Biz birbirimizle fena kavgalıyız. Cumhurbaşkanı, kendisi gibi düşünmeyen herkesle kavgalı. Meclis’te her gün kavga. Türküm doğruyum demek yanlış geldi birilerine yasakladılar Andımızı. Düşürülen milletvekillikleri, milyonlarca oy almış ama kapatılmak istenen parti, işsizlerin, işi olup maaşı kuşa dönenlerin yaşam kavgası... Kahveciye mesafe cezası, parti kongresinde kalabalık lebalep... Kimimiz terörist oluyoruz, kimimiz hain. Akşam kendimizle yatıp, sabah kendimizle uyanıyoruz. Dünyaya kapadık gözlerimizi kalbimizi. Oysa oralarda bir yerlerde yeni şeyler oluyor.


Mesela ABD’de yeni Başkan seçildi. Biz, bu olaya da kendi kaygımızla bakıyoruz. Biden ne yapacak? Erdoğan’a hala bir telefon açmadı. Telefon ne zaman gelir? Valla Biden bizimle, Erdoğan’la ilgili ne yapacak bilemem ama, yaptığı güzel şeylerden birini anlatayım size...


Babası, Vietnam’da 6 hayat kurtardığı için madalya almış bir denizci. Bir asker kızı olarak şehir şehir gezmişler. 13 farklı devlet okuluna gitmiş bu yüzden. Sonra... Sonrası topluluklarında tanıdığı tüm kızlar gibi kendi ayaklarının üzerinde durmaya çalışmakla geçmiş. Tıpkı ataları sert mizaçlı, sessiz, onurlu, karar veren, çocuklarına hayatı öğreten kadınlar gibi...


Binbir güçlükle 1994 yılında New Mexico Üniversitesi’nden derece alarak mezun oldu. Diplomasını aldıktan dört gün sonra kızı Somah’ı dünyaya getirdi. Artık yeni mezun ve bekar bir anneydi! Sıkıntının her türüyle en çok da parasızlıkla evliydi! Durumlarını en iyi özetleyen anıyı anlatırken bile ağlıyorlar kızıyla birlikte:


“Şükran Günü Amerikalılar için genellikle yiyeceklerle dolu bir masa ve çevresinde neşeli aile demektir. Ama benim ve o zaman küçük olan kızım için çok başkaydı. Şükran günü dolabı açtım. Küçük bir konserve kurufasülye ve bayat ekmek vardı. Başka birşeyimiz yoktu. Çaresizdim. En iyisi yemek kuponu verilen ofise gideyim dedim. İstemeye istemeye gittim. Fakat, kuyruktaki diğer yoksullukları görünce başkasının hakkını almamak için eve geri döndüm. Kızım, bana hangi yemeği yapacağımı sordu. Ben her zamanki gibi yiyeceğiz deyince, yıkıldı ağladı. Ben de tabi...”


Kızına daha iyi bakabilmek için hukuk okumaya karar verdi 2000’lerin ortasında. Direnci ataları kadınlardan mirastı ona. Hukuk eğitimini neredeyse kızıyla birlikte aldı. O günleri anlatırken, “Evet köprü altında yaşamadık belki ama...” diye başlayan sözünü kızı kesiyor: “Öyle deme anne, biz resmen evsizdik...”


Doğruyu söylüyordu Somah. O denli parasızdılar ki tek göz bir odanın kirasını ödeyecek durumları yoktu. Anne kız aynı yatağı paylaşıyorlar ve çoğunlukla arkadaş evinde geçici barınıyorlardı. Bir ara tek göz odaları oldu. Fakat kirayı ödeyemedikleri için eşyalarını kapının önüne koydu ev sahibi.


Tam burada çok güzel bir benzetme yapıyor. Bizim sessiz, çalışkan, derleyen toparlayan Anadolu kadınımıza benzer örnek veriyor. Diyor ki: “Ama çenemi yukarıda tutmam, hayata olumlu bakabilmesi için kızımı büyütmem ve işlerin ters gittiğini ona farkettirmemem gerekiyordu...”


Yaşam öyküsünden küçük bir kesit vermeye çalıştığım bu kadın Debra Anne Haaland, ama ona Deb diyorlar... ABD Başkanı Biden, iyi bir şey yaptı onu İçişleri Bakanı olarak atadı. Deb, bu atamayla tarihe geçti. Bilmeyenimiz, “Güzel de, önemi ne” diye merak edebilir.


O, çoğu Amerikalı ve de dünyanın biz dahil büyük bölümünde kovboy filmlerinin barbar, acımasızca beyazları öldüren, çocukları kaçıran, kafa derisi avcıları olarak tanıtılan Amerikan yerlisi, bir Kızılderili... Erkeklerini tanıdık biz hep, oysa o güçlü Kızılderili bir kadın.


Deb Haaland, ABD’deki en büyük yerli halk Navaho’lardan, Apaçilerle akraba. Topraklarını işgal eden, atalarını oradan oraya süren darmadağın edip azınlık hale getiren beyazlara zerre kin duymuyor. Çünkü üniversite de dahil tüm eğitim yaşamı boyunca her bayrak töreninde her Amerikalı öğrenci gibi sağ eli kalbinin üzerinde Pledge of Allegiance’yi (Bağlılık Andı) tekrarladı... Tek isteği var Kızılderili İçişleri Bakanı’nın, birlikte dünyayı daha güzel bir yer haline getirmek.


Ve Deb Haaland’ın başarı öyküsünün en can alıcı, bizde neden böylesi yok dedirten yanını kızı gösteriyor... Annesi, “Mali durumumuz iyileşti artık” diyor. Somah gülümsüyor ve ekliyor: “Evet iyileşti. 60 yaşındasın ve hala öğrenci kredi taksitlerini ödüyorsun...”


Hayat Türk milleti olarak içine çekildiğimiz kısır tartışmalardan, sevgisizlikten, saygısızlıklardan, kinden, nefretten ibaret değil. Keşke gözlerimizi dünyaya kapatan ruhumuzu yaralayan öfke perdesini yırtıp atabilsek.