Katar Şeyhi’nin yıllar önce hiç de devletten devlete sığmayacak bir bonkörlükle Türk Cumhurbaşkanı’na pahalı uçak hediye etmesi bende saplantı oldu. Nerde bir Katar ismi duysam, okusam aklıma “hediye VIP uçağı” geliyor.

Saplantı işte!

Takıntı.

Obsesyon!

Işıklar içinde yatsın Prof. Dr. Yurdal Topsever, üniversiteden arkadaşımdı, geçen gün hayata gözlerini yumdu. Psikoloji Profesörü Yurdal bana; “üzülme her 10 kişiden 8’inde derece derece de olsa “saplantı” vardır” derdi. Yurdal’a göre benim saplantım; “normal, taşınabilir, zararsız ve hatta faydalı bir takıntı” sayılmalıymış. Yazı konusu bulmama yardımcı oluyor. Nitekim Cumhurbaşkanı Katar’a 2 uçak dolusu bakan, yüksek bürokrat, 20 kişilik gazeteci ile gidip 15 anlaşma imzaladı. Anlaşmalardan biri de; Katar’ın ev sahipliği yapacağı Dünya Kupası’na 3 bin 250 Türk polisinin görevli olarak gönderileceğiydi. Cumhurbaşkanı heyeti ile Katar’a giden gazeteciler bu anlaşmayı “büyük bir başarı öyküsü” diye yazdılar.

Fransızlar başvurmuş.

İtalyanlar istemişler.

Ama Katar, “biz Dünya Kupası sırasında güvenliğimizi Türk polisinin yardımı ile sağlayacağız” demişler.

★★★

Çok iyi!

Türkiye 1960’lı yıllarda Almanya’ya “Misafir işçi” adıyla işgücü ihraç” etmişti. Bu emekçi insanlar birikimlerini Türkiye’ye göndererek ülkemizin büyümesine döviz katkısı yaptılar. Emekçilerimizin gönderdikleri dövizler ile 1973 yılında Türkiye cari fazla verdi. Şimdi Almanya’da her kuşaktan 5 milyon insanımız var. Katar’a gidecek “misafir polisimiz” de, bakarsınız oradaki çalışma ve kazanç koşullarını daha uygun bulur, Katar’da Türk nüfusu artar. Onlar birikimlerini Türkiye’ye gönderirler, hep cari fazla veririz.

Benimki takıntı!

İyi yanıyla bakıyorum.

Aklıma şu geliyor:

Ver bana hediye uçak.

Al sana hediye polis.

Gerçekten 3 bini Çevik Kuvvet, toplam 3 bin 250 polisimiz Katar’a hangi anlaşma şartları ile görev yapmaya gidecekler? Biz Katar’a polislerimizi “kupa güvenliğini sağlasın” diye göndereceğiz, Katar bunu “hediye uçağın karşılığı mı” sayacak?

Açıklama yok.

Bu yüzden bende “saplantı” depreşiyor. Soruyorum ve açıklama bekliyorum: Polislerimiz neyin karşılığı Katar’a gidecekler?

★★★

Polislerimizin maaşları Türkiye’de devam edecek ve üstüne döviz cinsinden artı harcırah da alacaklar mı? Maaşı devam etmeyecek ve üstüne döviz cinsinden harcırah da almayacaksa polisimiz niçin Katar’a gitsin? Bu bedeli Türkiye Devleti mi karşılayacak? Hayır böyle olmayacaksa KATAR, polislerimizin sunacağı “güvenlik gücü ihracı” karşılığında Türkiye’ye bir bedel (Dolar ya da Euro cinsinden) ödeyecek mi?

Ne kadar?

Haberi yazan gazeteciler, nedense bedel bölümü için bilgi yazmayı akıl edememişler. Tayyip Erdoğan’ın uçağına binen ne hikmetse gazeteciliği de unutuyor. Çünkü haberin önemli unsuru; polis gücümüz neyin karşılığı Katar’a gidecek olmalıydı.

Katar bize uçak...

Biz ona polis...

Hediyeleşme...

Böyle mi olacak...

Bilelim....

Belki de polis gücü ihracı” yeni Hazine Bakanı’nın geliştirdiği yeni bir ihraç ürününü dış pazarda denemeye sokma girişimidir (!) Bizim polisler Dünya Kupası sırasında Katar’da görevlerinde kuşkusuz çok başarılı olacaklar. Bütün dünya görecek. Ve her Dünya Kupası yapan bizden “polis gücü” talebinde bulunacak. Türkiye döviz kazanacak, cari açık kapanacak. Cari açık kapanınca da fiyatlar düşecek, stokçuluk sona erecek!

Bilelim amaç bu mudur?

TARİHLE RÖPORTAJ (Unutkanlığa ilaç)



Tövbe! Tövbe!


Diyanet Vakfı’nın yayımladığı İslam Ansiklopedisi’nden okudum. Şunu yazıyor. Besmele, “Bismillahirrahmanirrahim” ayeti mealince; “Rahman ve Rahim olan Allah’ın (c.c) adıyla” (esirgeyen ve bağışlayan Allah’ın (c.c) adıyla) demektir. İslam’ın varlık, bilgi ve değere bakışını şekillendiren besmele, kulluk bilinciyle hayatı anlamlandırır. İster dünyevî ister uhrevî olsun, bir Müslüman her meşru ve anlamlı işinin öncesinde besmeleyi okuyup Allah’ı anmakla, Allah-u Teâlâ’nın ilâhlığını (ulûhiyetini), kendisinin de kulluğunu (ubûdiyetini) ifade etmiş olur. Bu açıklamaya göre insan Allah’ı tanır, Allah da insanı esirger ve korur. Cumhurbaşkanı ise “Muhakkak ki sizi biraz korku ve açlıkla, mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle deneriz” diyen başka bir ayeti politika söylemi yaptı. Ona göre Allah, insanı yoklukla yoksullukla da sınıyor. Tövbe! Tövbe! Kaç Allah var? Koruyan ve esirgeyen Allah! Yoklukla, yoksullukla sınayan Allah! Ülkeyi yoklukla, yoksullukla yüz yüze getiren bir politikacının; mümin vatandaşlara “koruyan ve esirgeyen Allah’ı değil, yoklukla sınayan Allah’ı adres göstermesi dövizin bitişi ile (parasal) başlayan ekonomik krizin, üretim azalması, durgunluk ve iflasa (yapısala) dönüşeceği ve uzun süreceğinin” bir göstergesi mi saymalı?