Ne kadar çok seveni varmış Kraliçe Elizabeth’in! Türkiye’de de yas ilan edileceğini düşündüm... Neyse ki şu ana kadar bu olmadı. Sonra Britanya Komünist Partisi’nin açıklamasını görünce:

“... Elizabeth Windsor yönettiği krallığı daha fakir, giderek artan gelir ve servet eşitsizliği, açık seçik vurgunculuk, vergi kaçakçılığı (ki majesteleri bunun hakkında çok şey biliyor) ve Avrupa’daki vekalet savaşı da dahil olmak üzere tüm hızıyla devam eden emperyalist faaliyetlerle baş başa bırakarak öldü.”

Bu açıklamanın ardından ağırlıklı olarak CHP’nin çıkardığı İkinci Yüzyıl Dergisi’ne uzandım. “İkinci Yüzyılda Ekonomi, Devlet ve Toplum” başlıklı kapak dosyasında CHP Genel Başkan Yardımcısı Selin Sayek Böke’nin “Neoliberalizmden sonrası hak temelli kalkınma” yazısı bugün “Kraliçe için gözyaşı dökenlere” bir yanıt diyebiliriz. Neden mi?

Birincisi... Selin Sayek Böke’nin şu tespiti çarpıcı:

“... Uzun bir süredir eskinin can çekiştiği, yeninin ise henüz doğmakta olduğu bir dönemi yaşıyoruz. Kurulu düzen milyonlar için sürdürülemez bir yıkıcılığı beraberinde getirirken egemen güçler var olan düzeni kendi egemenliklerini koruyacak unsurlarıyla muhafaza etmek için büyük uğraş içindeler.”

Soru şu: Yeninin ne olacağına ilişkin reçete ne? Dünya ve Türkiye yeniden şekillenirken hangi modelle yürüyeceğiz? Siyasal ve toplumsal mücadelenin bağrında şekillenen gerçeklik tartışılıyor mu?

İkincisi... Böke’nin şu sorusu:

“... Küresel ekonominin ve siyasetin son 40 yılına neoliberalizm damgasını vurdu. Neoliberal paradigmanın miadını doldurduğu gerçeği, 40 yılın sonunda gün yüzüne çıkan ekonomik, siyasal ve toplumsal bilançoda artık inkar edilemeyecek kadar belirgin. Farklı ülke ve bölgelerde periyodik olarak ortaya çıkan ekonomik krizler, derinleşen sosyal ve ekonomik eşitsizlikler, toplumsal sınıflar arasında büyüyen gelir ve refah uçurumu, güvencesizlik dalgası, siyasal sistemlerde ortaya çıkan çatlaklar, tüm bu süreçler sonucunda demokrasilerin içine girdiği kurumsal meşruiyet krizi... Peki, yeni bir düzen nasıl kurulacak? Neoliberalizmin alternatifi nedir? Bu değişimde kamunun rolü ne olmalı?”

Geldik mi can alıcı noktaya! “Bu değişimde kamunun rolü ne olacak?” sorusu ve neoliberalizmin tükendiği gerçeği üzerinden tartışmaya.

“Neoliberalizm bitti” diyen kim?


Altılı Masa’nın adayı kim olacak?

Herkes bunu konuşuyor, ben de zaman zaman yazıyorum ve tartışmaları anlamaya çalışıyorum. Masada yaşanan sadece liderlik kavgası mı? Pragmatizm/faydacılık üzerinden “başkan” olmak mı? Gördüğüm... Sadece aday olmak değil mesele! Dün de yazdım bugün devam ediyorum: CHP’nin masaya koyduğu programla, masanın etrafında buluşanlar anlaşabilir mi? Milli Görüş geleneğinin partisi Saadet Partisi, CHP’nin “neoliberalizm bitti” savunusunun yanında olabilir. Ya diğerleri? İYİ Parti, Deva, Gelecek ya da Demokrat Parti.

Örneğin... CHP Genel Başkan Yardımcısı Böke’nin şu tespitlerini yeni Kemal Derviş (2001’de DSP-MHP-ANAP’a dayatılan ekonomi modeli) çizgisi kabul eder mi:

“... En genel hatlarıyla neoliberalizm toplumsal olanı değil bireysel olanı öne çıkartan, kamu yararını değil piyasa kazançlarını yücelten bir anlayış. İşte bu anlayışı siyasi, ekonomik ve sosyal düzlemde hakim kılmak için özelleştirme, kuralsızlaştırma, güvencesizleştirme süreçleri ve küçülme adı altında devleti yeniden yapılandırma yolu ile kök saldı neoliberal düzen.

“... Ve sonuç: Sonuçta neoliberalizmin ekonomiye ve siyasete ilişkin vaat ettiklerinin hiçbirisi gerçekleşmedi! Gerçekleşmediği gibi var olan refahın bölüşümü, sosyal adalet ve demokrasi düzeylerinde de ciddi yıkımlara ve hasara yol açtı! Kuralsızlığın kazananı beklendiği gibi bir avuç imtiyazlı olurken kaybedeni toplumun ezici çoğunluğu oldu.”

Soru şu: Bir avuç imtiyazlı, CHP’nin sunduğu programı kabul eder mi?

Aday mı program mı?


Peki, Altılı Masa planlama mı diyecek yoksa yeni Kemal Derviş mi yaratacak? Örneğin CHP’nin Böke üzerinden sunduğu modeli kabul edecek mi:

“... Bugün neredeyse tüm uluslararası kuruluşlarda ve ülkelerde artan sosyal ve ekonomik eşitsizliklere karşı harekete geçilmesi gerektiği yönünde vurgular yapılıyor. Neoliberal düzenin değişebilmesi ve bununla beraber demokrasinin inşa edilebilmesi veya korunabilmesi için gücünü halk sınıflarından alan bir siyasal irade gerekiyor. Zira düzeni kuran siyasal ve ekonomik tercihlerin değişmesini sağlayacak olan budur.

“... Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılında Türkiye’de demokrasiyi yıkan tek adam rejimi ile sosyal adaleti yok eden neoliberal düzeni değiştirecek olan şüphesiz Cumhuriyet Halk Partisi olacak.

“... Hedefimiz Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılında neoliberal ekonomik düzenin yerine hak temelli kalkınmacı bir yeni düzeni var etmek. Devleti ‘şirket gibi yönetilen’ bir şahıs devletine indirgemiş olan bugünkü neoliberal zihniyetin yerine yeni kamuculuk anlayışı ile düzeni değiştirme iradesidir tanımlanan...”

Kraliçe Elizabeth öldü ve Birleşik Arap Emirlikleri üç gün yas ilan etti. Lenin’in dediği gibi: “Aynılar aynı yerde...” Türkiye’de de dünyada da bir dönem kapanıyor! ABD’de Reagan, İngiltere’de Thatcher, Türkiye’de Özal dönemi sonlanıyor. Demir Leydi Thatcher ne demişti: “Toplum diye bir şey yoktur. Bireysel erkekler, kadınlar ve aileler vardır.”

SONUÇ: Bugün “toplum diye bir şeyin var olduğu” yeniden kabul edildi. Bakalım Altılı Masa’nın adayından çok ekonomi programı ne getirecek, ne götürecek? Yeni Kemal Derviş mi kazanacak yoksa 1929 ekonomi buhranından çıkmamızı sağlayan devletçilik mi?