Atatürk Cumhuriyeti’nin güneşini karartmak isteyen gerici ve tutucularla siyasal karşıtlar son zamanlarda ezan nedeniyle yine saldırıya geçtiler. Ülkemizde iki sömürü çok yapılıyor: Milliyetçilik ve din. Kavramların anlamlarına ve amaçlarına uymayan nitelik ve kişilikleriyle, tutum ve davranışlarıyla, daha çok politik ve çıkar beklentileriyle kendilerini ‘’milliyetçi” ve “dindar” gösteren yalancılar karıştırıcılık yapıyor.

Türkçe ezan tartışmasının gereksizliği açık. Tanrı’ya seslenişin-yakarışın ve birlikte yakarışa çağırışın öz diliyle olmasının hiçbir sakıncası olmamasına, 1936-50 arasında Türkçe okunmasına karşın 1950’de politik ödünlerin başlamasıyla ezanın da kapsama alınması gericileri sevindirmiştir. Demokrat Parti’nin “Vatan Cephesi” bozgunculuğuyla ezan dilinin arapçaya dönüştürülmesi birbirine koşut yürütülmüştür.

Namaz zamanını duyurarak “ibadet”e çağırma olan ezanın özdille olmasının hiçbir sakıncası yoktur. Günümüzde yabancı ülkelerdeki müslümanlara yapılan çağrının kendi dillerinde olanlarını gözardı ederek arapça diline ağırlık ve öncelik verenler yanılmaktadır. Ülkemizde 1936-50 arasındaki ezanlar ezan değil miydi? Dinde yozlaşma mı oldu? Bu dönemi “Karanlık geçmiş” diye suçlayan AKP’yi Fahrettin Altun aydınlık yılları yadsıyor. AKP genel başkanı RTE da “Tek parti faşizmi-Kur’an’ı Türkçe okutma garabeti” karalamasını yaptı. Önemli olan anlamı, kavranması ve yararı. Türkçe okunmasının ne zararı var? RTE eline Kur’an alarak miting alanlarına çıkmadı mı? Aslında inancın siyasal çabalara ve etkinliklere araç kılınması büyük sakıncadır, inanca aykırılıktır.

İnanç bağımlılıklarını açıkça söyleyip yazanlardan Fuat Bol “CHP ezanı metazori olarak Türkçe okuttu” diyerek Atatürk dönemini suçluyor. Yetmiyor “CHP devleti din işlerine bulaştırdı, dine yeni bir şekil vermeye kalkıştı” diyerek suçlamalarını sürdürüyordu (Hürriyet,26.12.2000). Dine şekil verilmez ki eskisi-yenisi olsun. “Lâiklik islâm karşıtlığı, hattâ islâm düşmanlığı şeklinde anlaşıldı ve uygulandı -Türkçe Kur’an Türkçe ezan hezeyanları- Türediler” sözleri de kimler ve nasıl olduklarını, nelere karşı olduklarını açıklığa kavuşturan gelişigüzel sözleri.

Tanrı’ya yakarışlarda kendi öz diliyle içdünyasını yansıtmayı aykırılıkla suçlayan, ayrı dillerdeki müslümanların varlığını ve seslenişini-yakarışını yadsıyan inanç tekelcilerinin, tutucuların, ayrımcı ve bölücülerin başka dildeki dışlamaları “İslâm birliği” görüşlerine de aykırıdır. Kur’an-ı Kerim konusunda arapça yazıp okumayı zorunlu saymak başka dillerdeki müslümanları dışlamakla birdir.

Bir yaşam gerçeğidir ki inanç sömürüsü ülkemizde en çok kullanılan yöntemlerden, konulardan biridir. Siyasal bağlamda oy için inancı araç edinenlerin varlığı demokrasi ve insanlıkla ulusallık için en büyük sakıncalardan biridir. İnanç, sahibinin dokunulmazıdır. Sömürüsü değil, sâdeliği ve içtenliğiyle gerçektir ve kutsaldır.

Okullar başta, devlet kuruluşlarında sıkmabaşı (türbanı) savunanların çoğu, inançlarından değil lâik cumhuriyete karşı duruşun simgesi sayarak kullanıp savunuyor. Cumhuriyet hepimizin yaşam kaynağı ve yaşam dayanağıdır. Ulusal varlığımızın güvencesidir. Onu koruyup sonsuza değin yaşatmak varlık ve onur görevimizdir.