-Yaşamak yaşatmaktır, yaşatmak ta yaşamak.-

Yaşam güneşi, varlığımızın güvencesidir. Ancak çoğu kendi olumsuz davranışlarımızın neden olduğu bulutların gölgelediği ortam kimi zaman karanlığa dönüşerek yitiklere uzanan sakıncalara uzanır. Çabalardan ve özenden uzak kalmamız yakın çevremizden başlayarak genişleyen durumlara neden olur. Hiçbir şeyi oluruna bırakmak doğru değildir. Gereğine ve amacına göre tutum ve davranışlarla yer, yön ve yol vermek insan aklının ve gücünün doğal sorumluluğudur. Ne var ki gereken eylemlerden uzak kalmayı yeğleyerek tembelliğin cezasını çekmeyi hak ediyoruz. İlişkilerimizden sorumluluk alanımıza giren tüm konular yönünden kusur bizimdir. Sanırım bir Beypazar sözü olan “Çay sıra gidiyorum, yol sıra geliyorum” tutumumuzdaki sapmaları anlatır.

Kimi yaşamsal değerler ve ilkeler amaçlı davranışlarla kötüye kullanılıyor, anlamını ve değerini yitiriyor, ya da en azından tartışılır, sarsılır duruma getiriyor. Milliyetçilik de bu bağlamda tartışma konusu oluyor. Sakıncalara, yanlışlara bahane yakıştırıp onları sürdürmek değil, aydınlık geleceğe, ulusal değerlere, ilkelere, birlikte, ödünsüz, sağlam ve güçlü adımlarla yürümektir. Yolumuzu Atatürk ilkelerinin ışıkları açık tutacaktır. Asla unutulmamalıdır ki ATATÜRK ulusal, yaşamsal ve çağdaş bir simge olarak tam bağımsızlığı, özgürlüğü, uygarlığı, insan haklarını temsil eden yüce bir değerdir. Bu kaynağa yaraşır olmak çabası onurdur.

İnsan, sorumluluğunun bilincini sürekli, yaşam boyu taşıyan bir varlıktır. Öbür yaratıklardan-canlılardan üstünlüğü içgüdüleriyle değil, aklıyla değer taşıması, bilinciyle davranmasıdır. Bu nedenle tutum ve davranışlarında toplumsal ölçülere, koşullara ve gereklere uygun tutumu gerekir. Kusur, bu çizgilere aldırış etmeden yaşamaktır.

Yaşam yöntemi ve ilişki düzeni olarak niteleyebileceğimiz Arapça kökenli “âdab-ı muaşeret” davranış-eylem bilincini, terbiyeyi içerir. Yalnız karşımızdakilere, yanımızdakilere değil kendimiz için de sorumluluk öngören kuralları anlatır. Toplumsal çatı altında nice aykırılıklar, düzensizlikler ve çar paklıklarla olumsuzluklar dikkatsizlik ve umursamazakların sonucudur.

“Bilinç” sözcüğünün algılama, kavrama, tanıma yetisi olarak anlattığı güç, öncelikle kendimize, sonra çevremizden başlayarak başkalarına ilişkin sorumlulukları gündeme getirir. Bu bağlamda bana yöneltilen iletileri yanıtlamama kusuru, kırk yıldır kullandığım daktilomdan başka iletişim aracı kullanmadığıma bağlanıp hoşgörülmelidir. Daktilom benim piyanomdur.

Tutum ve davranışlarımla tüm eylemlerimde kusurlu özürlü olmamaya özen gösteririm. Ama yine de in sanın kendisi uygun ve olumlu bulsa da başkalarının eleştirdiği durumlar olabilir. Hoşgörülmesi ve bağışlanması dileğiyle anlayış inceliklerine sığınıyorum. Ama hiç unutmadığım bir durum var. Yaşamımı ve durumumu anneme, babama, Atatürk ve İnönü ile eşime ve öğretmenlerime borçluyum. Hepsinin anısı önünde saygıyla eğiliyorum. Ödenmesi olanaksız borç, vicdan borcudur. Hepsine engin rahmet diliyorum.