Memlekette 24 Ocak kararları alındığında o henüz 18 yaşında akşam ticaret lisesinin ikinci sınıfından terk, İller Bankası’nda çaycılık ve ‘ufak tefek oyunbazlıklar’ yapıyordu. Duruma baktı, köşeyi dönmenin tam zamanıydı!

Ankara’da güzel bir ofis tuttu. Telefonlar, sekreterler falan... Kısa sürede paraya para demedi. Dönemin ünlü yıldızları ile ilişkisi oldu. Millet torbayla çantayla tomarla para getirip teslim ediyordu. Ankara’da mühim mevkilerdekiler saygılarını sunuyordu. Saltanatı 22 ay 15 gün sürdü.

Battı, kaçtı, yakalandı cezaevine girdi. 25 yıl yemişti. İyi hallerle 8 yıl hapis yattı. Mantar gibi onlarcası ortaya çıkan, sonra da arkalarında yüzbinlerce kaybeden bırakıp batan bankerler arasında ceza almış, hapis yatmış tek banker oydu. Suçluydu ama memleketteki başı boşluğun günah keçisiydi!

19 Temmuz 1998 tarihinde Ankara’da, Çanakkale’de iş yaptığı ortağı ve adamları tarafından sokak ortasında vurularak öldürüldü... O milleti uyutmuştu, onu öldürenler cezaevi yolunda jandarmaları ilaçla uyutup kaçtı!

Yalçın Doğan, namı diğer Banker Yalçın’dan söz ediyorum...

Hani ‘ölüyü bile güldürür’ sözü var ya. Yalçın da bence öyle biriydi. Ölmüş birinin bile parasını ‘işletip katlayacağım. Cennet’te rahat edersin’ diye alabilirdi.

***

Gökçeada Yarı Açık Cezaevi’ndeydi, röportaj yapmak istediğimi söyledim. Olur dedi, gelirken yanımda bir iki gün yetecek giyisi getirmemi istedi. O zamanlar Yeni Asır gazetesinde muhabirim. Adalet Bakanlığı’ndan izin çıkınca, Gökçeada’nın yolunu tuttum. Yarı açık cezaevi lafı tamam da nasıl bir yerdir bilmiyorum. Arabalı vapurla hoplaya zıplaya Gökçeada’ya vardım. İçim dışıma çıkmış, ben cezaevini falan sorup oraya gitmeyi düşünürken, kıyıda tanımadığım üç kişi el sallıyor. Yanlarına yaklaşırken birini tanıdım, Banker Yalçın... Beni karşılamaya gelmişler. Yalçın ve koğuş arkadaşlarıymış! Yalçın’ın önderliğinde cezaevinin konserve bölümünü ihya etmişler, Türkiye’ye mal satmaya başlamışlar. Kırk yıllık dost gibi sarılıp kucaklaştık. Meğer, adada istedikleri yere istedikleri saatte gitme özgürlükleri varmış.

Hep birlikte cezaevine gittik. Tabi ben öyle sanıyorum. Gittiğimiz yer, kocaman bir bağın ortasında küçük bir kulübe. Önünde taş avlusu, avluda masası sandalyesi... İçerde de dört yatak, mutfak, banyo tuvalet...

Sohbet muhabbet. Akşam, ben sevmem ama rakı bile olan güzel bir sofra... Sonra, iki gece iki gün durmadan anlattı, ben notlar aldım, fotoğraflar çektim. Yeni Asır’da 6-7 gün süren yazı dizisi oldu.

Durduk yere 1980’lerden kalma bir olayı, Banker Yalçın’ı niye anlatıyorum şimdi?

Röportajda yazdığım ve yazmadığım çok şey anlattı. Banker Yalçın’ın 1980-1981 arasında yaşadığı ve yıllar sonra bana aktardığı bir konuyu; bugün çok benzer bir olayın kahramanı, Çiftlik Bank kurucusu, Tosuncuk lakaplı Mehmet Aydın da anlatıyor!

Biri eskilerden, Banker Yalçın... 3 bin 800 kişiyi çarptı, battı, kaçtı, yakalandı. Hapis yattı. Diğeri günümüzden, Tosuncuk... 77 bin 843 kişiyi çarptı, kaçtı, teslim oldu, yargılanıp az çok ceza alacak.

Arada ‘milleti 40 çarpma yılı’ fark var ama Banker Yalçın’la Çiftlik Bankçı Tosuncuk bu farka rağmen aynı cümleyi kuruyor: Ben de mağdur oldum!

