Yasalar, bireyin hareket özgürlüklerini kısıtlayan kurallardır. Bu kurallar, topluma iktisadi açıdan iki eksende fayda sağlayacak şekilde tasarlanır ve uygulanır. 1. Milli gelirin maksimizasyonu 2. Milli gelirin adil bölüşümü. Çünkü kuralsızlık hem milli gelirin maksimizasyonuna engel olur, hem de gelir dağılımını bozar. Mesela trafikte kural ihlâl etmek, o sürücüye vakit/nakit kazandırır, diğer sürücülere vakit/nakit kaybettirir. Ne demişler: “Vakit nakittir”. Bu satırları yazarken aklıma nedense AKP milletvekili Metin Külünk’ün İslâm’da “günah işleme özgürlüğü” üzerine yaptığı felsefi (?) açıklama geldi. Sayın Külünk bu beyanı, dört bakanın adının karıştığı meşhur 17-25 Aralık 2013 yolsuzluk soruşturmalarını AKP’ye karşı komplo olarak gördüğü için yapmıştı. Sn. Külünk yolsuzlukları önlemeye çalışmak, Allah’ın kullarına bahşettiği “günah işleme özgürlüğüne” müdahaledir diyordu. “Özgürlük” olumlu anlam yüklü bir sözcüktür. Bunu, olumsuz bir eylemi ifade eden “günah” ile birlikte kullanmak, onu sevimli hale getirmektir. Mesela herkes katil olabilir. Allah da buna engel olmaz. Ama bu noktadan kalkarak, “Allah kullarına, cinayet işleme özgürlüğü vermiştir” denemez. Neyse, tarafgirlik insanı böyle bile konuşturur diyelim ve geçelim. Bugün güncel ve kolay anlaşılır bir konuyu işleyeceğim.

MOTOSİKLET MOTORLU TAŞIT ARACIDIR

İçten yanmalı veya elektrikli motorla yürüyen her araç/taşıt, kaç tekerlekli olursa olsun mantıken “motorlu” taşıttır. Çünkü motoru vardır. Bizim evin yanındaki kaldırımda üç tekerlekli elektrik motorlu bir taşıt var. Plaka numarası yok. Plaka levhasında “elektrikli bisiklet” yazıyor. Bisiklet olunca tescil gerekmezmiş. Mevzuata uygun olarak üstünde “bisiklet” yazan her araç, motorlu olsun olmasın, bisikletten sayılıyormuş. Herhalde “hukukun üstünlüğü” bu oluyor. Gelelim trafiğe. Mevzuata  göre, motorlu taşıtlar ve hatta insan gücüyle tahrik edilen bisiklet ve benzeri taşıma araçları, “yaya” yolunda gidemez. Çünkü oralar “yaya” kaldırımıdır. Ayrıca tüm taşıt aracı binici veya sürücüleri “trafik kurallarına” uymak zorundadır. Kırmızı ışıkta durup, yeşil yanınca geçerler, yaya kaldırımlarını veya geçitlerini kullanamazlar, ters yönde gidemezler, virajlarda sollama veya sağlama yapamazlar vs. Ama fiiliyatta bu kuralların hiçbiri motosiklet, motorlu skuter veya bisiklet için geçerli değildir. Çünkü çoğunluk böyle istiyor. Demek ki, çoğunluk hukukun (yasanın) üstünlüğüne inanmıyor.

GARİBANİZM

Şöyle yaygın bir söylem var: Herkes kanun önünde eşittir dense de bizde maalesef değildir. Bu söylem, zenginlerin, iktidar partisi mensuplarının, kamu yöneticilerinin mahkemelerde yargıçlar tarafından kayrıldığı anlamında kullanılmaktadır. Doğrudur. Ama bana göre bunun tersi de en az bunun kadar doğrudur. Bir örnek vereyim. Son model lüks bir araçla, pizza servisi yapan bir kurye motosikleti çarpışmış diyelim. Bu kazada, trafik kurallarına göre lüks araç “0/8” kusurlu, motorlu kurye “8/8” kusurlu olsa, kazadan sonra orada toplanan halk, bu kazayı televizyona aktaracak gazeteci ve olay adliyeye intikal ettiğinde tazminat davasına bakacak yargıç kimi kollar dersiniz? Şüpheniz olmasın 8/8 kusurlu da olsa kuryeden yana olurlar. İktidarla iltisaklı yüzsüz zorbalar kupon arazilere çöktü. Milyarlarca liralık rant elde etti. Peki, Boğaziçi yamaçlarındaki güzel manzaralı kamu arazilerini de kırk yıldır onlar mı yağmaladı? Yoksa gariban lümpenler mi? Şımarık zengin çocuklarının caddelerde slalom yapmasına isyan etmek kolaydır. Arabalarıyla karayolunu kesip davul zurnayla halay çeken düğün alaylarına, caddelerde meşale yakan futbol takımı taraftarlarına veya yolları kapatan askere uğurlama konvoylarına her hangi bir eleştiri yöneltmek ise çok ama çok zordur.

Son söz: Büyük suçlular, küçük suçlularla beslenir.