi Müşahitleriz.

(Seyredenleriz.)

20 milyon babanın acı sesini kulaklarına pamuk tıkayarak seyrediyorlar. Bülent Arınç’ı vicdanı konuşturuyor.

TARİHLE RÖPORTAJ (Unutkanlığa ilaç)



1 Boğaziçi! 2 Üniversite sekreteri!


Bir e-mektup da Sabancı Üniversitesi’nin genel sekreterliğini 15 yıl yapan Haluk Bal’dan geldi. Şöyle diyor: “Sevgili Necati Bey. Bugünkü yazınızı sinirimden ve üzüntümden ağlayarak okudum. Sayın Bahçeli’nin üniversite öğrencilerini “kafaları ezilecek yılanlar” olarak tanımlamasından sonra ülkemizin bir numaralı yetkili kişisinin de Ayşe Buğra’yı terörist ilan etmesi artık tek kelimeyle vicdansızlıktır... Şimdi çıkıp birileri görev edinse ve bir öğrencinin kafasını ezse, Ayşe hocayı da darp etse ne olacak ? Bu nasıl bir iştir? Bu akıllara durgunluk veren cümlelerini TV’den duyduğum anda aklıma hemen oğlum ve tanıdığım çok sayıda öğrenci geldi. On beş yıl Sabancı Üniversitesi’nin Genel Sekreterliği görevinde bulundum ve yaklaşık bir buçuk yıl önce emekli oldum. Mütevelli heyeti başkanımızdan en alttaki idari çalışana kadar öğrencilerimiz ve öğretim üyelerimiz bizim göz bebeklerimizdi... Bir akademisyenin ne kadar zor yetiştiğini çok iyi biliyorum. Hemen hemen tamamının bulundukları yerlere gelene kadar nasıl zorluklarla karşılaştıklarını ve ne mücadeleler verdiklerini çok yakından izleme fırsatım oldu. Üniversite mezuniyetinden hemen sonra rahatlıkla çok iyi maaşlarla çeşitli işlere girme imkanları varken onlar uzun ve zahmetli bir yolculuğu tercih ederler. Uzun yıllar yalnızca çok az bir nakit bursu ile yaşamaya çalışırlar. Sabahlara kadar laboratuvarlarda çalışıp gündüzleri de derslere girerler. Haluk Bal, ikinci görüş de Trakya Üniversitesi Genel Sekreteri Prof. Dr. Cevdet Kılıç’tan: Kendi hesabından yayınladı, dünya duydu. Şöyle diyor: “Boğaziçili misiniz, Boğazdışılı mısınız onu bunu bilmem. Biz abdest alır dışarı çıkmayız. Bizim zaten abdestimiz var. Bilin istedik de... Siz hani bir ayı geçti eylem yapıyorsunuz ya. Biz eylem filan yapmayız. Bir gece vakti işi bitirir ertesi gün işe gideriz bilin istedim.”