İktidarın, CHP’li ve İYİ partili belediyeleri başarısız göstermek için her türlü engellemeyi yaptığı biliniyor.  İlk dönem bu kadar engelleme yokken, giderek kıskaca almak ve iş yapamaz hale getirmek için her türlü yola başvuruluyor.

Yalnız büyükşehirler için değil, il ve ilçe, hatta belde belediyelerinde de bu baskılar görülüyor. CHP’li belediyeleri etkisiz kılmak, çalışamaz hale getirmek için neler yapıldığını örneklerle aktaralım.

İZMİR ÖRNEĞİ

2020 yılında mali bütçeden toplanan vergi geliri ülkede 833 milyar lira. Bunun 95 milyar 500 milyon liralık bölümü İzmir’den toplanmış.  Vergi gelirlerinin yaklaşık yüzde 11.7’sini İzmirliler karşılamış. İzmir merkezi yönetimden ne kadar yatırım aldı? 2 milyar 300 milyon lira. Yani İzmir 40.7 vermiş, bir almış. Bunu, AKP’li büyükşehir belediyelerinin aldıklarıyla karşılaştıralım.

Kayseri, ödediği verginin yüzde 143’ünü, Konya yüzde 130’unu, Trabzon ödediği verginin yüzde 102’ni, Bursa yüzde
11’ini almış. Bir AKP’li belediyelerin payına, bir de CHP’li İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin payına bakıyorsunuz ve “Pes doğrusu” diyorsunuz.

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, “Bu sadece İzmir ile ilgili bir haksızlık değil. Genel olarak devletin topladığı vergilerden kentlere yatırım oranı büyük farklılıklar gösterebiliyor. Bu doğru değil. Bir kentten toplanan verginin ne kadarının o kente yatırım olarak döneceğinin ortak bir paydası olmalı ki insanlarda adalet duygusu rencide olmasın. Bir taraf yüzde 143, yüzde 130, yüzde 102 alırken, İzmir yüzde 2.4 alırsa bu adalet, hakkaniyet değil” diyor.

ADİL DAVRANILMIYOR

Türkiye’de toplanan verginin yüzde 11.7’sini İzmirli ödediğine göre ödediği vergiler karşılığında Devletten yatırım bekliyor. İzmir Büyükşehir Belediyesi 2020 yılı bütçesinin yüzde 42’sini yatırıma ayırmış ve 3.5 milyar yatırım gerçekleştirmiş. Özetle hükümetin kaynakları adil bir biçimde dağıtmakla ilgili sorumluluğu olmasına rağmen, iktidar bunu gözetmiyor.

Metro yapımlarını incelediğimde, İzmir’e Devlet bütçesinden bir metre bile metro tüneli yapılmadığını öğreniyorum.  Yani, hükümetin İzmir’de yaptığı metro tüneli yok. Tüm metro hatları, tünelleri İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nın yarattığı finansman kaynaklarıyla üretilmiş çözümlerle yapılmış. Belediye, bulduğu kaynaklarla İzmir tarihinin en büyük yatırımını Buca metrosuyla sürdürecek.

ARITMA TESİSİNE ENGEL

Küçük Menderes’te Kaymakçı köyü var. Bu köyün pis suyu dereye akıyor. Büyükşehir Belediyesi arıtma tesisi yapmak istedi. Bunun için kamu kuruluşu olan Tarım İl Müdürlüğü’nden görüş almak istedi.

Tarım İl müdürlüğünün, Belediyeye nasıl bir cevap verdiğini, Başkan Tunç Soyer’den dinliyorum:

“Müdürlüğün cevabı şaşırtıcıydı, ‘Burası tarım arazisi, burada arıtma tesisi yapamazsınız.’

O toprağı zehirleyen atıklarla mı koruyorsunuz tarım arazisini? ‘Arıtma tesisi yapamazsınız, tarım arazisi. Koruyacağız’ diyorlar. Koruyun ama o tarım arazisine zehir akıyor. ‘Bırakın arıtma tesisi yapalım’ diyoruz il tarım müdürü uygun görüş vermiyor bize.”

Başkana göre İZSU olağanüstü bir çalışma yürütüyor. Türkiye’de en çok arıtma tesisi olan şehrin İzmir olduğunu, pis suyun yüzde 97’sini arıttıklarını anlatıyor. Bunların tamamının ileri biyolojik arıtma tesisi olduğunu kaydeden Başkan, deşarjı yapıldığında azot ve fosfatın hiç olmadığını, o nedenle körfezde bir müsilaj tehlikesinden bahsedilemeyeceğini söylüyor. Bu konuda, “Daha yapacak çok işimiz var. Hiçbir kanalizasyonu açıkta bırakmayacağız” diyor.

