Prof. Turan, mevcut Anayasa’ya göre bunun formülünü şöyle açıkladı: Cumhurbaşkanı seçilen kişi partisiyle ilişkisini kesip, parlamenter sistemdeki gibi Meclis’e güç verebilir.

Sevgili okurlar, ülke gündemimizdeki önemli ve aydınlatılması gereken konuları Türkiye’nin uluslararası başarıya ve büyük bir birikime sahip, Türkiye’nin en başarılı ve deneyimli Siyaset Bilimcilerinden biri olan Sayın Prof. İlter Turan’la konuşarak görüşlerini aldım.

■ Seçimi Millet İttifakı, daha doğrusu muhalefet kanadı kazanırsa bir süre “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” devam edecek. Acaba parlamenter sisteme geçmeden önce, mevcut sistemle de “parlamenter rejim varmış gibi” yönetmek mümkün olabilir mi?

Bu Anayasa ile parlamenter rejim varmış gibi davranabilirler mi konusunda şu söylenebilir; bu Anayasa’yı başka şekilde yorumladığınız ve bir takım yazılı olmayan demokrasi kurallarıyla uygulamaya çalıştığınız zaman parlamenter sisteme benzer sonuçlar elde edebilirsiniz. Bakanların kendi alanlarında parlamenter sistemdeki gibi yetkilendirilmeleri söz konusu olabilir, bakanların atanmasında cumhurbaşkanı parlamentonun desteğini isteyebilir. Yasa konusu olması gereken birçok iş kararnamelerle yapılıyor, bunun zaten olmaması lazım. Cumhurbaşkanı seçilen kişi, parlamenter sistemde olduğu gibi partisiyle ilişkisini kesebilir, mümkün olduğunca kararnamelerden kaçınıp Meclis’e güç verebilir. Hatta son günlerde yine parlamentoyla bağlantılı çok ilginç bir örnek yaşıyoruz; Sayıştay’ın raporları ortaya çıktı. Sayıştay parlamento adına devlet kurumlarının harcamalarını denetleyen bir kurumdur. Sayıştay’ın raporları ciddiye alınmıyor, dolayısıyla sorunu parlamenter veya başkanlık sisteminden çok, daha demokratik bir yönetim mümkün mü diye sormak lazım. Mümkündür ama şu anda oyların dağılımına baktığınız zaman gerçekten Anayasa’yı değiştirecek bir irade ne iktidar, ne de muhalefet açısından gözükmüyor. Bununla birlikte seçim sonrasında mümkün olabilir. Çünkü; özellikle şu anda Başkanlık Sistemi’nin sahibi olduğunu düşünen iktidar ağır kayıplara uğrar ve başkanlığı da elde edemeyecek olursa, “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” onun da işine gelecek bir tercih olabilecektir. Muhalefete düşmeleri halinde, şu anda uygulandığı şekliyle bir başkanlık sisteminin o muhalefetin de pek arzuladığı bir sistem olmayacağı bellidir. O zaman hükümeti mümkün olduğunca denetleyici bir yapısı olan güçlendirilmiş bir parlamenter sistem, muhalefete itilmiş ve ağır kayıplara uğramış mevcut iktidarın da tercihine dönüşebilir.

■ Bütün muhalefet partileri “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” isterken ve Cumhurbaşkanı Erdoğan “Başkanlık Sistemi devam edecek” derken nasıl oluyor da  “Gelin yeni anayasayı birlikte yapalım” teklifinde bulunuyor, bu çelişkiler nedir?

Bunu birkaç düzeyde ele almak lazım; bunlardan birisi netice itibariyle siyasi partiler rekabet halinde oldukları için kamuoyunu kendi düşünceleri yönünde etkilemek için bu beyanlarda bulunuyorlar, bunun gerçekleşme olasılığı her zaman çok yüksek olmayabilir. İkincisi; her partinin istediği kapsamda bir anayasa değişikliğini yapmak mümkün olmasa bile Anayasa’da bazı hususları muhalefet tarafından da desteklenerek değiştirmek mümkün olabilir. Ama bir anayasa yapımında bu kadar farklı yaklaşımları olan bir iktidar ve muhalefetin bir araya gelerek birlikte bir anayasa yapması zor gözüküyor. Dolayısıyla burada belki olayı bir siyasi rekabet sorunu olarak düşünmek lazım, Sayın Cumhurbaşkanı’nın ifadesi ilerde “Biz anayasayı değiştirelim dedik ama gelmediler, kaçtılar “şeklinde bir değerlendirmeye yol açabilir.