Tosuncuk ‘mağduriyetini’ şöyle izah etti: “Gelinen son süreçte şirketin çok fazla büyümesi, etrafındaki kötü niyetli insanların haksız kazançlar elde etmesi ve etmeye çalışmalarını, şirketin büyüklüğü nedeniyle geç fark ettiğimden sizler gibi ben de mağdur oldum...

Tosuncuk böyle diyordu. Neredeyse aynı şeyleri yıllar önce Yalçın Doğan şu cümlelerle anlatıyordu:

“Aslında ben de mağdur oldum! Deli para geliyordu. Çevremde eski bankacılar, emekli askerler, iş bitirici tipler türemişti. Bir yere kadar birbirimizi kullanıyorduk. Fakat sonradan işler değişti. Bana para yatıranlar arasında devletin savcıları, askerleri, hakimleri bile vardı. Bu kişilere daha yüksek faiz veriyordum! Hiç unutmam bir akşam üstü ofisin dışından gürültüler geldi. Sonra aniden kapı açıldı, bir amca... Dışardakilerin, bugün geç oldu yarın gelin sözüne aldırış etmeyip içeri dalmıştı. Ben içimden, eyvah vatandaş işi sezip parasını geri istemeye mi başladı dedim. Öyle değilmiş.

Amca masama kadar geldi. Elinde sımsıkı tuttuğu bir torba var. Torbayı masaya boşalttı, para doluydu. ‘Al bunu, paramı sana yatırmak istiyorum. Bunlar, yarın gel diyor. Yarın gelemem’ dedi. Dedi ve dönüp kapıdan çıktı. Arkasından seslendim geri dönmedi. Adamları koşturdum, yakalayıp geri getirdiler. Makbuz bile almamıştı!

Geri dönünce amcaya acıdım. Dedim ki, ‘Amca, biz artık para toplamaktan vazgeçtik! Hem sen benim dürüst biri olup olmadığımı nereden biliyorsun. Belki alıp kaçacağım paranı!’ Amca, ‘Yok, herkes güvenip parasını sana yatırdığına göre kaçmazsın sen...” dedi. Ben kararlıyım, almayacağım parasını ama o sırada bizim yardımcılar, iş bitiriciler, ‘Tamam paranı arkadaşlar teslim alsın, sana da makbuz versinler’ deyip adamın belki de kefen parasını kasaya koydular. Sonra da bana kızarak, hazır gelmiş parayı neden geri çevirdiğimi sordular!

İşte ben çevremde türeyen bu tür insanların mağduru oldum bir bakıma. Belki bana kalsa, bir noktadan sonra korkup, çekineceğim. Ama onlar ve onların tanıdıkları yüksek mevkilerdeki insanların bana davranışlarından cesaret aldım. Sonra ne mi oldu? Ben battım, hala hapislerde yatıyorum. Tamam suçluyum. Ama benimle birlikte, benden daha acımasız olanlara ise hiç bir şey olmadı!

Topladığım paralarla mesela İzmir Kemalpaşa’da fabrikalar satın almıştım. Ev, arsa, ofis gibi taşınmazlarım da vardı. Gelen parayı öyle döndürecektim. Kastamonu’da milli eğitimle anlaşıp doğduğum köye adımın verilmesi şartı ile okul yaptırdım. Ben cezaevine girdim ne ev kaldı, ne fabrika! Milli eğitim okulun tabelasını bile söktü. Nereye gitti onca şey...”

***

Banker Yalçın, mağdur oldum derken aslında şunu bağırıyordu: Denetim yok... Yasa yok, varsa bile uygulayan yok. Hesap soran yok. Hey burada neler dönüyor diye merak eden yok. Yurttaşların bazıları da uyanık ya, sadece gelecek kaza bakıyor. Maliye bakıyor, polis bakıyor. Savcı bakıyor. İktidardakiler bakıyor. Bu kadar bakan varken, ben niye dalgama bakmayayım?

Bana kalırsa, taa Brezilya’dan videolu açıklama yapan Tosuncuk da aynı şeyleri haykırmak istiyor. Daha düne kadar Çiftlik Bank açılışlarına devlet katlarından kurdela kesmeye koşanlar yok muydu? Gazetelerde boy boy haberleri çıkmıyor muydu, ünlü isimler TV reklamlarında millete gel gel yapmıyor muydu, bir Allah’ın kulu, hop orada ne oluyor diyor muydu?

Hayır... Nedense 77 bin kişi dolandırılıncaya kadar beklendi!

Tosuncuk’a ve onun deyimiyle ‘etrafındaki kötü niyetli’ tiplere de kaz gelecek diye bekleyenlerin paralarını Ferrarilerde, süper lüks yatlarda çatır çatır yemek kaldı.

Evet doğruyu söylüyor Tosuncuk, bu işin en büyük mağduru o...