İşsizlik özellikle de genç işsizlik bütün illerde olduğu gibi İzmir’de de yüksek. Gençlerin iş umudu belediyeler olmuş. Ankara’da 350 bin kişi iş için belediyeye başvururken, İzmir’de de 225 bin kişi belediyeye iş başvurusu yapmış. İşsizliğin bu kadar büyüdüğü ülkemizde, Tunç Soyer’in, ihale şartnamesine yeni mezunların istihdamını zorunlu kılmasıyla çözülecek iş değil. Ama, bu bile İzmir’de memnuniyet yaratmış.

İzmir’den şimdi Bartın’a gidelim.

Bartın Gazetesi 98 yaşında


Bartın gazetesinin yeri ayrıdır. Yakın döneme kadar Zonguldak’ın ilçesi olan Bartın ilimizde, tam 97 yıldır yayımlanan, ülkemizin en eski üçüncü gazetesi olma özelliğini taşıyan Bartın gazetesi, 98’inci yılına girdi.

Kurucusu Cemal Aliş tarafından taş baskıyla 6 Eylül 1924’de yayımlanan Bartın gazetesi yüksek lisans ve doktora tezi oldu. Yurtiçi ve yurtdışı abonelerine paralı satılan haftalık gazetenin 10 bin civarında okuru var. Gazeteyi, 45 yıldır Cemal Aliş’in oğlu Esen Aliş çıkarıyor. Cumhuriyet tarihimize tanıklık eden gazetenin arşivi ve makineleri Bartın Belediyesi Kent Müzesinde, gazetenin bazı nüshaları da İstanbul Gazeteciler Cemiyetinde sergileniyor. Rıfat Ilgaz da vefatından önce son 7 yıl Bartın gazetesinde yazdı.

Bartın gazetesine nice uzun yıllar diliyor, Aliş ailesini kutluyoruz.


Bölünmüş adalet


Bireyin devletten ilk beklentisi, adaletin tesisidir. Bu gerçeklik, Türkiye topraklarında uzun zamandır inşa edilen ve adaletin tesisi konusunda bireylere öğrenilmiş bir çaresizlikle adeta zorla kabul ettirilmeye çalışılan adalet sorunlarını, bölünmüş adliyelerle daha da görünür kılmıştır. Ankara’da; sadece adli yargı ilk derece mahkemelerinde altıya bölünmüş adliyeler, vatandaşlar için de adalete erişim sorununun bizzat kendisi haline geldi.

Kamuoyu araştırmaları, gündelik hayat tanıklıkları Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının adalet kavramına inançları ile adli mercilere saygılarını önemli ölçüde kaybettiklerini gösteriyor. Zincirin bir halkası olarak avukatların ve avukatlık mesleğinin itibarsızlaşması da en büyük meslek sorunlarından birisine dönüştü.

YURTTAŞ GÖZÜNDE

Yeni adli yıl başlamışken, Ankara Barosu Başkanı Erinç Sağkan ile sorunları konuştuk. Avukatlık mesleğinin yanı sıra daha bütünlüklü olarak adli mercilerden, ceza infaz kurumlarından mahkeme kalemlerine, Adli Tıp Kurumu raporlarından alternatif uyuşmazlık çözüm mekanizmalarına kadar hakim, savcı, avukat, katip, mübaşir, bilirkişi, uzman, hatta adli kolluğu da kapsayan o devasa adli mekanizma; yurttaş gözünde değer kaybettiğini belirtti

Adalet kavramının kaybettiği değeri, adalet kelimesinin ardına ve adli binaların da üstüne saray yazdırmakla yerine getiremezsiniz. Şimdi, yargıda bir de bölünmüş adalet sorunu yaşanıyor.

