Önemli bir kaynakla, TBMM’de karşılaştığımda, “Yükseköğretim Kurulu’na (YÖK) iyi bak, önemli bir haber konusu var” dedi. Tüm ısrarıma rağmen ne olduğunu söylemedi. Araştırdığımda da önemli bir bilgiye ulaşamamıştım. Ancak bu işin peşini de bırakmıyordum.

Sanırım 1982 yılıydı. TBMM’de Milli Eğitim, YÖK, Üniversiteler bütçesi görüşülüyordu. Dönemin YÖK Başkanı Prof. Dr. İhsan Doğramacı ile Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Kemal Karhan, kuliste oturmuş, bütçe ile ilgili konuşuyorlardı. Yanlarına gittim. “Hocam, gazete çok önem veriyor, sizin o konuda açıklamanıza geniş yer verilecek. Bir hata yapmamak için sözlerinizi eksiksiz yazmak istiyorum. Ben hazırım buyurun hocam” dedim.

HANGİ KONUDA?

YÖK mensuplarının “Hoca Bey” diye hitap ettiği Doğramacı, “Hangi konuda?” deyince ne diyeceğimi bilemedim. “Hocam, YÖK’ün en önemli gündem maddesi olan malum konuda” diyebildim. O “Malum konu”nun ne olduğunu da tabi bilmiyorum. Elimdeki not defterine, “Tırnak” işareti açıp, tekrar “Hocam, sözlerini yazmaya hazırım” dedim.

“Hoca Bey”, “Ama o konuda Danıştay’ın kararı var. Biz, Disiplin Yönetmeliği’nde değişiklik yapıp üniversitelerde Danıştay kararını uygulayacağız” dedi. İyi de, o Danıştay kararının ne olduğunu bilmiyorum ki. Ama önemli konunun bu olduğunu anladım. “Evet Hocam, işte o konuyu herkesin anlayabileceği bir şekilde açıklarsanız iyi olur” karşılığını verdim.

Danıştay, türbanın üniversitede yasaklanmasıyla ilgili karar vermişti. Doğramacı’dan o gün kararı alamadım ama türban yasağı geldiğini o dönem çalıştığım Hürriyet gazetesinde haberleştirmiştim. Bu haberden sonra diğer gazetelerde benzer haberler yapmaya başladı. Türkiye gündemine o gün, türban girmişti.

KONU KAPANMIŞKEN

Türban nedeniyle en büyük sıkıntı lise ve üniversitelerde yaşandı. Liselerde türban hiç sorun olmazdı. Çünkü, Kur’an-ı Kerim dersinde, kız öğrenciler başlarını kapatıyordu. Üniversitelerde başlayan başörtüsü eylemlerinden sonra, bu eylemler liselere de yayıldı. Günümüzde başörtüsü sorun olmaktan çıkarılmıştı. Bunun gerçekleşmesinde muhalefetin çabasının da büyük olduğu göz ardı edilmemeli.

CHP, başörtüsünün yasal güvenceye kavuşması için verdiği yasa teklifini, AKP, “Pas” olarak değerlendirdi. Önce, temel hak ve hürriyetlerin referandum konusu yapılamayacağını belirtip, konuyu kapatmış göründü. Öyle olmadığı anlaşıldı.

KILIÇDAROĞLU’NU TEBRİK

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun, başörtüsü ile ilgili yasa teklifi verdiği günlerde, Gelecek Partisi (GP) Genel Başkanı Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu’yla sohbet etmiştik. Davutoğlu, o gün şunları söyledi:

“Kılıçdaroğlu, bu çağrıyı önceden bizimle konuşarak yapmış değildir. Türkiye’de bu tür fay hatlarının mutlaka tedavi edilmesi, düzenlenmesi, semboller üzerinden yürüyen çatışmanın bir an önce durması lazım. Başörtüsü meselesi şu an fiilen kalktı. Türkiye’ de buna karşı çıkan da yok.

O zaman, Sayın Kılıçdaroğlu’nun yaptığı girişim, yasal bir düzenleme yapılarak bir daha bu konunun fiili olmaktan çıkartılıp yasal bir zemine oturtulması doğru bir hamleydi. Ben de eşim de bir dosya kapanacak diye teşekkür ettik. Sayın Erdoğan ise çelişkili bir tutum takındı. Önce ‘Bu mesele kapanmıştır’ dedi. Arkasından Anayasa teklifi üzerine çalışıldı. Parti yetkilileriyle, HDP dahil görüşüldü.”

ÜÇ SENARYO

Davutoğlu, “Beni ilgilendiren bundan sonra bu işin nasıl yönetileceğidir” dedi. Bu konuda ortada üç senaryo olduğunu belirtti ve o senaryoları şöyle sıraladı:

1- TBMM’de Anayasa oylamasında 360 oyun altında kalırsa reddedilir ve gündemden düşer. Bu durumda, Tayyip Erdoğan bu reddi, bütün 6’lı masayı sorumlu tutarak seçim kampanyasını bunun üzerine oturtur. Zaten şu anda başörtüsü ve dini özgürlüklerin kazanımları konusu bu geniş muhafazakar kitlelerin AK Partiden kopmaması için bir araç haline dönüştü. Halbuki bu özgürlüklerin teminatı, yolsuzlukları yapan bir iktidar değil temiz siyaseti savunan biziz.

2- Oylamada 360 ile 400 arasında bir destek alması bence en vahimi. Bu durumda referanduma gidilir. Referandumda, eğer Tayyip Erdoğan’ın kafasında üç sandık koymak varsa yani milletvekilliği, cumhurbaşkanı ve başörtüsü, bu Kenan Evren’in kendi cumhurbaşkanlığı ile anayasayı aynı anda oylaması gibi bir psikolojik etki uyandıran bir sonuç doğurur. Bu, başörtüsü referandumunun diğer seçimleri etkilemesi sonucunu doğurur. Önceden ayrı bir referandum gibi yapılırsa da ülkenin gündemi olan yoksullaşma, yolsuzluklar, enflasyon, tarımda ki sıkıntılar falan bunlar unutulur. Bir sembol üzerinde siyasi rekabet sürdürülür. Ben bu konunun kesinlikle referanduma gitmemesi gerektiği kanaatindeyim.

3- Üçüncü senaryo; 400 üzerinde bir oyla geçmesi. Bu durumda da cumhurbaşkanının referanduma götürme hakkı var. Bütün siyasi partiler de böyle bir durumda nasıl olsa bu süreç başlamışsa bu süreci tamamlayıp geride bırakabilmek için de 400’ün üzerinde bir oyla geçmesi, kapatılması ve seçim gündeminin bir maddesi haline asla getirilmemesi lazım.

AKP’yi, en iyi tanıyan isimlerden birisi olan Ahmet Davutoğlu, Erdoğan’ın “Gol atma” çabalarını işte böyle okuyor.