Vehbi Koç, Türk iş hayatında bir efsanedir.

O efsanenin hayat hikâyesinden alınacak binlerce ders vardır.

“Amerika’daki harika Türk çocuğu” olayı, ölümünün 25’inci yılında yeniden rahmetli Vehbi Koç’u gündeme getirdi.

Hatırlayacaksınız. Geçen hafta SÖZCÜ HaftaSonu’nun manşet haberi şöyleydi:

“Iğdır’dan Harvard Üniversitesi’ne uzanan başarı öyküsü:

ABD’nin harika Türk çocuğu”

Yokluk içinde büyüyüp okuyan Mutlay Sayan, ABD’de “Gelecek vaat eden 20 bilim insanı arasına girdi.”

Haber böyleydi ve Mutlay Sayan ile gurur duyduk. Peki, o yoksul öğrenciyi Amerika’ya kim göndermişti?

Prof. Dr. Murat Öncel yollamıştı... Çünkü Prof. Öncel de Amerika’da eğitim görmüş, büyük başarılara imza atmış, Retina Cemiyeti’nin “Retina Oscar Ödülü”nü kazanmıştı.

Murat Öncel, çok yetenekli bulduğu Mutlay Sayan’ın Amerika’da çok başarılı olacağını önceden gördü.

Peki, Murat Öncel, henüz asistan bir doktor iken, onu Amerika’ya kim göndermişti?

Büyük iş adamı Vehbi Koç göndermişti.

...Ve Vehbi Koç, Amerika dönüşünde borcunu ödemek isteyen Murat Öncel’e:

“Bana parayı geri ödemene gerek yok. Sen de Amerika’ya birini gönder, borcunu öyle öde” demişti.

Bu bir vasiyet gibiydi.

Prof. Öncel bunu hiçbir zaman unutmadı ve o da Mutlay Sayan’ı Amerika’ya gönderdi.

İşte bu olay, Vehbi Koç’un büyüklüğünü bir kez daha ortaya koyuyor.

★★★

İki hafta önce, geçtiğimiz 25 Şubat günü Vehbi Koç’un 25’inci ölüm yıl dönümüydü.

Vehbi Bey, 25 Şubat 1996 günü 95 yaşında, arkasında bir sanayi imparatorluğu bırakarak aramızdan ayrılmıştı.

O, yalnız Türkiye’de değil, tüm dünyada da önemli bir iş adamıydı.

1987 yılında “Uluslararası Ticaret Odası” onu “Dünyada Yılın İş adamı” seçmiş ve plâketini Yeni Delhi’de dönemin Hindistan Başbakanı Rajiv Gandhi’nin elinden almıştı.

Vehbi Bey’le, Genel Yayın Yönetmeni olduğum yüksek tirajlı Günaydın Gazetesi’nde çıkan bir haber nedeniyle tanışmıştım...

Önce aramızda bir kırgınlık yaşanmış ama sonra dost olmuştuk.

★★★

1970’li yılların ortalarındaydık...

Bir gün, Günaydın’ın çok başarılı, acar muhabirlerinden Olay Tan, elinde renkli diyalarla yazı işleri odasına girdi:

“Güzel resimler çektim şef...”

“Nedir güzel olan resimler?”

“Vehbi Koç’un fotoğrafları...”

Vehbi Bey’in ağzından çıkan her cümle, onunla ilgili her fotoğraf gazeteler için haber konusuydu...

★★★

Diyaları alıp, ışıklı masanın üzerine koydum. Her birini büyüteçle bakarak inceldim.

Vehbi Koç öne doğru eğilmiş, işaret parmağıyla ayakkabısını gösteriyordu.

“Eee, nedir bunlar, neyi gösteriyor Vehbi Bey?” diye sordum... Olay Tan:

“Vehbi Bey, ülkenin kurtulması için tasarruf yapmamızı söyledi. Bak, ben bile altları pençeli ayakkabıları giyiyorum... Onun için vatandaşlar da eskiyen ayakkabılarını atmasınlar, pençe yaptırıp giysinler. Daha ucuza mal olur ve uzun bir süre daha giyerler. Biz millet olarak ancak tasarruf yaparak belimizi doğrultabiliriz. Başka türlü gelişmemiz zor, dedi ve giydiği ayakkabıları gösterdi...” diye anlattı.

