Üniversite, yüksek düzeyde eğitim, öğretim, bilimsel araştırmalar ve yayın yapan fakülte, enstitü, yüksekokul ve benzeri birim ve bölümlerden oluşan, bilimsel özerkliği ve kamu tüzel kişiliği bulunan öğretim kurumudur.

Bugün siz değerli okurlarla Türkiye’de ki  üniversitelerin bilimsel gerçeklerini paylaşacağım. Bu paylaşımda bazı istatistiksel rakamlar da (gazetemiz sözcü yazarı sayın Sultan Uçar’dan) olacak.

Tüm ülkedeki kamu ve özel üniversite sayısı 215. Bu üniversitelerde okuyan ön lisans lisans, yüksek lisans ve doktora öğrenci sayımız 8.4 milyon. Yani her bin kişinin 99’u üniversite öğrencisi... Bir hesaba göre Almanya’daki öğrenci sayısı bizdekinin 1/3’ü.

Bu konu Şansölye Merkel’e, Sayın Erdoğan tarafından ifade edildiğinde Sayın Merkel şaşırmış, biz nerede ve nasıl eksik yaptık demiş hatta hayıflanmış!.. Yani her bin kişideki üniversite öğrenci sayımız tüm AB ülkelerinin iki katı.

Şimdi sorarım, devlet büyüğümüz Avrupa bizi kıskanıyor dediğin de haksız mı? Bir üniversite yaptığı araştırmalar ve yaptığı yayınlarla varolurlar. Bu başarı tümüyle kadrosunda  bulunan uzman ve akademisyenlere ait. Bu kadrolar ne denli iyi yetişmiş ve donanımlı olursa başarı uluslararası bilimsel çevrelerde yerini alır.

Şu anda YÖK’te ki toplam tez sayısı 590.588. 1982 yılında bu sayı 487 AKP iktidara gelinceye kadar yüksek lisans ve doktora sayısı 14 bin 443. AKP’nin iktidar döneminde ise 2019 yılına gelindiğinde toplam rakam bir anda 75 bin 625’e ulaşarak Allah nazarlardan korusun patlama yapıyor.

2020 yılında sayı 39.635
2021 yılında sayı 42.736
2022 yılı sadece Ocak ayında 248 yüksek lisans, 54 doktora, 40 tıpta uzmanlık, 3 sanat, 6 diş hekimliği...

Bir ayda jüriden geçen tez sayısı ise 351.

Değerli Okurlar; Bu sayılar bilimsel araştırma rekorlarıdır. Bu denli yayınlar nasıl yapılabilir? 2015 yılında Times Higher Education’a (THE) göre en iyi üniversiteler arasında Türkiye’den 4 üniversite var. Günümüzde ilk 500’de olmadığımız gibi böyle giderse yakında ilk 1000 üniversite arasında da ismimizi göremeyeceğiz.

Devlet Büyüğümüz eğitimden söz edildiğinde, sanki muhalefet lideriymiş gibi her defasında neden dünyanın saygın üniversiteleri içinde değiliz diye soruyor? Onları meydanlarda halka değil, göreve getirdiğiniz yöneticilere soracaksınız!.. Merak ediyorum, hiç YÖK  başkanı ve MEB yetkililerine bu nedir, neden böyle diye sordunuz mu? Esas soruyu keşke kendinize sorsanız. Mesela atadığınız rektörlerin kaçının uluslararası yayını olup olmadığını sordunuz mu? Var ise bu beylerin yaptığı uluslararası yayınların kaçından atıf yapılmış? Eğer atamalar yapılırken bunlar araştırılıp, adayın liyakatli olup olmadığı araştırılsa idi bugün bunları tartışmazdık.

Değerli Okurlar; İddialar havalarda uçuşuyor. İnternet üstünden tez bürolarının açılmış olduğu ve bu büroların çok sayıda olduğu hatta bu borsanın sermayesinin 300 milyona ulaştığı, iddia edilen tez pazarında intihal yayınlar (hırsızlık, aşırma) tezlerin havalarda uçuştuğu, para karşılığında Hukuk, Tıp, Ekonomi, Mühendislik gibi her alanda yüksek lisans ve doktora tezlerinin yazıldığı. Borsada fiyatlar 2 bin TL ile 30 bin lira arasında yazılıp kargo ile gönderiliyormuş.

İçtenlikle söylemek isterim ki, bunları paylaşırken ne denli üzüldüğümü anlatamam. Bu ülke bizim. Bu çocuklar bizim ve gelecek Türkiyesi’nin aydınlık yüzleri olacaklar. Yazık değil mi? Bu gidişe kim dur diyecek? Büyük Türkiye Cumhuriyeti’nde eğitim bu durumlara mı düşmeli idi?

Genç Cumhuriyet’in kurucusu Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk 1932 yılında İsviçre’den Prof. Dr. Albert Malche’yi davet ederek İstanbul Üniversitesi reformunu hazırlattı. Prof. Malche, Nazi zulmünde  Almanya’dan kovulan dünyanın en değerli bilim adamlarının ülkemize gelmesine de aracılık etmiştir.

Ülke geleceğinin en temel dayanaklarından biri eğitimdir. Bugün ülkeyi yönetenler, hep genç Cumhuriyeti eleştirirler. Geriye dönüp o genç Cumhuriyet, eğitimdeki bu başarıları nasıl sağladı diye baksalar sorunlar çözülecek.

Hadi bizi bırakın da Avrupa nasıl eğitimi ve bilimi çözmüş ve bu günlere gelmiş diye hiç merak edip okuyanınız var mı? Bakmazsınız çünkü işinize gelmez. Halbuki baksanız göreceksiniz. O çağlarda Avrupa ne yaptı, “Rönesans” ile birlikte Kilise’ye “sen işine bak, bu işlerden elini çek herkes işini yapsın” dedi ve bugünlere geldi.

Genç Cumhuriyet ne dedi? LAİK EĞİTİM, en basit deyimiyle din devlet işleri ayrı olacak, dedi. Herkes kendi işini yapacak dedi ve şimdi Ali Beyefendinin oturduğu Diyanet İşleri Başkanlığı’nı kurdu. Ulu Önder, kendi parasıyla kutsal kitabımızı tercüme ettirdi ve kendi dilimizden halkımız okusun dedi. Ama AKP’li yöneticiler, laik eğitim de neymiş, dedi ve dindar ve kindar nesiller yetiştireceğiz, dediler!..

Sonuç, eğitimde geldiğimiz durum!..

Eskiler “Layık” derlerdi. Şimdi “Liyakat” deniyor. Geriye dönüp bir bakın, eğimin hangi kademesinde hangi üst düzeye sizin yandaşınız olmayan birini atadınız. Bu gelinen durumdan çıkış epey zor olacak. Ama bu ülkenin eğitim konusunda çok değerli, donanımlı eğitim kadroları var. Halk, sizi sandıkta yolcu ettikten sonra laik eğitimle, sorunlar kısa sürede aşılacak.

Umutsuzluk yok bugünler, “Geççek”…

Değerli Okurlar; gelecek hafta da üniversitelerdeki akademik yükseltmelerin, AKP iktidarından önce ve AKP iktidarında nasıl yapıldığını paylaşacağım.

SON SÖZ: Kağıda gelen zammı, kitaba gelince değil de, tuvalet kağıdına geldiğinde anlayan toplum, dünyaya neresinden baktığını gösterir.  ANONİM