Ekonomist, gazeteci ve Doğru Parti’nin Ekonomiden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Meriç Köyatası dostumdan, Suriyeli ve Afgan sığınmacılarla ilgili yeni bir mektup aldım. İktidarın onayı ile ABD ve AB tarafından ülkemizde sahnelenen “göç mühendisliği” oyununun, Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana, Türkiye’nin bekasına yönelik en ciddi tehdit olduğunu belirten Meriç Köyatası’nın mektubu şöyle:

★★★

“Yaşanan göç dalgasını, iktidarın, yandaş medyanın ve sözde demokrat- aydın-liberal- solcu- hümanist- ‘yetmez ama evet’çi benzeri bir zihniyetin gürültücü tutumu ile iç siyaset sorunuymuş gibi tartışıyoruz. Üstelik de hiç hak etmediğimiz ırkçılık suçlamasıyla karşı karşıya kalarak!

Oysa ülkemizde, bir savaş silahı olarak stratejik ‘göç mühendisliği’ yürütülüyor.  Bir taraftan nüfusun yüzde 10’una yakın kalıcı bir göç dalgası ile coğrafi bölgelerin, şehirlerin nüfus yapısı değiştiriliyor. Diğer yandan 10 milyona yaklaşan sığınmacılar içinde sayılarının kaç olduğunu bilemediğimiz binlerce, on binlerce terörist- militarist unsurlar kolayca silahlanabilecekleri şekilde Türkiye’nin dört bir yanına dağıtılıyor. Bu göç mühendisliğinin amacını şu şekilde özetlemek, abartı sayılmasa gerek: ABD, Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkıp ‘Federe İslam Devletini’ kurma hedefini, siyasal yollarla başaramadığı takdirde, iç savaş tezgâhlayacak!..

★★★

Dünyanın yeni düzeninde, Türkiye’nin NATO üyeliği, ABD’nin umurunda değil. Senin de 19 Ağustos tarihinde isabetle yazdığın gibi, ‘Emperyalizmin ipiyle kuyuya inilmez!..’

Türkiye’yi Orta Doğu türü bir çadır devletine dönüştürüp kontrol etmek daha çok işine geliyor. Emperyalizmin paylaşım savaşını dikkate almadan analizlerimiz eksik kalır. ABD’nin hedefinde Çin’in Kuşak Yol Projesi’ni baltalamak var. Çin’in Kuşak Yol Projesi’ne bakmadan, ABD’nin Orta Doğu’da ve Asya’da ne yaptığını ve bundan sonra Türkiye’de ne yapmak isteyeceğini gerçekçi bir şekilde analiz edemeyiz.

★★★

1990’lı yıllarda dünyaya egemen olan küresel neoliberal emperyalist politikalar,  ABD ve Batı’nın dilediği gibi gitti. Gelişmekte olan ülkeler, küresel finans sisteminin borç batağına saplandılar. Tarımdan sanayiye, tüm üretim alanlarında uluslararası dev şirketlere, onların IMF, Dünya Bankası gibi kurumlarına bağımlı hale geldiler. Ancak 2010 yılından itibaren Çin, ABD ve Batı’nın “büyük bir yeni pazar olma” beklentisinin aksine, neoliberal küreselleşme sürecini kendi büyüme ve sefaleti yenme modeline dönüştürdü. Bununla da kalmadı, dünya dış ticaretinde ve dünya ekonomisinin liderliğinde ABD’ye karşı en büyük tehdit haline geldi. Neoliberalizmin tüm dünyayı etkisi altına aldığı 1990 yılında Çin’in dünya ekonomisindeki yeri 11’inci sırada idi, 2010’dan itibaren de ikinci sıraya oturdu. Çin’in uygulamaya geçirmeye çalıştığı Kuşak Yol Projesi, kısa bir süre sonra Çin’i, dünya liderliğine taşıyacak.

★★★

ABD emperyalizmine karşı en büyük tehdit gibi görünen Kuşak Yol Projesi’ni kısaca şöyle tanımlayabiliriz: Çin’i, Orta Asya’yı, Kafkasları, Türkiye’yi, Güney Asya’yı, Orta Doğu’yu ve Avrupa’yı birbirine bağlayacak büyük bir proje. 2013 yılında fikir olarak ortaya çıktı. 2017 yılında birçok ülke ile anlaşma imzalandı. 2049 yılında tamamlanması bekleniyor. Bu kapsamda, Çin ile Avrupa arasındaki 65 ülke, karayolu, demiryolu, denizyolu, limanlar, boru hatları ve fiber optik hatlarla birbirine bağlanmaya başladı. Dünya nüfusunun üçte ikisini, dünya üretiminin üçte birini, dünya ticaret hacminin yüzde 20’sini kapsıyor.