Prof. Turan yazarımız Ruhat Mengi’nin gündeme ilişkin sorularını yanıtladı.


BİLGİ VE BİRİKİMİYLE YOL GÖSTERİYOR...

Prof. İlter Turan, 1941’de İstanbul’da doğdu. ABD’nin prestijli eğitim kurumu Columbia Üniversitesi’nde okudu. 1970’de doçent, 1976’da profesör oldu. İstanbul ve Koç üniversitelerinde öğretim üyeliği, Bilgi Üniversitesi’nde de rektörlük yaptı. Türkiye’nin sayılı emeritus (bilgisi, birikimi ve saygınlığıyla yol gösteren hoca) profesörlerinden biri olan Turan, Uluslararası Siyasi Bilimler Derneği IPSA’nın Başkanlığı’nı da yaptı. Halen Dünya Gazetesi’nde haftalık köşe yazıyor.

LAİKLİK dindarların teminatıdır


■ Dindar anayasa yapalım, laiklik olmasın tartışmalarının Afganistan’da da yaşananlardan sonra bitmesi gerekmez miydi?

Şimdi bakın, dindar anayasa ne demek? Ben laikliği şöyle anlıyorum; insanların istediği inancı –başkalarına zarar vermediği sürece- özgürce uygulayabilmeleri. Yani laiklik esas itibariyle dindar kişilerin de teminatıdır. Dindar anayasa dediğiniz zaman anlaşılıyor ki birkaç kişinin inancını topluma egemen kılmanın formülü aranmaktadır. Afganistan’da din adına cehalet hakim, bu kadar basit. İşsiz güçsüz, cahil insanları bir araya getiren bir hareket yönetimi ele geçirdi.

100’den fazla ülkede laiklik var


■ Eski Meclis Başkanı İsmail Kahraman aniden ortaya çıktı ve “Parlamenter sistem demokrasiyle bağdaşmaz. Laiklik olmasın, dünyada 195 ülkenin sadece 5’inde var. Millet isterse Anayasa’nın ilk 4 maddesi değişebilir” dedi. Bu konular farklı siyasetçiler tarafından çok sık tekrarlanmıyor mu?

Şunu gözlüyorum, genellikle kamuoyunda daha somut, manevi olmayan meselelerde hükümet dara düştüğü zaman genellikle tartışmaları böyle sembolik alanlara çekiyor. Şu anda Türkiye’nin derdi; çok yüksek enflasyon, işsizlik oranı, vatandaşın geçim sıkıntısı. Şimdi birdenbire böyle bir demeç, halkın ihtiyaçlarıyla bağlantısı olmayan bir meseleyle gündemi doldurmaya çalışmak, siyasetin esas konusu olan “toplumun refahına ve huzuruna dönük işlerden” konuyu uzaklaştırmaktır. İlk 4 maddenin değişmezliği ilk defa gündeme gelmiş değil. Her parti kendi fikriyatı çerçevesinde toplumun sembolik gündemini doldurmaya ve toplumu kutuplaştırmaya çalışır. Bir Marksist parti olsaydı, bunu sınıf mücadelesi çerçevesinde ifade edecekti. Muhafazakar bir parti de, bu tür bir argümanla ortaya çıkıp milletin dikkatini somut meselelerden uzaklaştıracak ve kutuplaştırmayı kendi lehine çevirecektir. Amerika’da bir ara Hazreti İsa Anayasası bile teklif edilmiştir, her toplumda olabilir. Bizde de anlaşılıyor ki; Sayın Kahraman gündemi sembolik bir meseleyle doldurarak, milletin somut derdini ikinci plana atmayı amaçlamış. Herhalde kendine göre bir laiklik tanımı da yapmış ve ona uygun olarak dünyada 5 laik ülke var demiş. Hangi kriterlerle böyle bir değerlendirme yaptığını bilmiyorum ama atıyor olması çok muhtemeldir. Dünyada dini esaslara göre yönetilmeyen ülke sayısı 100’ün üzerindedir.

