Geçtiğimiz 8 Mart etkinlikleri kapsamında sunumunu izlediğim ve toplumsal cinsiyet çalışmalarını İstanbul Üniversitesi Akademik Veri Yönetimi’nde (AVESİS) sürdüren Prof. Dr. Fatmagül Berktay’ın artan kadın cinayetlerine ilişkin kullandığı “Kadın kırımı yaşanıyor” saptamasının, her gün doğrulandığı bir Türkiye’de yaşıyoruz.

★★★

Bir gün bir bebenin, başka bir gün bir ninenin, hatta aynı gün  bir ailenin topluca “kadın cinayetine” kurban gittiği bir ülke olarak anılmak, “T.C. Cumhurbaşkanlığı Hükümeti”ne de yakışmaz!

★★★

Önceki gün Resmi Gazete’de yayımlanan Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile İstanbul Sözleşmesi’nin “fesih” kararından dönülmesi yolunda, sivil toplum kuruluşlarının dile getirdiği  çağrıya TÜSİAD da katıldı:

”Çağrımız; kadına yönelik şiddeti sonlandırma yolunda atılmış hiçbir adımdan taviz verilmemesidir. İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesi kararının geniş kamuoyu vicdanına kulak verilerek yeniden değerlendirilmesi, şiddetle mücadelede sıfır tolerans anlayışının en büyük göstergesi olacaktır.”

Dün sokaklarda “aile erkil devlet” söylemine kadınların isyanı vardı...

★★★

Olacağı söyleyeyim; öyle çok uzun bir zamandan bahsetmiyorum; yarın bir başka ülkede “ev içi şiddeti önlemekle ilgili” hazırlanan yeni bir uluslararası bildiri imzaya açılır; “İstanbul Sözleşmesi” Avrupa Konseyi’nin tozlu raflarına tıkılır, yerine misal “Roma Sözleşmesi” gelir!

Ortaya çıkacak olası “sözleşme haritası” demokrasi dışı ittifakın da resmi olur.

★★★

Danıştay’ın ilkokullarda “andımız”ın okutulmaması yönünde verdiği karara, AKP’den ayrılan Deva ve Gelecek Partisi’nin verdiği desteğin, “İstanbul Sözleşmesi” iptali kararını cesaretlendirdiğini görmek gerekir.

İstanbul Sözleşmesi’nin yürürlüğe konduğu 2014 yılının siyasi aktörleri de olan bu iki partinin lideri şunu anlamalı: Cumhuriyeti savunmadan demokrat olamazsınız!

İstanbul Sözleşmesi yaşatır


■ Kadınları her türlü şiddetten korumak için hazırlanmış uluslararası bir sözleşmedir.

■ Sözleşmeyi farklı ülkelerden uzmanlar birlikte hazırlamış ve şimdiye dek 34 devletin parlamentosundan geçmiştir.

■ Türkiye sözleşmenin ilk imzacısıdır.

■ İstanbul’da imzalandığı için adı İstanbul Sözleşmesi’dir.

■ Kadınları ve çocukları her türlü şiddetten korur. Çocuk istismarını engeller.

■ Çocuk yaşta ve zorla evlilikleri engeller.

■ Şiddete maruz kalan kadın ve çocukları güçlendirir.

■ Kadına karşı ayrımcılığı tümüyle yok etmeyi amaçlar.

■ Fiziksel, cinsel, ekonomik, psikolojik şiddet türlerini tanır.

■ Toplumsal cinsiyet eşitliğini kurmayı hedefler.

■ Sözleşme savaş hallerinde bile geçerlidir.

Nafaka süresini kısıtlamak ve tecavüzcülere af da istediler


Tarikatlar, toplumu İslami referanslarla dizayn etmek isteyenler, “eril” dil üzerinden itaatkar toplumun ideolojisinin savunucusu oldular.

Kadınlar ve çocuklardan başlamalıydılar!

Yaklaşık 300 kadar sivil toplum kuruluşu, 2016 yılında “TCK-103 Çocuk Cinsel İstismarı Affına Karşı Kadın Platformu” kurarak, örgütlü mücadele başlattı.

★★★

Son olarak, Nisan 2020’de, infaz yasası değişiklikleri sırasında çocuk cinsel istismarcılarının affı yeniden kamuoyu gündemine getirilmişti. “13 yaşındaki bir kız çocuğunun kendisinden 15 yaş büyük bir erkekle evlenmesini mümkün” kılacak bir yasa teklifi taslağı ortaya çıkmıştı.