Fotoğrafı ve haberi ilginç buldum.

Türkiye’nin en büyük iş adamı olan Vehbi Bey’in tutumluluğu meşhurdu.

Söyledikleri, halkı tasarrufa teşvik etmesi bakımından da ilgi çekiciydi...

Birinci sayfada güzel bir yer ayırdım habere...

“Ayakkabılarınızı benim gibi pençe yaptırın” diye başlık attım.

★★★

Aradan yıllar geçti... Tercüman Gazetesi’nin bir kuruluş yıl dönümünde gazetenin sahibi Kemal Ilıcak’ın yalısına davetliydim.

Gittiğimde Vehbi Koç’u da orada gördüm.

Salona girdiğimde Kemal Ilıcak, Vehbi Koç’la sohbet ediyordu.

Ilıcak beni görünce sohbetini kesti ve yanına çağırdı:

“Gel Rahmi, seni Vehbi Bey’le tanıştırayım.”

Sonra Vehbi Koç’a dönerek:

“Vehbi Bey, işte seni kızdıran o yamalı ayakkabı haberini kullanan adam bu” dedi. Bir yandan da kıkır kıkır gülüyordu.

Vehbi Bey, elini omzuma koydu ve:

“Bana pençeli ayakkabı giydirmişsiniz. O günden sonra beni gören ayakkabımın altına bakıyordu, gerçekten yama var mı diye... Ben de ayakkabılarımın altında pençe olmadığını anlatmak için çok kişiye ayakkabımın altını göstermek zorunda kaldım” diye kızgınlığının sebebini anlattı.

Sonra güldü:

Bak sana bir şey söyleyeyim mi?” dedi. “Aslına bakarsan topluma tasarruf mesajı vermek bakımından etkili bir haber oldu. Tasarruf iyi bir şeydir. İnsanlar da ülkeler de tasarrufla adam olur. Bunu unutmamak lâzım”

★★★

Hem insan, hem iş adamı olarak sevip takdir ettiğim Vehbi Koç’u, ölümünün 25’inci yılında saygıyla ve rahmetle anıyorum.

Bu arada beni onunla tanıştıran Kemal Ilıcak’a da rahmet diliyorum. Ilıcak da değerli bir iş adamı ve çok sevilen bir gazete patronuydu.

Nur içinde yatsınlar.

TEBESSÜM

Malta sürgünleri arasında...


Birinci Dünya Savaşı’nda, Almanya ile birlikte mağlûp olmuşuz... İstanbul, düşman kuvvetler tarafından işgal edilmiş... Her yanda korku ve dehşet yaşanıyor.

Bu moral bozucu kötü günlerde, yılmayan, cesur, gözü kara insanlar da var.

Şair ve yazar Süleyman Nazif (1870-1927) düşman işgalini içine sindiremiyor ve gazetesine “Kara gün!” diye zehir zemberek, müthiş bir makale yazıyor.

Tutuklanan şair idamdan zor kurtuluyor ve İngiliz İşgal Kuvvetleri Komutanı onu Malta’ya sürüyor.

Malta sürgünleri arasında, Enver Paşa’nın babası da var.

Enver Paşa, Osmanlı İmparatorluğu’nu savaşa sokan ve felâkete sebep olan kişilerin önde geleni...

Sürgünde bir gün sohbet çapkınlıktan açılıyor, herkes gençliğinde yaşadığı bir macerayı anlatıyor.

Enver Paşa’nın babası safiyetle:

“Allah’a şükür çok masumum. Çünkü hayatımda hiç harama uçkur çözmedim!” diyor.

Osmanlı Devleti’nin batışından Enver Paşa’yı sorumlu tutan Süleyman Nazif atılıyor:

“Ah paşa hazretleri, keşke helâle de uçkur çözmeseydiniz de o zaman Enver Paşa başımıza çıkmaz, bizler de burada olmazdık!”

GÜNÜN SÖZÜ


Gerçek büyüklük kişinin kendi kendisinin efendisi olmasıdır!