Terör sorunu demokratik kanallardan çözülmelidir


■ Muhafelet partileri HDP ile görüşmeler yapıyorlar ve rakip partiler bunu eleştiriyor. Bu konudaki görüşünüz nedir?

Çözüm yeri parlamentodur. Parlamentoda yapılacak görüşmelerde neyin mümkün olup olmadığı ortaya çıkacaktır. Taraflar bir müzakere masasına oturmadan önce daima maksimalist taleplerini ifade ederler. Buna karşılık müzakere masasında gerçekten bir uzlaşma arayışı samimiyse bu taleplerin her biri daha merkeze doğru bir yere gelecektir.

■ Bu sonradan şekil değiştirmez mi? İspanya’daki Katalonya gibi…

Bunu söylediğiniz zaman bir çözüm oluşturmak imkansızdır. Tersinden bakalım, İspanya’da Bask terör hareketi sonlandırıldı. Katalonya’da bir mesele var ama hukuk yoluyla yapılan bir mücadele var. Ciddi bir Katalon terörist hareketi yok. Bizde ortada bir terör örgütü var, çözüm üzerinde anlaşıldığı zaman bu terör örgütünün de ortadan kalkmasını sağlayacak bir formül lazım. Latin Amerika, İspanya gibi örneklere bakarak bir çözüm oluşturulabilir. Çözümün demokrasi içinde yer alan aktörler tarafından oluşturulması önemlidir. HDP’nin terör örgütüyle ilişkisi bir belirsizlik içeriyor. Parlamentoda bulunan bir partinin böyle bir ilişkisi olmaması lazımdır. O bakımdan HDP’nin teröre karşı vaziyet aldığını ve çözümün sadece parlamenter kanallardan, demokratik rejim içinde yürütülecek bir iş olduğunu beyan etmesi lazım.

Assos gibi pırlanta yerlerde tahribatın geri dönüşü yok!


■Ülkemizin en güzel ve dokunulmaması gereken, çoğu da sit alanı olan bölgesi bugün maden arama, taş ocağı, otel yapımı gibi nedenlerle yok ediliyor. Bilimsel bakışla ve kişisel olarak bu konuda ne düşünüyorsunuz? Örneğin Assos’taki yol yapımı haberi size ne hissettirdi?

Derin bir üzüntüye kapılıyorum ama bu derin üzüntüye ben çoktandır kapılıyorum zaten. Assos bir pırlanta yer ama Türkiye’de birçok yerde buna benzer icraat çok uzun süredir devam ediyor. Salda Gölü’nün çevresinde yapılanlar mesela müthiş cesaret kırıcı. İstanbul Validebağ’da da halk parklarına zarar verilmesin diye nöbet tutuyor fakat iktidar ısrarla bu bölgenin imara açılmasını zor kullanmaktan da çekinmeyerek gerçekleştirmeye çalışıyor.Tabiatı ve tarihi örselediğiniz zaman, buraların eski durumuna dönmesi ya mümkün olmuyor ya da çok uzun bir sürenin geçmesi gerekiyor. Türkiye, doğal güzellikleriyle de tarihiyle de övünen bir ülke, bunları koruma konusunda hassas davranmadığınız zaman sizin değerinizi en yükseğe çıkaran iki özellikten de vazgeçmiş oluyorsunuz.

■ Toplum üzülüyor, nöbet tutsa da önleyemiyor. Bu değerlerimiz ne zamana kadar kaybedilecek?

Demokratik toplumlarda siyasi kararları etkileme yöntemleri bellidir, bu seçimle belirlenir. Vatandaşların kendilerini ifade etmelerine imkan sağlayan anayasal özgürlükler var. Ancak bu özgürlüklerin son dönemde çeşitli nedenlerle kısıtlandığı, işlemez hale sokulduğu dikkati çekiyor. Bununla birlikte halk haberleşerek nöbet tutuyor, gösteri yapıyor. Burada kolluk kuvvetlerinin kullanımında da devletin “vatandaşın gösteri hakkını engellememesi” gibi bir sorumluluğu üstlenmesi gerekiyor.