★★★

Çocuk cinsel istismarının affı olmaz”, “Bir çocuğun çıkaramadığı ses olmak zorundasın”, “Tecavüz meşrulaştırılamaz” sloganları etrafında bir araya gelen TCK103 Kadın Platformu’nda açıklanan bir araştırma:

Toplumun yüzde 99’u çocuklarını 18 yaşından önce evlendirmek istemiyor.

Araştırmayı 2018 yılının Ekim ayında Müslüman kadınların bir araya gelerek kurduğu Havle Kadın Derneği yapmıştı.

★★★

AKP’de  pişirilen bu düzenleme 2016 Kasım’ında bir gece yarısı TBMM’de yasalaştırılmak istenmişti.

Kadın hakları savunucuları başta olmak üzere demokrasi güçleri “tecavüzcülerin affına” karşı çıkmıştı.

Nisan 2020’de Covid-19 görüşülürken de “tecavüzcülere af” çıkarmaya uğraştılar.

Hep gündemde tutulan “af” konusu, 6284 sayılı “Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi” yasasının etki gücünü zayıflattı.

★★★

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “100 Günlük Eylem Planı”nda “Nafaka sistemi daha adil hale getirilsin” demişti...

İlgili bakanlıklar nafakanın sınırlandırılması için çalışma başlattılar.

İslami çevrelerde “Ömür boyu nafaka olmaz” sesleri yükseldi... Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü, kadın derneklerinden yükselen tepkiyi dile getirdi: “Güçsüz kadın, biat eden aile düzeni isteniyor.”

★★★

2016 yılında yapılan bir araştırma, 4+4+4 eğitim sistemi ile ikinci 4 yıl sonrası okuldan ayrılan 676 bin kız çocuğu gerçeğini ortaya çıkarmıştı. SGK güvencesinden mahrum, geliri olamayan kadın nesli tahayyülünün tohumları eğitim sisteminde yapılan değişiklikler ile atıldı.

★★★

Her genç 3 kadından 1’inin işsiz olduğu bir Türkiye’de nafaka ihtiyacını tartışmaya açmanın, gelir dağılımı adaletsizliği terazisinin “kadın” kefesini doldurmak anlamına geleceği aşikar.



Sözleşmeye ilk müdahale "ev içi" yerine "aile içi" tercümesiyle yapılmıştı

Türkiye Kadın Girişimciler Derneği (KAGİDER): “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadele” hakkındaki Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nin (İstanbul Sözleşmesi), 9 Sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin üçüncü maddesi gereği Türkiye Cumhuriyeti bakımından feshedilmesini büyük üzüntü ve şaşkınlık ile karşılamıştır.

KAGİDER’in bu açıklamada kullandığı “ev içi” tanımı, gelinen noktada önemli bir vurgu.

Zira uluslararası metinde yer alan “ev içi şiddet” kavramı; evin içindeki tüm cinsiyetleri ve bireyleri kapsıyor.

Ev yaşamının paylaşıldığı; hizmetli, çocuklar ve yaşlılar da, LGBTİ’liler de “hak” temelli bu yaklaşımın içine giriyor.

Türkiye İstanbul Sözleşmesi’ni imzalarken, metni “aile içi” olarak tercüme ederek “sınırlayıcı” tutumunu ortaya koymuştu.

Türkiye sözleşmeyi imzalayan ilk ülke olarak gösterdiği önderliği “fesih” marifetiyle de sürdürüyor.

Aynı tartışma Avrupa ülkelerinde “muhafazakar” iktidarların iş başında olduğu Macaristan ve Polonya’da da sürüyor.

Polonya; 46 ülke tarafından imzalanan ve ardından da 34 ülke parlamentosu tarafından onaylanan sözleşmenin “değiştirilmesi” yönünde yürütülen tartışmayı diplomatik alana taşıdı.

İstanbul Sözleşmesi’nin eşcinsel evliliklerin yolunu açacağı iddiası ile değiştirilmesi yolunda uluslararası çalışmalar yürüten Polonya’nın geçtiğimiz ekim ayında; Macaristan, Çekya, Slovakya, Hırvatistan ve Slovenya ile konuyu görüştüğü ileri sürüldü.