Sevgili okurlarım, son İmamoğlu kararı sonrasında hepimiz, özellikle de muhalif kesim, çok önemli bir gerçeği ıskaladık.

Bu durum hepimizin ayıbı, ya da eksiğidir.

Günlük particilik siyasetine dalıp işin özünü unuttuk!

Önce anayasamızın 174. maddesine bakalım.

Başlığı şöyle:

“İnkılâp kanunlarının (Devrim yasalarının) korunması.”

Maddenin geniş bir özetini veriyorum:

“Anayasanın hiçbir hükmü aşağıda gösterilen inkılâp kanunlarının anayasaya aykırı olduğu şeklinde anlaşılamaz ve yorumlanamaz.”

Sonra o kanunlar tek tek sıralanıyor:

-1924 tarihli Tevhidi Tedrisat kanunu. (Medreselerin kapatılmasını, çağdaş eğitimin sadece devlet okullarında verilmesini, din adamları tarafından yönetilen okul ve medreselerin Milli Eğitim Bakanlığı’na devredilmesini öngören kanun.)

-1925 tarihli Şapka Kanunu. (Fes, sarık vesairenin yasaklanması.)

-1925 yılında çıkarılan, tekke, zaviye ve türbelerin kapatılmasını öngören ve bu alanda verilmiş bazı unvanları yasaklayan kanun.

-Evlenme akdinin sadece devletin evlendirme memuru önünde yapılacağına ilişkin 1926 tarihli kanun...

Anayasa sıralamasında bunları (yıl, saat gibi) uluslararası rakamların kabul edilmesine ilişkin kanun izliyor.

Grup adliye binasına girerken...


★★★

Sıralamada son olarak bir kanun daha var ki, bu yazının konusu açısından çok önemli.

Aynen şöyle:

-1934 tarih ve 2596 sayılı ‘Bazı Kisvelerin (özel kıyafetlerin) Giyilemeyeceğine Dair Kanun.’

Atatürk devrimlerinin çok önemli bir parçası olan bu kanunla belli giysilerin ve kıyafetlerin ibadet yerleri dışında giyilmesi yasaklanmıştır.

Amaç halkın, özellikle din adamlarının ve kamu görevlilerinin giysilerini düzen altına almaktır.

Din adamları dışındaki kimselerin cüppe giymeleri, sarık ve takke takmaları bu önemli kanunla yasaklanmıştır.

Din adamlarının, dinle bağlantılı giysi ve kıyafetlerini sadece ibadet yerlerinde (camilerde, kilise ve sinagoglarda) giymelerine izin verildi.

Ruhaniler bu giysileri sadece ayinlerde, namazlarda ve ibadet yerlerinde giyebilir...

Hangi din ve mezhebe bağlı olursa olsun ruhanilerin cami gibi mabetler ve ayinler dışında bunları giymesi yasaklanmıştır.

★★★

Bu kanunun özü ve ayrıntılarının uygulanmasına ilişkin Bakanlar Kurulu Kararı 18 Şubat 1935 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanıp yürürlüğe girdi.

Altında Cumhurbaşkanı Atatürk, Başbakan İnönü ve bütün Bakanlar Kurulu üyelerinin imzaları var.

Halen geçerli Anayasamızın 174. maddesi uyarınca bu kanun İnkîlap Kanunu’dur (Devrim Yasası’dır).

Anayasaya aykırı olduğu iddia edilemez ve yorumlanamaz. 

★★★

Sevgili okurlarım şimdi gelelim işin özüne...

Ve son olarak tanık olduğumuz somut örnekten yola çıkalım... 

Belli bir cemaat ve tarikatın mensubu olan kişiler iki gün önce İstanbul’da koskoca Adliye Sarayı önünde gösteri yaptılar, altı yaşındaki kız çocuğunun imam nikahı ile evlendirilmiş olması suçunu kendilerince hafife almaya, tarikatı aklamaya kalkıştılar.

Topluca nutuk attılar, basına ve halka hitap ettiler, poz verip resim çektirdiler.

Üzerlerinde cüppeleri, başlarında sarıkları vardı!

Anayasada yer bulan bir Devrim Kanunu’nu bile fütursuzca, hiç çekinmeden  çiğniyorlardı.

Zira kendilerine ‘Dur’ diyecek bir makam olmadığını biliyorlardı.

★★★

Ama işin daha da vahim boyutunu söyleyeyim...

Bu iş İstanbul Adliyesi’nde görev yapmakta olan yüzlerce hakim, savcı ve hukukçunun gözleri önünde oluyordu...

Ve hiç kimse en ufak bir tepki göstermedi.

Hiç kimse onlara ‘Bu yaptığınız suçtur’ demedi, diyemedi.

Sadece İstanbul değil, bu manzara Türkiye’nin dört bir yanında her gün karşımıza çıkıyor ve devlet görevlileri (valiler, kaymakamlar dahil) müdahale etmiyor, edemiyor.

Anayasa ve yasalar iktidarın çıkar hesapları doğrultusunda her gün defalarca, paspas gibi çiğneniyor.


Cübbeli sarıklı kalabalık, Yusuf Ziya Gümüşel ve Kadir İstekli’ye destek olmak için adliye önünde eylem yaptı.


★★★

Evet...

Biz tablonun bu boyutunu ne yazık ki topluca ıskaladık...

Ve sahayı bu gibilerin önünde bir kez daha boşaltıp adamların önünü yine açmış  olduk.

Siyasi partilerden, sivil toplum kuruluşlarının pek çoğundan ve özellikle de medyamızdan bu konuda hiçbir tepki gelmedi.

Sarıklı cüppeli cemaatçiler ve tarikatçılar derseniz hepsi memnun...

Onlar şimdi zevkten dört köşe, ellerini ovuşturup konuşuyor:

‘Devrim Yasası neymiş, Anayasa neymiş. Kim takar Devrim yasalarını, kim takar Anayasayı... Ayakta uyuyadursunlar, biz bunların kalesine hem de adliyenin önünde iyi bir gol daha attık.’ Haksızlar mı?

Haklılar.