Hiçbir terzi hiçbir kumaşın canını yakmak için ona dikiş iğnesi saplamaz. Kumaşın da canı var ve her terzinin de vicdanı... Dikiş tutsun, kumaş giyime dönüşsün ister terzi... Zaman geçer bir bakarsın, gövde şişer, beden giysiyi zorlar, dikişler patlar. Giysi, giysi olmaktan çıkar.

Terzi elin kırılsın.

Dar geliyor düğmeler.

İsmi lazım değil patronunun basın dışı işleri bozulmasın diye “yandaş olmuş” TV kanallarından birinde iktidar destekçisi anket şirketinin sahibi portakal rengi yeleğini giymiş, kolalı beyaz gömleği ve parmağında at nalı büyüklüğünde yüzüğü ile önceki gece konuşuyordu: “Sayın Cumhurbaşkanımız TV kanalarına her gün en az iki defa çıkıyor, halka sesleniyor. Ekonominin iyi gittiği günlerde yaptığı konuşmalarda kullandığı sert cümleler ona oy getiriyordu. Mesela “One Minute” dedi, oyları 10 puan sıçradı... Ama bugün insanlar geçim derdine düşmüşler; bu günlerde bağırarak konuşunca dinleyen; “ben açım işsizim, zordayım, sen oradan bağırıyorsun” diyor.

Yani!

Dikişler patladı.

Dost anketçi farkında.

★★★

Kredi kartı ile geçiniyorum. O bankadan alıp, öbür bankaya borç kapatarak yaşıyorum. 5 aydır işsizim, kiramı ödeyemiyorum.

İstediğin kadar bağır.

Sert cümleler söyle.

Ne yazar.

Adam işsiz.

Kirasını ödeyemiyor.

İki çocuk babasıyım. Çok zor durumdayım. Kış kar bastırdı. Evde ne odun kaldı, ne de kömür... Yiyeceğimiz de yok. Çok çaresizim.

Sert ol.

Sesini yükselt.

Ne fayda.

Adam çaresiz. Zor durumda. 2 çocuğu var ve evde yiyecek de yok.

★★★

Ben okudum, uğraştım. Bakmadım sağıma soluma okulu bitirmeye adadım bütün benliğimi, enerjimi, zekamı, aklımı ve yeteneğimi. Bilgisayar mühendisi oldum. İşsizim. Hayatımı bu hükümet çaldı diye inanıyorum.

TV ekranından bağır.

Sert cümleler söyle.

Korkut herkesi.

Oy artırmıyor, tersine azalıyor. Bilgisayar mühendisi olmuş genç, torpili olanların iş bulduğunu görüyor ve “hayatımı çaldılar” diyecek noktaya geliyor.

İşte anketçi de uyarıyor:

TV’den sertlik verme.

Zorluk çekenlere...

Çözümün varsa söyle.

Dikişler patladı.

★★★

Çözüm: Acı ilaç!

Halkın yüzde 70’i “acı ilaç altında” ekonominin getirildiği ağır bunalımın faturasını ödüyor. 83 milyonun büyük çoğunluğu, “geliri giderini karşılayamaz” duruma düştü. Sadece iktidar torpili ile iş bulanlar ve rantçılıkla zenginleşenlerin tuzu kuru...

Oy verenler!
Bin pişman!

“Suçun çoğu bizde... Çünkü biz oy verip iktidar yapıp, 18 yıl iktidarda tuttuk...” diye dövünüyor.

Dikişler patladı!

TARİHLE RÖPORTAJ (Unutkanlığa ilaç)




Garnizon demokratlığından gazeteci dövdürme demokratlığına!

Prof. Dr. Nur Vergin hayata gözlerini yumdu. Demokrasinin ve laikliğin Avrupa ülkelerinde olduğu gibi Türkiye’de yüksek bir çizgiye ulaşmasını isterdi. “Laikim ama laikçi değilim”. “Gerçek Demokratlar ve Garnizon Demokratları” “Ben de Beyaz Türküm ama Beyaz Türklerin imtiyazlarından faydalanmam” cümlelerini söylerdi. AKP’nin kurucu kadrolarının Türkiye’yi ileri demokrasiye taşıyacağına inandığı için destekledi. İktidara yandaş olmadı ama “ileri demokrasiyi getirebileceği umudunu” besledi. Son günlerde ne düşünüyordu, onu açıklamadı. Nur Vergin, hayata pencerelerini kapatınca iktidar kadrolarının önde gelenleri ile iktidar destekçisi yazarlar Nur Vergin’den kendilerine destekçi sosyal bilimci ve ideolog yaratma kurnazlığına girdiler. Onun “Garnizon Demokratlığı” sözünü alıp; “Prof. Dr. Ali Fuat Başgil, 1960 darbesinden sonra yapılan Cumhurbaşkanlığı seçiminde aday oldu ama darbecilerden Cemal Madanoğlu, “Bir şekilde... Bir tankın altında kalabilirsiniz...” diye onu tehdit edince adaylıktan çekildi...” hatırlatması yapıyorlar. 1960’larda, 1970’lerde, 1980’lerde garnizon demokratlığı kötü, ilkel, baskıcı, faşist peki 2021’de “gazeteci dövdürme demokratlığı” ne olacak? Kim dövdürdü gazetecileri, kim teşvik etti, kim planladı, neyi amaçlıyorlar, hangi dış gücün yerli işbirlikçisidirler, Ankara’da savcıyı kimden güç alarak tehdit edebiliyorlar? Ölmüş Nur Vergin’in arkasına saklanan yazar arkadaşlar; bu soruları da sorup, sorgulasanız rahmetli Profesör Nur Vergin’in ruhu memnun olurdu, değil mi!