Geçenlerde bir grup AK Parti’li yemekte sohbet ediyor.

Aralarında eski Başbakanlardan Binali Yıldırım ve bir dönem ekonominin dümeninde olan bazı eski bakanlar da var.

Konu: Türkiye ekonomisi ve hayat pahalılığıyla nasıl mücadele edileceği.

Binali Yıldırım, ülkedeki durumu şöyle özetliyor:

“(Kaşığı gösterip) Bu enflasyon. 170 kilometre hızla gidiyor. (Çatalı gösterip kaşığın biraz gerisine koyarak) Bu da gelirler. 120 kilometre hızla gidiyor. Gelirlerin hızı enflasyonun hızını yakalayıp geçemezse hayat pahalılığını yenemeyiz.”

Ne güzel anlatmış değil mi?

Türkiye’nin sorunu tam da bu.

Ülkede enflasyon sekiz silindirli spor araba gibi.

Ücretler ise yapılan makyajlar sayesinde “Doğan görünümlü Şahin”.

İktidar önde giden ve arayı sürekli açan spor arabayı yavaşlatmak yerine arkasından giden külüstür arabayı daha da hızlandırmaya çalışıyor.  Araba hızlandıkça, kendi hızını taşıyamıyor, sallanıyor. Sallandıkça sağı solu dökülüyor.

Binali Bey ilkokul seviyesinde bir çocuğun dahi anlayacağı bu tanımı, Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati’ye ya da Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a da anlatmış mı merak ettim. Sorup soruşturdum: Evet anlatmış.

Anlamışlar mı?

Ekonomide yapılanlara bakılırsa pek anladıkları söylenemez (ya da anlamışlarsa bile işlerine gelmediği için gereğini yapmamışlar).

Aralık ayında göreceksiniz; Doğan görünümlü Şahin’in yakıt deposunu yeniden dolduracaklar.

Nasıl mı?

Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası’nın darphanesi fazla mesai yapacak.

(Orta Vadeli Program’daki rakama bakılırsa) Tam 300 milyar lira basılacak.

Memur maaşlarına, emeklilere görülmemiş zam yapılacak.

Kredi garanti fonu, tüketici/konut/otomobil kredisi olarak piyasaya pompalanacak.

Ocak, şubat, mart ve nisan aylarında Anadolu’da büyük bir para bolluğu yaşanacak.

Bir iktidar mensubunun tarifine göre kendimizi cennete gibi hissedeceğiz.

Bizim Doğan görünümlü Şahin sarsılmaya başlasa da kaportasından parçalar kopsa da 160-170 kilometre hıza çıkacak ama bir de bakacak ki spor araba 240’la gitmeye ve arayı iyice açmaya başlamış.

Doğan görünümlü Şahin’e, yani ekonomimize dökülen parçaları ve hararet yapan motoru kar kalacak.

Biz, bu ülkenin insanları olarak bir kez daha yarı yolda ve yayan kalacağız.

Halkımız, bu makyaj hamlelerine kanar ve iktidarı değiştirmezse, seçimden sonra bugünleri de mumla arayacak.

Sansür yasası, çıkaranları vuracak


İktidar, seçim öncesi yemedi içmedi, Türkiye’nin en önemli sorunu buymuşçasına bir “Sansür Yasası” geçirdi. Yasaya göre dezenformasyon yapanlar hapis cezasına çarptırılacakmış. Gazetecilerin hapse atılması için var olan düzenlemeler, onlarca gazetecinin hapse atılması yetmiyormuş gibi, şimdi bir de sansür yasası eklenecek ve daha fazla gazeteci hapse atılacak.

Bu arada neyin dezenformasyon amaçlı olduğuna da iktidar mensupları ya da onların atadığı bürokratlar ve yargı mensupları karar verecek.

Mesela Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan “Bunlar camilerimizi yaktılar” ya da “Camide bira içtiler” diyerek, gerçek olmayan bu bilgiyle halkın bir bölümünü başka bir bölümünün hedefi haline getirecek ama bu dezenformasyon sayılmayacak.

Ancak Enflasyon Araştırma Grubu (ENAG) TÜİK’in açıkladığı enflasyon rakamının gerçeği yansıtmadığını söyleyip kendi bulduğu enflasyon rakamını açıkladığında bu dezenformasyon sayılacak.

Gazetecilerin yaptığı bütün yolsuzluk, usulsüzlük haberleri, iktidar aparatları tarafından dezenformasyon sayılacak ve o haberleri yazan gazeteciler hapis cezalarıyla karşılaşabilecek.

Ancak madalyonun bir yüzü daha var:

Bakın göreceksiniz, seçimlerden sonra iktidar değişirse, bu yasa en çok bugünün muktedirlerini, yani sansür yasasını çıkaranları vuracak.

O gün geldiğinde, yazdıklarından, söylediklerinden dolayı adliye koridorlarını aşındırdıklarında pişman olacaklar ama iş işten geçmiş olacak.

O gün geldiğinde bu yasayla basın kartı dağıtılan “sahte BASINcılar” ne yapar bilmiyorum ama biz gerçek gazeteciler yine bu sansür yasasının mağdur ettiği insanların yanında durmaya, onların haklarını savunmaya devam ederiz.