Projede Kuzey, Güney, Orta Kuşak gibi kara ve deniz koridorları bulunuyor. Türkiye, hızlı tren, demiryolları, karayolları ve ayrıca limanları ile Avrasya’nın Asya ve Avrupa’nın bağlantısında çok önemli ve en avantajlı bir konuma sahip. Bir örnek verelim: Deniz yoluyla bir ürün Avrupa’ya 45 gün içinde giderken, Türkiye’nin yer aldığı Orta Kuşak’ta demiryolu ile 15 günde ulaşıyor. O nedenle Kuşak Yol Projesi’ni baltalamak açısından ABD, istikrarsız ve tamamen kendi kontrolünde, demokrasi ve hukuktan uzak bir Türkiye istiyor.

ABD’nin hedefinde sadece Türkiye yok. Kuşak Yol Projesi’nde yer alan tüm ülkelerde ABD sürekli sorun çıkarıyor. Kuşak Yol Projesi üzerinde kara ve deniz koridorunda yer alan ülkelere ve o bölgelere kısaca bakarsak...

★★★

Kuşak Yol Projesi’nin Çin’den Batı’ya açılan ilk kapısı Sincan Özerk Bölgesi... Urumçi Ekonomi ve Teknoloji Kalkınma Bölgesi, Kuşak Yol Projesi’nin lojistik merkezi... Bizim Doğu Türkistan dediğimiz Sincan’da karışıklıklar, bu nedenle bitmiyor.

Güney Çin Denizinden, Hint Okyanusu’na ulaşan rotada Çin- Hindistan-Pakistan- Bangladeş- Mynamar koridorunda deniz yetki alanları ve limanların güvenlik sorunları, Arap Yarımadası, İran Körfezi, Kızıldeniz, Somali, Kenya, Mısır rotasındaki karışıklıklar, korsanlıklar, çatışmalar herkesin malumu...

Myanmar’da yaşanan Arakanlı Müslümanlar ile Hintler, Hindistan Pakistan çatışmalarının arkasında hep aynı güç var.

Suriye’de, Orta Doğu’da, Kuzey Afrika’da, Doğu Akdeniz’de, Afganistan’da olan bitenin altında yatan kök neden budur. Türkiye’nin bu beladan sağ salim çıkması için çare, Türk seçmenidir. Eğer Türk Milleti, emperyalizmin bir dediğini iki etmeyen yerli işbirlikçileri demokratik yollardan iktidardan indirmezse, işimiz çok zor. Türkiye, başta laiklik olmak üzere, ekonomide, savunmada, dış politikada Mustafa Kemal Atatürk’ün ilkelerine dönmezse, Orta Doğu, Kuzey Afrika ve Afganistan’da olup bitenler yakın bir gelecekte Türkiye’de, Kıbrıs’ta ve Doğu Akdeniz’de yaşanacaktır.

★★★

Sevgili Uğur,

Biz Doğru Parti olarak Türkiye üzerinde oynanan ‘göç mühendisliği’ oyununu bozmak için elimizden geleni yapmaya söz veriyoruz. Şu andaki statüsü ne olursa olsun gelenler göçmen değil sığınmacıdır ve hepsini hem beka sorunu adına hem de ekonomik kaynaklarının korunması adına geri gönderme sözü veriyoruz. Ancak bugünkü konjonktürde bizim verdiğimiz söz yetmiyor.

Sorun, Cumhuriyet kurulduğundan bu yana karşı karşıya olduğumuz iç savaş senaryolu en büyük beka sorunudur. Doğru Parti Genel Başkanı Rifat Serdaroğlu’nun daha önce yaptığı çağrılarda olduğu gibi, Türkiye’de Mustafa Kemal Atatürk ilkelerine bağlı tüm unsurların, Meclis’te temsil edilen-edilmeyen tüm siyasi partilerin, STK’ların, sendikaların ve meslek örgütlerinin laik bir demokrasi cephesi oluşturması şart... Bunun için güçlü bir kamuoyu baskısı oluşması gerekiyor.

Laikliği kaybedersek, özgürlükler, demokrasi, hukuk başta olmak üzere her şeyi, hatta tüm geleceğimizi kaybedeceğiz...”