KİRALIK BİNALARDA

2013 yılında Ankara’da icra müdürlükleri ve mahkemeleri Sıhhiye’den Yenimahalle Sebze Hâli yanında bir binaya taşındı. 2016 yılında iş mahkemeleri ile ticaret mahkemeleri Balgat’ta otelden bozma kiralık binaya taşındı. 2017 yılında bu defa da asliye hukuk, sulh hukuk ve tüketici mahkemeleri yine adliye olarak düşünülmemiş, Dışkapı’daki erkek öğrenci yurdundan dönüştürülmüş yapıya taşındı. Aynı yıl, Yenimahalle’deki yerleşkesinin uygun olmadığına karar verilince icra müdürlükleri ve mahkemeleri bu defa Söğütözü’nde adliye binası olmaya hiç elverişli bulunmayan dikey yapı binaya kiracı olarak taşındı.

2021 yılı adli yıl açılışı ise Söğütözü’nün ikinci adliyesi olarak faaliyete geçecek inşaatın önünde yapıldı. Aile, çocuk ve çocuk ağır ceza mahkemeleri Sıhhiye’den, ticaret mahkemeleri Balgat’tan ve tüketici mahkemeleri Dışkapı’dan yine dikey yapı bu yeni binaya taşındı. Bu bina için de kira ödeniyor. Sıhhiye’deki merkez adliyede sadece asliye ceza ve ağır ceza mahkemeleri ile Cumhuriyet savcılıkları kaldı.

PİŞMAN EDİYOR

Bölünmüş ve dağılmış bir adalet mekanizması sorunlarını; Baro Başkanı Erinç Sağkan, bu yılın Ağustos ayında apar topar taşınan ve fakat yeni adli yılın açılmasına rağmen halen yerleşememiş Söğütözü adliyesi örneği ile anlatıyor:

“Bir boşanma ya da tüketici mahkemesi yargılamasının ilk celselerine başka bir binada katılan yurttaş, bu taşınmalar tanık ya da taraf fark etmeksizin hiçbir tüm dosya öznesine tebliğ edilmediği için taşınmadan bihaberdir. Olasıdır ki, takip eden celse için de eski binaya gidilecek, taşınma öğrenilecek, saatinde yeni binaya yetişilemeyecek ve dosya nezdinde ciddi hak kayıpları yaşanacaktır.”

Binaların, binlerce kişinin girip çıkacağı adliye yerleşkeleri olarak tasarlanmaması; ulaşım başta olmak üzere tuvalet, otopark, asansör, merdiven, bahçe, vezne, güvenlik gibi pek çok sorun doğuruyor. Bu sorunlar, farklı ilçe sınırları içinde kalan saraylar arası koşturacak yurttaşı yargısal yollar ile hak aradığına pişman edecek ciddiyettedir.

VERİLEN SÖZLER                                    

Avukatların mesleklerini yapmaları da giderek zorlaşıyor. Aynı gün, hatta saatte birden fazla dosyaya yetişmeye çalışmak yargıya ya da müvekkillere emek ve maliyet külfeti olarak da yansıyor. Yargısal faaliyetin hızlanması ve adalete erişimin kolaylaşması gerekirken, bu konuda taahhüt belgeleri yayınlanır ya da uluslararası mecrada çeşitli sözler verilirken saray tabelalı binalarda durum çok farklıdır.

Erinç Sağkan, “Hak arama mücadelesi olan mesleğimizi yapmamız sistematik olarak yasalar, uygulamalar ve nihayet bölünmüş adalet ile fiziki koşullar itibariyle de günden güne güçleşiyor. Yargı mercileri nezdinde hak mücadelesinin yok sayılması mesleğimize ve meslektaşlarımıza yönelik kitlesel bir mobbing halini aldı” diyor.

SORUMLULUĞA HAZIRLAR

Aylık kira miktarları bile yüksek rakamlara ulaşan bölünmüş adliye binalarının iki ya da üç yıllık kira bedeli ile Ankara’ya yakışan adliye yapılamaz mı? Bu konuda, Baro Başkanı Erinç Sağkan’ın ilginç ve önemli önerisini dinliyorum:

“Tarihsel olarak, bir yurttaşın devletten en eski beklentisi olan adaleti sağlama görevini yerine getirmede sorumluluk almaktan imtina edilmeye devam edilmesi halinde; stajyer meslektaşlarımız ile beraber 25 bin kişilik bir hak arama ordusu olan biz Ankara Barosu, Ankara’ya yakışan, yeni, tek ve gerçek bir adliyeyi Cumhuriyetin başkentine kazandıracak güçteyiz. Bu konuda sorumluluk almaktan da asla kaçmayacağımızı duyurmak isteriz.”

Biz de Ankara Barosu Başkanı Erinç Sağkan’ın bu önerisini, yetkililere duyuruyoruz.