Türkiye’nin kaderi bundan 102 yıl önce aynı gün Anadolu’ya ve İstanbul’a demirleyen iki vapurla değişti. Atatürk ve silah arkadaşlarını İstanbul’dan Samsun’a taşıyan Bandırma Vapuru, 19 Mayıs 1919 günü limana vardı. Almanya’dan 3 ay önce kalkan Akdeniz Vapuru da aynı gün İstanbul Limanı’na demir attı. Bandırma Vapuru ve Akdeniz Vapuru çok özel yolcular taşıyordu. Bandırma Vapuru’nun yolcularını çok iyi biliyorsunuz. Akdeniz Vapuru’nda kim vardı? Köy Enstitülerinin kurucusu İsmail Hakkı Tonguç ve bir grup idealist öğretmen...

KURTULUŞ VAPURLARI

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu iradesi Avrupa’dan ve İstanbul’dan, inançla Anadolu’ya gidiyordu. İşgal güçleriyle cephede, kul köle olmayan özgür bireyler yetiştirmek için cehaletle savaşılacaktı. Eskişehir-Kütahya hattında savaş sürüyordu. Atatürk’ün emriyle 1921’de Ankara’da I. Maarif Kongresi toplandı. Mustafa Necati Bey, Reşit Galip, Vehbi Bulak, Saffet Arıkan, Hasan Ali Yücel, İsmail Hakkı Tonguç gibi yüzlerce öğretmen katıldı. Atatürk, cepheden gelip kongreyi açtı. Anadolu köylüsünü ilim ve fenle kalkındıracak, eşitlikçi, çağdaş bir eğitim istedi.

PAŞANIN PARALARI

Silistre’nin Atmaca Köyü’nde çiftçilik yapan İsmail Hakkı Tonguç gibi isimler için bu kongre ayrı bir önem taşıyordu. 1914’te İstanbul’a geldiğinde Fatih’te bir medreseye götürüldü. Modern-bilimsel eğitimin medresede olamayacağını anlayınca, hızla çıktı. Hemşehrilerinden adını sık duyduğu saraydaki bir paşanın kapısını çaldı. “Okumak istiyorum. Yardım eder misiniz?” diye sordu. Bastonuyla kapıyı aralayan Paşa, “Parası olan okur, olmayan okumaz” diyerek, itti. “Parasız, yoksul, gariban köy çocuklarının okuması için kapıları ardına kadar açacağım” diyerek, kapının önünde yemin etti.

KIZIL TUĞLALAR

İşte bu yeminin ilk adımı 1921’deki I. Maarif Kongresi’nde atıldı. Sonrasında, Millet Kıraathaneleri kurmasalar da, 1928’de Anadolu’da kurdukları Millet Mektepleri ile 17 milyonluk nüfusun yaklaşık 4 milyonuna okuma-yazma öğretmeyi başardılar. Köy Enstitülerinin temeli de böyle atıldı. Öğrencilerin, ‘Tonguç Baba’ dediği İsmail Hakkı 61 il, 305 ilçe, 9 bin 150 köye tek tek gitti. Bakanlıktan gelen, ‘Genel Müdür’ havasıyla, gariban köylünün son kuzusunu çevirttirip, yemedi, “köylülerim...” değil “komşularım” diye seslendi. Köy Enstitülerindeki öğrencilerin okul yapmak için ürettiği dört kızıl tuğla, masasındaki en değerli varlıktı...

BABALARA İNANIN

Anadolu’da tam bir asır önce karılan bu harç, eğitimde fırsat eşitliğinin temelini attı. Kayyum Rektör Melih Bulu atanması sonrası siyasetçiler Boğaziçi Üniversitesi’ni ‘elitist’ olmakla suçlasa da, Boğaziçi ne kadar elitist? Anlatayım. 2000 yılı ÖSS sınav sonucu açıklandı. Ajanslar, elinde buğday tenekesi tarlada çalışan pembe yanaklı bir köy çocuğunu, “Tarladan şampiyon çıktı” diye geçti. Yine, eğitim editörüyüm. Genel Yayın Koordinatörümüz Yılmaz Özdil, benden gerçek şampiyonu bulmamı istedi. Konya’nın Yunak ilçesine bağlı Çayırbaşı Köyü’ne doğru yola çıktık. Bozkırın ortasında, kilometrelerce yeşilin olmadığı ve en yakın merkeze 85 kilometre mesafede bir köy...

BOZKIRIN GÜNEŞLERİ

Bahçesi ağaçlı tek ev 7 çocuklu Elif-Yılmaz İnan’ın eviydi, tanıştık. Telefonları çaldı. Başbakan yardımcısı  Mesut Yılmaz, köylü babayı tebrik ederken, araya bir vakıf üniversitesini tercih etmelerini de sıkıştırmıştı. Baba, “Boğaziçi’nde okuyacak” diye itiraz etti. Telefonu kapatınca, “Atatürk’ün kurduğu devlet okullarında okudu. Başarı devletin...” dedi. “Kimseye göstermedim” dediği, içi kitap dolu bir odayı açtı. Yaşar Kemal’in kitaplarını anlattı. Oğlu, Boğaziçi İşletme Bölümünü bitirdi. Sınavın gerçek şampiyonu eğitimin önemini kavrayan babasıydı. Akdeniz ve Bandırma Vapuru yolcuları gibi şimdi Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri de ‘aşağı bak’ denildiğinde gökyüzüne baktığı için saray için sakıncalı piyadeler olsalar da Anadolu için daima umutlar...