Atatürk Cumhuriyeti’nin alametifarikası nedir diye sorulsa, Atatürk’ün izinden gitmeye çalışanlar ve onun dönemindeki Türkiye’yi örnek gösterenler çok şey anlatabilir. Fakat, fazla söze ne gerek tek kelime ile anlat denilse, yanıt belli: Aydınlık!

Türkçe değil ama bir cümle içinde karşılaştığımda derin duygular geçirir bana, ‘benzerlerinden ayırmaya yarayan işaret, özellik’ anlamına gelen alametifarika kelimesi.

83 milyonluk memleketimizin 2021 halini en iyi anlatacak kelime ne olabilir diye düşünürken, duruma dört dörtlük uyan alametifarikayı buldum! Nasıl bulduğumu anlatayım...

***

Tek güvencemiz olan adalet sistemimizdeki karanlıklar mesela! Anayasa Mahkemesi başkanından memleketin adalet bakanına, gerçekten adalet dağıtmak isteyen hakiminden gerçekten Türkiye Cumhuriyeti adına hesap sormak, hak aramak isteyen savcısına kadar herkes karamsar!

Memleketin geleceği, eğitim sistemindeki karanlık? Yap boz gibi... İşsizler ordusu büyürken, milyonlarca genç hedefsiz, plansız karanlıkta el yordamı ile vura çarpa ilerlemeye çalışıyor. Çoğu, ilk fırsatta aydınlık bir ülkeye gitmeyi düşünüyor.

Gelişmiş toplumların olmazsa olmazı şeffaflık mesela! Kim ne yapıyor, hangi kararı neden alıyor, yarınlarımızı etkileyecek konularda bu ülkenin yurttaşları olarak biz ne biliyoruz, ne kadarını biliyoruz? Şeffaf mı olan biten, yoksa karanlıkta mı kalıyor?

Aydınlık bir ekonomiye sahibiz diyebilir miyiz? Dünün ‘dar’ gelirlisi, bugünün kevgir misin be kardeşliği... Maaş hesaba yattığı gün tükeniyor, kalan 29 günde bloke edilmediyse kredi kartı! Koca koca iş insanları bile ‘çok karanlık, önümüzü göremiyoruz’ diyor.

Millet için hava gibi, su gibidir huzur. Olanlara bakıp, olması muhtemel şeylerden yüreği karalar bağlamayan, huzuru kaçmayan kaldı mı?

Sanat, toplumun aynasıdır. Doğrudur. Sanat ve özgür sanatçılar çekip çıkarır kör kuyulardan insanları, toplumları. Bizleri, düştüğümüz karanlık derinliklerden çıkaracak sanat yapıtları üretilebiliyor mu son zamanlarda?

***

Güne erkenden başlamak, güneşin doğuşunu izlemek, alacakaranlığın ruh halime göre kimi gün çabucak kimi gün ağır ağır aydınlığa dönüşüne tanık olmak, hep çalışmak zorunda kaldığım kavruk çocukluk döneminin kazandırdığı güzel bir alışkanlık bende. Mesleği habercilik olanlar için bulunmaz nimettir, herkeslerden önce başlarsın öğrenmeye.

Pazartesi günü telefonun alarmından beş dakika önce, 6’ya 5 kala uyandım yine... El yüz faslından sonra balkona çıktım. Direkteki ışık olmasa insan burnunun ucunu göremez, etraf öyle zindan. Tren istasyonu yakın olduğu için adamlar öksüre, aksıra kadınlar sessizce balkonun önünden geçip istasyona gidiyorlar. Hava da öyle tertemiz değil, sıkılıp içeri girdim. Bilgisayarı açtım. Gazeteleri taradım, birkaç not aldım. Beni aydınlatan bazı yazarların köşelerini okudum. Çevredeki camilerden ezan sesleri yükselmeye başladı.

Odanın camına yöneldim bu kez. Karanlıkta peş peşe gençler yürüyor sokakta. Niye ki diyecektim aklıma geldi. Tatil bitmiş, okullar açılmıştı. Evin içinde bir oraya bir buraya derken saati sekiz yaptım... Dışarısı, Bakara Suresi’ndeki gibi, “Fecirde beyaz iplik siyah iplikten” henüz ayırt edilir hale geldi!

Üstelik durum son beş yıldır hep böyle. Cumhurbaşkanı’nın damadı Enerji Bakanı olup, ‘kimin işine yaradığı’ açıklanamayan yaz saatini inatla kalıcı hale getirdiğinden beri genci yaşlısı milyonlar karanlık sokaklarda zombilere döndük!

Yani, sanki yeterince karanlığımız yokmuş gibi havamız da karartıldı.

Çok uzun bir tünelde gibiyiz. Hak, hukuk, adalet bekliyorsun ucunda, karanlık kararlı bir şekilde devam ediyor. Eğitimin aydınlığı ışıyacak diyorsun az sonra, yine karanlık. Bari azıcık huzurla ferahlayayım istiyorsun, ortalık sokak lambasındaki ampulün gücü kadar alacakaranlık.

Alametleri alt alta ekleyince 2021 model Türkiye’nin alametifarikasını buldum: Karanlık!

Küçük, minicik, mikro da olsa bir umut var ama. Atatürk Cumhuriyeti, onca yokluğa rağmen insanların yüreğine aydınlığı getirdiyse tekrarı niye olmasın?