Adettendir, dünyanın herhangi bir yerinde bir karışıklık çıkarsa hemen hisse senetleri ve tahviller değer kaybeder. Televizyonlarda ekonomi haberleri başlanınca, ekran üçe bölünür. Sol yanda televizyon gazetecisi, ortada bölümde elle veya makineyle para sayma görüntüleri, sağ tarafta da günde 24 saat ve yılda 365 gün “indi-bindi” analizi yapan uzmanlar yer alır. Borsa inince, daha da iner diye söze başlanır. Derken, iner ama o kadar da inmez, çünkü feşmekanca düzeyde bir “destek” var denir. Bunun anlamı, endeks o düzeye gelince iniş duracak, çıkış başlayacak demektir. “Düşükten al, yüksekten sat” düsturuyla hareket etmek isteyenler destek noktasını belleklerine yerleştirirken yorumcu, “destek kırılırsa” diye söze devam eder. Gel de al veya sat kararı ver bakalım. Her gecenin bir sabahı olduğu için, borsa düşüşleri de sonsuza kadar sürmez. Bir gün gelir endeks yeniden yükselme başlar. Yorumcular ekranlarda tekrar boy gösterir. “Bu çıkış böyle devam etmez, bunun bir de direnç noktası vardır” derler. Arkasından da direnç kırılırsa, endeks çok daha yükselebilir diye ilave ederler. Borsadan para kazanmak isteyenler bir türlü, ne zaman menkul kıymet alacağını ne zaman satacağını öğrenemez. Çünkü herkes biliyorsa, kimse bilmiyordur.

EKONOMİ BİR BİLANÇODUR

İktisadi olaylar hakkında konuşurken saçmalamak için dünya veya ülke ekonomilerini zihinlerde bir bilanço olarak resmetmek gerekir. Bilançonun İngilizcesi “balance sheet”tir. Türkçesi de “denge tablosu” daha doğrusu “denklik tablosu” olmalıdır. Denklik (equilibrium), muhasebenin olduğu kadar iktisadın da temel kavramıdır. İktisat öğrenimi “arz” ve “talep” kavramlarını ve bunları birbirine denkleştiren şeyin “fiyat” olduğunu anlamakla başlar. Fiziğin temelinde (termodinamikte) “hiçbir şey yoktan var olmaz, varken yok olmaz; ancak hal değiştir” diye bir doğa kanunu yatar. İktisatta da “alacaklı olmadan borçlu olmaz, ancak alacaklı veya borçlu değişebilir” diye bir denklik kanunu vardır. Dolayısıyla mesela “dünyada borçlar çok arttı” diye üzülmek saçmalamaktır. Çünkü “borçlar” ne kadar artmışsa “alacaklar” da o kadar artmıştır. Tehlike, borçların artması değil, borçlunun varlıklarının borçlarını karşılayamaz olmasıdır.

REEL VE REEL OLMAYAN EKONOMİ

Ekonomiler, milli gelir sayılarıyla izlenir. Milli gelir sonuçları, millli servet (bilanço) kalemlerindeki değişimlerle uyuşmuyorsa doğruyu göstermiyordur. Günlük hayatta bu “kişinin geliri eksi gideri, kalana eşit olmalı” demektir. Eğer kalan şey (para), “gelir-eksi-gider”den büyükse bu kalan şey (servet) “gerçek (reel) olmayan” bir varlıktır. Amerika’da reel ekonomiye “Main Street” (Çarşı Sokağı), reel olmayan ekonomiye de “Wall Street” (Borsa Sokağı) denir. Bu iki sokağın bilançolarının denk olması gerekir. Ama hiçbir zaman değildir. Çünkü Çarşı Sokağı’nda elle tutulur mallar satılırken, Borsa Sokağı’nda “beklentiler/hayaller/korkular” satılır. Ancak satılan şey, reel olmasa da alınan ve verilen para reeldir. Kriz zamanlarında korku, ümidi bastırır. Bu yüzden reel varlıkların fiyatları artarken reel olmayanların fiyatları düşer. Çünkü gelecek kaygısına düşenler ellerindeki “reel olmayan” varlıkları bir an önce satıp “reel nakde” geçmek ister. Bu panik satışlar borsayı çökertir. Mutad yorumcular buna “borsada milyarlar buharlaştı” der. Bir süre sonra...

SON SÖZ: Buharlaşan milyarlar, yağmur olup borsaya yağar.