Bazen soruların çalınmasıyla, sınav iptalleriyle, kadrolaşmalarla, rektör seçimiyle ya da atamasıyla üniversiteler her daim gündemdedir. Öyle dönem geliyor ki alanlarında başarılı olarak bilinen isimler cezaevine konuluyor. Dönem geliyor, askerlerin yargılandığı davanın tek sanığı Yükseköğretim Kurulu’nun (YÖK) eski Başkanı oluyor. Gerekçesi de darbeye teşebbüs...

Aslına bakarsanız başarılı üniversiteleri etkisizleştirmek adına başlatılan çalışmanın temeli 1 Eylül 2014’e dayanıyor. Liselerde başlattıkları bu adımı, şimdi başarısıyla ünlü üniversitelerde gerçekleştirmek istiyorlar. Boğaziçi Üniversitesi’nin kriterlerine uymayan atamaya işte bu yüzden karşı çıkılıyor. Konuyu biraz açalım ve geriye gidelim.

LİSELERDE YAPTILAR

Bazı liselere, Anadolu liseleri giriş sınavında yüzde 1’lik dilime giren öğrenciler alınıyor. Başarılı öğrencilerin yerleştirildiği bu liselerden mezun olanların yüzde 90-95’i gelişmiş, kökleşmiş ve yüksek puanla öğrenci alan fakültelerde öğrenime hak kazanıyor. İşte bu tür fakültelere öğrenci yerleştiren İstanbul Erkek Lisesi, Kadıköy Anadolu Lisesi, Kabataş Anadolu Lisesi, Ankara Atatürk Anadolu Lisesi gibi okullara etki yapamayan, kadrosunu değiştiremeyen yönetim, çareyi Anadolu Lisesi yönetmeliğini değiştirmekte buldu.

Milli Eğitim Bakanlığı, başarılı okulları “Proje Okulu”na dönüştürdü. Yapılan değişiklikle, yıllardır bu okullarda başarılı bir şekilde öğretmenlik, yöneticilik yapanlardan 8 yılını doldurmuş olanları başka okullara gönderdi. Proje okullarına, herhangi bir esasa bağlanmadan bakan onayıyla müdür, müdür yardımcısı ve öğretmen ataması yapıldı. Böylece başarılı okulları itibarsız hale getirdiler.

O dönemde de veliler, öğrenciler, öğretmenler karara tepki gösterdi. Bakan onayı ile yapılan yönetici ve öğretmen atamaları ağırlıklı olarak iktidara yakın öğretmen sendikası Eğitim Bir-Sen üyesi olanlardan seçildi ve öyle de devam ediyor.

O YOLU DA AÇTILAR

Bunlarla yetinmediler. Anadolu Liseleri Nakil Yönetmeliği’nde değişiklik yaptılar. Bu okullara geçiş için taban puan barajını kaldırdılar. Böylece 450-500 puanla öğrenci alan Anadolu lisesine, 300-350 puan almış olan öğrencilerin nakilleri yapıldı.

İşte bu projenin devamı olarak yükseköğretimde başarılı olan ve yüksek puanla, yüzde 1’lik dilimle öğrenci alan Boğaziçi gibi üniversiteleri sıradanlaştırma projesi uygulamaya konuldu. 2006’dan sonra kurulan üniversitelerin, gelişmiş üniversitelerle eşleştirilmeleri de ortaöğretimdeki nakillerdeki taban puanın kaldırılmasının bir benzeridir.

KEMAL GÜRÜZ NE DİYOR?

Prof. Dr. Kemal Gürüz, Karadeniz Teknik Üniversitesi Rektörlüğü, TÜBİTAK Başkanlığı, 1995-2003 tarihleri arasında Yükseköğretim Kurulu (YÖK) Başkanlığı yaptı. Halen “Cebir ve şiddet kullanarak darbeye teşebbüs” suçlamasıyla müebbet hapse hükümlü. Boğaziçi Üniversitesiyle ilgili gelişmeleri “Rezalet” olarak niteliyor, “Rektörlük için illa seçim olacak diye bir şey yok. Atamadan önce üniversitenin görüşü alınır, heyet araştırma yapar. Şimdi olduğu gibi tepeden inme atama sistemi bizden başka yerde yok”  diyor.

Gürüz dönemiyle ilgili yabancı kurum ve kuruluşlarca daha sonraki yıllarda yapılan değerlendirmelere göre Türkiye 1995-2003 döneminde bilimsel yayınlar, uluslararası tanınırlık, akademik hürriyet, üniversite özerkliği bakımından zirve yapmış. Bu dönemin ardından düşüşe geçmiş. Geldiğimiz yer; K.Kore ve Yemen’le aynı gruptayız. Diğer bir ifadeyle 12 Eylül öncesinin gerisine düşülmüş.

CEZAEVİNDEYKEN

Kemal Gürüz, 442 gün Sincan F Tipi Cezaevi’nde yattı. O günlere ilişkin düş kırıklığını şöyle anlatıyor:

“Hapishanede geceleri uykum kaçar, demir parmaklıkların ardından gökyüzünü seyrederken hayallere dalar, üniversitelerimiz ve bilimsel kuruluşlarımızın bu hususları gür bir sesle dile getirip böylesine absürt bir suçlamayla karşı karşıya bırakılmamı yine gür bir sesle protesto ettiklerini hayal ederdim, olmadı. Sadece ODTÜ senatosu değerli dostum, aziz kardeşim rahmetli Ahmet Acar’ın başkanlığında bir bildiri yayınladı. Birkaç kişinin dışında yazan olmadı.

Buna karşılık, uluslararası kuruluşlar hapishanede ziyaretime geldiler, kitap yayınladılar. Yabancı basın ve bilimsel dergilerde yazılar çıktı. ABD Büyükelçisi beyanatlar verdi, kültür ataşesi okumam için kitaplar getirerek üç defa hapishanede ziyaretime geldi. Selefim TBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu’nda ifade verirken tek kelime etmedi.

Bugüne kadar bu konularda tek kelime sitem etmedim. Bunların bende ne kadar büyük bir hayal kırıklığı ve  küskünlük yarattığını tahmin edersiniz. Bu ruh halim hala sürüyor. Buna rağmen diyorum ki; zaman, geçmişten husumet çıkarma zamanı değildir. Bugünlere geleceğimizi 20 Aralık 2002 tarihli Üniversitelerarası Kurul toplantısı açış konuşmamda söylemiştim.”