Ulus Gazetesi’nin yöneticilerinden Bülent Ecevit anlatıyor:

“... 19 Nisan 1960... Ulus Gazetesi’nde genel başkanımız İsmet İnönü’nün bir yazısı yayınladı. Bu yazı mecliste kurulan tahkikat komisyonunun faaliyetleriydi. Gazeteyi yayınlamada direndik. Gecekonduda hazırlanan gazeteyi arabası olan milletvekillerinin arabaları ile dağıtmayı planladık. Polisler, gazetenin idare binası ile basımevinin bulunduğu sokağı doldurdular, milletvekillerinin arabaları ile gazete dağıtımını da önlemek istediler. Ben gazetenin bir sorumlusu olarak polislerin şefleri ile görüştüm ve ‘bu yapacağınız iş kanunlara aykırıdır, şayet aldığınız emri yerine getirirseniz suçlu duruma düşersiniz’ dedim. Bundan sonra polisler emri uygulamaktan vazgeçtiler. Ulus, Anadolu’ya dağıtıldı. Bu benim kanunları bildiğimden değil de neyin kanuni olmadığının belli olmamasından kaynaklanan bir hadisedir.”

Tahkikat Komisyonu’nu hatırlatmakta fayda var:

7 Nisan 1960: Demokrat Parti (DP) Grubu yayımladığı bildiri ile CHP’yi “silahlı ve tertipli ayaklanmalar hazırlamakla”, bir kısım basını da bunu yalan ve çarpıtılmış haberlerle desteklemekle suçladı ve üç ayda işini bitirecek bir Tahkikat Komisyonu’nun kurulması yönünde kararın alındığını bildirdi.

27 Nisan 1960: Meclis bünyesinde kurulan 15 üyeli Tahkikat Komisyonu’nun kararıyla, 12 CHP milletvekili 3-6, İnönü ise 12 oturum Meclis’ten çıkarılma cezası aldı.

28 Nisan 1960: TBMM görüşmelerini haber yapmaya kalkışan tüm gazeteler toplatıldı.

Bugün de tartıştığımız “yalan” haber! DP’nin Tahkikat Komisyonu kurma gerekçesi neydi: “CHP’yi ‘silahlı ve tertipli ayaklanmalar hazırlamak’, bir kısım basını da bunu yalan ve çarpıtılmış haberlerle desteklemek...”

Peki bugün neyi tartışıyoruz? “Yalan” haberi!

“Yalan” haberle muhalefete destek


“Basın Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi” ya da “Dezenformasyon Yasası’nın 29’uncu maddesine bakalım. Yeni yasayla beraber “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” suçu tanımlanıyor. Suçun oluşması için şu 5 şart aranacak: “Yayılan haber gerçek değilse... Ülkenin güvenliği ve kamu sağlığını ilgilendiriyorsa... Halk arasında korku, panik ve endişe oluşturma kastı varsa... Kamu barışını bozmaya yönelik ise... Aleni ise (yani ilgisi olmayan kişilere ulaşabilecekse)... Kişilere 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası verilebilecek.” Yani... “Yalan” haberle muhalefeti desteklemek! TCK’ya eklenmek istenen madde “Halkı yanıltıcıyı bilgiyi alenen yayma”.

Soru şu: Yalan haber olduğuna kim karar verecek?

Gazetecilerin tepkisi Meclis’e iletilen ortak dilekçede yazıyor:

“Teklifin 29. maddesiyle Türk Ceza Kanunu’na 217/A maddesi olarak eklenmesi planlanan ‘Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma’ suçu muğlaktır, sübjektif değerlendirmelere açıktır. Zamana, kişilere ve koşullara bağlı olarak her uygulamacı tarafından farklı yorumlanması muhtemel bu düzenlemeyle, yalnızca gazeteciler değil tüm toplum ciddi bir cezai tehdit ile karşı karşıya bırakılmakta, ifade ve basın özgürlüğü yok edilmektedir.”

İktidar kanadı “Dezenfomasyon Yasası”nı dünyadan örneklerle açıkladı. Örneğin... 2022 yılında ABD İç Güvenlik Bakanlığı’na bağlı olarak Dezenformasyon Yönetim Kurulu (DYK) oluşturulduğunun altı çizildi. Fransa, Kanada, Rusya, Çin’de de “yalan haberle” mücadele edildiği belirtildi. Ancak... Dünyada da bu konuda tartışma sürüyor!

Sayime’yi kim koruyacak?


İktidar, “Basın Yasası”na eklemesi gerekeni de unutmuş! Unutulanı yazayım: “İhbar mektuplarıyla gazetecilerin evleri basılamaz!”

Daha önceki gün SÖZCÜ muhabiri Sayime Başçı’nın evi “Canlı bomba var” ihbarıyla, kapısı kırılarak basıldı. İhbar mektubunu kimin yazdığı bilinmiyor! Bilinen, Başçı evde yokken, gazeteci olduğu net bir biçinde bilinirken evine girildiği. İhbarın asılsız olduğu da ortaya çıktı. Ya şimdi?

Aklıma... Fetullahçılar döneminde isimsiz ihbar mektuplarıyla yapılan operasyonlar geldi. 23 Eylül 2016’da imzasız ihbarların işleme konulmamasıyla ilgili olarak dönemin Başbabakanı Binali Yıldırım, imzasız ihbarların bürokrasinin en büyük hastalığı olduğunu söylemişti. Yıldırım, birbirini çekemeyenlerin, birbiriyle hesabı olanların, birbirinin yerinde gözü olanların maalesef kimliğini gizleyerek, arkadaşlarını ihbar ettiğini ve mağduriyetlerin oluştuğunu vurgulayarak, şunları kaydetmişti:

“Biz bu yönde ismini yazmayan, kimliğini yazmayan, adresi yeri yurdu belli olmayan ihbarların dikkate alınmaması için bir genelge yapacağız. FETÖ belası da bizim başımıza biraz böyle geldi. Onun için gereksiz mağduriyetlerin önlenmesi için mutlaka ciddi belgeyi, bilgiye dayalı olan her türlü bildirimi ihbarı değerlendiririz. Ancak arka planında bir şey olmayan sadece soyut iddialar bulunan ve kimliği adresi belirsiz ihbarları dikkat almak hem muhatabına zarar veriyor, hem de bürokrasinin genel verimliliğine de olumsuz etki yapar.”

SONUÇ: Dördüncü kuvvet medya iktidar için de muhalefet için de önemli.